28 Ekim 2008 Salı

Para birimlerindeki aşırı hareketlilik



Piyasalarda volatilitenin arttığı son günlerde para birimlerindeki aşırı hareketlilik yükselen piyasaları olduğu kadar gelişmiş ülke piyasalarını da tehdit ediyor. Global bir para krizi herkesi korkutuyor.

Para krizi(currency crisis) için spesifik bir tanımlama bulunmamakla birlikte, 2008 Nobel Ekonomi ödülü sahibi Paul Krugman’a göre, bu tür krizlerin bir anahtar faktörü var: Yatırımcıların devalüasyon korkusuyla para biriminden uzaklaşmaları.

Ekonominin temel kuramlarının bu krizde pek mesai yapmadıkları görülüyor. Farklı para birimlerinin farklı yöndeki hareketleri, çift yönlü reaksiyonlarla, hem karşı taraflara, hem de kendine zarar veriyor.

Birkaç hafta öncesine kadar, 500 milyar $’ın üstündeki döviz rezervleri için “aşırı” yorumu yapılan Rusya, bugün çöküşün kıyısına gelmiş durumda. Bugün Rus gazetelerinde, devalüasyonun kaçınılmaz olduğunu belirten ekonomistlerin yorumları yer alıyordu.

Aşırı rezervleri Rusya’yı krizin eşiğine getirirken, İzlanda’yı krizin eşiğine getiren döviz rezervlerinin azlığı oldu. Adam Smith’in yıllar önce ekonomiyi yönlendirdiğini söylediği “gizli el”i, bugün farklı bir görevle yine ekonominin içinde. Zayıf yanları olan ülkeleri zayıf yerlerinden, güçlü yönleri olan ülkeleri güçle yönlerinden vuran bir ekonomik çalkantıyla karşı karşıyayız. Kriz tam bir bumerang gibi hareket ediyor.

Tüm dünya para birimleri içinde değer kazanan iki para birimi var şu günlerde: Dolar ve Yen. Bunun en önemli nedeni, dünkü yazımızda da ayrıntılı şekilde belirttiğimiz gibi, Japon ve Amerikan bankalarının yurtdışı kredilerinin, diğer ülke bankalarının yurtdışı kredilerinden oldukça düşük olması. Özellikle de yükselen piyasalara verilen krediler açısından. Yükselen piyasalar balonunun patlaması varsayımında, bu ülkelere kredi veren ülkelerin oldukça zor bir duruma gireceği tahminleri kurlar üzerindeki baskıları arttırıyor. Bu da işi tam bir çıkmaza sokuyor.

Son birkaç yıldır, ülkeler arası faiz oranı farklılıklarından kar elde etmenin yolu carry trade olarak adlandırılıyor. Sistem son derece basit bir mekanizmaya sahip. Faizlerin çok düşük olduğu Japonya’dan alınan krediler, faizlerin yüksek olduğu yükselen piyasalardaki bonolara yatırılıyor. Fakat yükselen piyasalara azalan güven ve global resesyon korkuları carry trade işlemlerinin durmasına neden oldu. Bu da yen kurunu bir anda yükseltti. Fakat bu durum Japon sanayicileri oldukça kaygılandırıyor. Yenin artması Japon ihraç ürünlerinin fiyatlarının artmasına neden olurken, bu da ihracata bağlı Japon ekonomisinin resesyona girme ihtimalini güçlendiriyor.

Gelişmiş piyasa para birimleri içinde en büyük düşüş euro ve pound’da görülüyor. Onları da düşüşe zorlayan aynı neden. Son 2 yıldır dolardaki azalış trendi, Avrupa Birliği ve İngiltere bankalarının yükselen piyasalara kullandırdıkları kredilerde dolar cinsinden döviz kredilerinin payını oldukça arttırmıştı. Krizin bankalarda yarattığı likidite sıkışıklığı nedeniyle kredilerin geri çağrılmaya başlanması, açık pozisyonu yüksek olan kredi kullanan tarafların, dolara olan talebini bir anda arttırdı. Bu da dolar kurunun ulusal para birimleri karşısında ani bir sıçrama göstermesine neden oldu. Bu süreçte İngiliz ekonomisinin tehlikelere açık yapısı üzerine endişeler artarken, faiz oranı indirimlerini yeniden gündeme getirdi. Euro ise, özellikle Doğu Avrupa ülkelerine verilen krediler ve faiz indirimi beklentileri nedeniyle tehlikeli bir viraja girmiş görünüyor.

Uluslar arası bankaların gelişmiş piyasalara kullandırdıkları kredilerin toplam tutarı 4 trilyon $’ın üzerinde. Yatırımcıların yükselen piyasalara olan talepleri güvenle ilişkili. Yüksek güven yüksek yabancı yatırım demek. Subjektif bir algılama olan güveni yaratan objektif kriter, bu kredilerin yapısı iyi incelendiği zaman ortaya çıkıyor: Dolar. Yani yükselen piyasalara kredi olarak doların girmesi, yabancı yatırımcının güvenini arttırıyor, bu da sermaye ve sıcak yatırımların artmasına sebep oluyor. Yani dolar doları çekiyor.

Dolardaki bu değerlenme analizlere de yansımış durumda. USD/EUR paritesinin 1’e düşeceği öngörülüyor. Fakat G7 ülkeleri içinde Japonya’dan sonra en düşük faize sahip olan Amerika’nın dolara olan talebi bir miktar azaltacağı da gözden kaçmamalı. Amerikanın yüksek cari açığı ve bankaların kamulaştırma harcamaları da diğer talep azaltıcı etmenler olarak öne çıkıyor.

Yükselen piyasaların bu erozyona ne kadar tepki vereceğini izleyip göreceğiz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder