Bugün yine birçok ekonomik gelişmeyi dikkatlice takip ettik. Almanya beklenti endeksi ZEW’in yükselişiyle sevindik, İtalya Hükümetinin durumuyla biraz endişelendik, ABD’nin küçük işletmeler iyimserlik endeksi NFIB’in gerilemesiyle üzüldük… Birçok kişi bunların bizle ne alakası var diye düşünebilir. Hatta deliriyor muyuz acaba diye düşünenler bile çıkacaktır. Fakat ilişkisiz kalmanın maliyetinin çok yüksek olduğunu herkes anlamış durumda. İspanya, ABD, Yunanistan gibi ülkelerin ekonomileri bozulmasın diye dua eder olduk. Çünkü ucunun bize dokunacağını artık hepimiz öğrendik. İnsanların, piyasaların ve hatta ülkelerin bu davranış şekli belki de uygarlık tarihinde ilk kez görülüyor. Adeta bozulan ekonomiler, düşen bir kişiyi kaldırmak için herkesin yardım etmesi gibi ayağa kaldırılmaya çalışılıyor. Peki ama bu büyük davranış değişikliği nereden kaynaklanıyor?
Ekonomistlerin çok uğraşmasına rağmen çözüm bulamadığı sorunlardan biri asil-vekil (principal-agent) problemidir. Bir tarafı diğer tarafın lehine düşünmeye nasıl ikna ederiz? Ekonomistler yıllarca bu konuda teori geliştirmişlerdir. Örneğin işçilere sabit ücret verilmiş, bazılarının az çalıştığı görülmüştür. Verimliliğe göre prim verilmiş, bazıları riskli bir çalışma şekli geliştirmiştir. Enerjiyi halk bedava kullansın denmiş, herkes kaynakları israf eder şekilde tüketmiştir. Dişçiye gittik, yaptığı tedaviyi kontrol edemediğimiz için istediği parayı ödemek zorunda kaldık. Kısacası bir tarafın bildiğini diğer taraf bilmeyince (asimetrik bilgi) ortaya birbirlerini her an aldatabilecek kişiler çıkmıştır.
Ekonomistler, birbirlerini pek iyi tanımayan bu iki kişi birbirleri hakkında iyi düşünceler beslesin diye yıllarca öneriler geliştirdiler. Kredileri sadece iyi müşteriler alsın diye faizleri yükselttiler; o fiyatlardan alan sadece batacak durumdakiler oldu. Satıcılara prim verdiler; satıcılar en riskli satışları yaparak firmalarını zora soktular. Kısacası ekonomistlerin geliştirdikleri her çözüm ya ahlaki tehlike (moral hazard) ya da çıkar çatışması olarak geri döndü. Fakat bugün dünya öyle bir noktaya gelmiştir ki Almanların güven endeksindeki gerileme Amerikalıları, Yunanistan’daki işsizlik Çinlileri, Japonya’daki resesyon Letonya’da konut kredisi kullanan vatandaşları endişelendirmektedir. Neredeyse tüm dünya haritada yerlerini bilmedikleri ülkelerin ekonomilerinin iyiye gitmesi için dua eder gibidir. Hatta bununla da yetinmeyip elinden gelen yardımı yapmaya hazır gibidir. Bu neresinden bakılırsa bakılsın, bugüne kadar çözülemeyen asil-vekil probleminin çözülmüş olduğunun en açık kanıtıdır. Peki ama bu problem nasıl çözülmüştür?
Çözüm eski bir gelenekte saklıdır. Birçok kişi, eşlerini anne babalarının seçimleri sonucunda bulmuştur. Görücü usulü evlilik dünyanın hemen her yanında yaygın bir yöntemdir. Muhtemelen bir kültürden diğerine geçmesinin nedeni de ortaya çıkan sonucun başarılı olmasıdır. Yani görücü usulü evlenen birçok kişi flört ederek evlenenlerden daha mutludur. Sizce bu başarı nereden kaynaklanmaktadır?
İlk bakışta ekonominin çözülemeyen sorunu olan asimetrik bilgi problemi, ebeveynlerin ideal eşi bulma sorununda da fazlasıyla var görünmektedir. Çocuklar genellikle müstakbel eşlerinden bekledikleri özellikleri ebeveynlerine tam olarak söylemezler. Birçoğu kişinin duygularında saklı olan bu özelliklerin kelimelere dökülmesi bile zordur. Bu nedenle anne babaların görevi oldukça zordur. Çocuklarından biraz bilgi almayı deneseler de muhtemelen pek başarılı olamayacaklardır. Mesela erkek çocuklarına nasıl bir kızla evlenmek istersin diye sorduklarında Adriana Lima’yı tasvir eden bir yanıtı alabileceklerdir. Öyleyse nasıl oluyor da görücü usulü evliliklerdeki mutluluk oranı flört ederek evlenenlerinkine göre daha yüksek olabiliyor?
Ebeveynler yüksek miktarda asimetrik bilgi sorunuyla karşı karşıya olsalar da iyi bildikleri bir şey vardır: “Benim için iyi olan şey karşı taraf için de iyiyse iyidir.” Ebeveynler, çocuklarının ne istediklerini bilmeseler de bu düşünceyle yola çıkarlar. Sadece kendi beğenilerine uyan bir gelin ya da damat adayı seçmenin gelecekte büyük zararlar doğuracağını bilirler. Kendi istekleri sonucu seçilen adayla gelecekte yaşanacak bir ayrılığın ailede herkesi çok üzeceğinin farkındadırlar. Boşanma her iki taraf için de büyük bir maliyettir ve bu nedenle ebeveynler kendi istedikleri adaylara aşırı duygusallık göstererek yarışta öne çıkarmazlar. Çocuklarının nasıl bir eş beklediği hususundaki belli belirsiz fikirlerini kararlarına girdi yaparak bir sonuca ulaşmaya çalışırlar. Yani kendi tercihlerini maksimize etmeye değil, çocuklarının beklentilerini de katarak tercihlerinde optimizasyona giderler. Kısacası her iki taraf için de iyi olacak olana yönelirler. Genellikle en optimal çözümü bulmak için de adayda şu üç niteliği değerlendirirler: Aile kurma isteği, sosyal statü ve ruh ve beden sağlığı.
İşte böylece en ideal eş adayı bulunmuş olur: Senin için iyi olan benim için de iyiyse hepimiz için iyidir!
Bugün tüm dünyada ekonomik anlayış görücü usulü evlilik temelinde şekillenmektedir. Her iki tarafın sahip olduğu bilgi karşı taraflarca bilinmese de taraflardan biri için iyi olan şey diğeri için de iyiyse o zaman herkes için iyi kabul edilmektedir. Ya da daha açık söylersek ABD’deki kriz, Yunanistan’daki işsizlik, İtalya’daki hükümet bunalımı kısa bir süre içinde size de sıçrayacağı için gereken yardımı göstermek aynı duruma düşmemenin ilk şartıdır.
Ekonominin bir türlü çözülemeyen asil-vekil problemi sanıyoruz çözülmüştür. Muhtemelen iRRasyonel’in bu önerisi neşeli bir uyarıcı olarak kalacaktır (kalmalı da). Çünkü klasik iktisat öğretisi çözümü, matematiğin, sıradan insanın giremeyeceği karmaşık arka sokaklarında arayacaktır. Davranışların doğasının ekonominin doğası olduğunu sadece çözümsüzlüklerde hatırlayacaktır.
Bir katil gücünü, bir insanın hayatta kalıp kalmama kararını elinde tutuyor olmasından alır. Çözümleri hep klasik iktisatçılar sunacaksa acaba onlar da mı?..
Keyifli bir yazı. Tesekkurler..
YanıtlaSilCok guzel bır yazı.Devamını dılerım.
YanıtlaSilGörücü usulünü hic bu acidan düşünmemiştim .çok dogru
YanıtlaSil