Finansal piyasalardaki kararlarımızda bilgi kirliliğinin yarattığı kararsızlık davranışlarımızı önemli şekilde etkiler. Karar verme süreçlerinde kişinin en büyük düşmanı dezenformasyon ortamının yoğunluğudur. Her an her yönden gelen bilgi yağmuru altında karar vermenin zorluğu tartışılmaz. Ama çevresel dezenformasyon yine de tek düşmanımız değildir. Pek bilinmeyen bir zihinsel faktör de tıpkı çevresel bilgi kirliliği gibi ulaşılan sonuç üzerinde önemli bir verimsizlik yaratır.
Diyelim ki bir hisse senedi aldınız. Ne zaman satacağınız konusunda tek bildiğiniz yükseldiği zaman satmayı düşünmektir. Ama bu bile göreceli bir kavramdır. Ne kadar yükselince satacağınıza karar vermeniz gerekir. Peki ya düşerse? İşte bu daha kötü bir durumdur. Kayba hangi noktada dur demeniz gerektiğine karar vermeniz gerekir. Zihinsel bilgi kirliliği ya da karar vermeye yardımcı olacak bilgi eksikliği şeklindeki tam tersi bir durum karar sisteminizi kilitler. Çünkü hisse senedini alırken planınız yükselince satmaktı. Görev listenizin en tepesinde bu yazıyordu. Değişen şartlara uyum sağlayan yeni bir görev listesi oluşturmanız gerekiyordu. Oysa liste hala aynı... Üstelik size zarar veren hisse senedini satmak yerine, fiyatı düşen bu hisse senedinden, ortalama maliyeti düşürmek adına satın alırken bile bulabilirsiniz kendinizi. İşte bu durum, zihinsel dezenformasyon sonucu ortaya çıkan tuhaf bir durumdur. Üstelik bunun yaygın bir olgu olduğu gerçeği birkaç yıl öncesine kadar fark edilememiştir.
Bir felsefe profesörü olan John Perry, 1996 yılının sıkıcı bir okul günü, masasında düşünüyordu. Bir dergiye yazı yazacağına aylar önce söz vermişti ve yazıyı göndermesi gereken tarihin üzerinden haftalar geçmişti. Yazıyı yazması gerektiği hep kafasındaydı ama bir türlü oturup yazamıyordu. İş listesinin başında aylardır bu yazı duruyordu ama araya hep bir şeyler giriyordu. Bunları düşünürken yakın bir arkadaşı pinpon oynama teklifi için telefon etmişti. John, teklifi zevkle kabul etti ve bir anda kendini pinpon masasında buldu. Fakat bu pinpon oyunu belki de hayatının en önemli teorilerinden birini ortaya koyduğu anın başlangıcıydı. Peki ama John neyi fark etmişti?
John o gün, daha sonra adına yapısal erteleme (structured procrastination) dediği şeyin özünü keşfetmişti. Bu muhteşem bir stratejiydi; ertelemeyi verimli bir insan davranışına dönüştüren etkili bir teknik. Öyle bir strateji ki, bir işi ne kadar ertelerseniz sizi o kadar başarılı gösterecek bir altın anahtar.
Bir işi sürekli ertelemek başarısızlığın öteki adıdır. Bu dünyanın her yerinde aynı şekilde değerlendirilir. Fakat yapısal erteleme bu kötü özelliği sizin için bir erdeme dönüştürüyor ve sizi hem kendi, hem de diğerlerinin gözünde başarılı ve muhteşem kılıyor. Aslında işleri öteleyen insanlar tembel insanlar değildir. Sadece asıl yapmaları gereken işlerin yerine yaptıkları işler marjinal bir önem taşır. Mesela bir yöneticinizin, sürekli yakındığı şirket verimliliğini kökünden çözmek için masasında oturup organizasyon şeması çizmesi gibi. Herkes ondan daha farklı işler beklerken yöneticiniz neden kutular çizip içlerine bir şeyler yazmak gibi anlamsız bir işle uğraşıyor dersiniz?
Cevap oldukça basit: Çünkü bu işleri yapmak, yapması gereken önemli işleri yapmamanın en başarılı yoludur. Yapılması gereken önemli işleri yapmadıkları sürece kimse onlara yeni bir iş veremeyecektir. Yapmaları gereken işleri güçlü bir “yeni iş savurucu” olarak kullanacaklardır.
Yapısal erteleyicilerin listelerinde yapılmayı bekleyen işler özel olarak seçilmişlerdir. Ortak özellikleri bir bitiş tarihlerinin olması, yüksek zorluk dereceleri ve önemlilikleridir. Ama gerçek hiç de öyle değildir. Çünkü bu işlerin genellikle bitiş tarihleri esnektir ve o an zaten geçmiştir. Aynı zamanda zorluk ve önemlilik dereceleri de görünenin aksine oldukça düşüktür. Fakat hayatın böyle işlerle dolu olması yapısal erteleyicilerin şansıdır. Yapılacak şey, listelerini sürekli önlerinde tutmalarına rağmen bu işleri asla yapmamaktır. Bunların yerine mesela pinpon oynayarak insanların gözünde popüler bir pinpon kahramanı olmaya yönelirler. Yani önemli işlerden kaçınmanın en etkili yolu hiçbir şey yapmamak olarak yapısal erteleyiciye büyük bir huzur verir.
Herkesin göreceği üzere yapısal erteleme önemli miktarda kişisel bir kandırma içerir. Aslında sanal olan acilen yapılması gereken önemli işler listesi, kişinin kendini aldatmasına yardım eder. Pinpon oynamak gibi işlere harcanan zaman ile de kişiler kendilerini başarılı sanırlar. Gelen tüm işler de yapılacak listesi gösterilerek sahiplenilmez ve böylece başarılı addedilen hayat ilelebet sürdürülür. Yapısal erteleyicilerde gerçek olan tek şey kendilerini aldatma yeteneklerinin oldukça gelişmiş olduğudur. İşte bu yetenekleri en önemli işleri yapmayarak yaratacakları başarısızlıktan bile çok gelişmiştir.
Yatırım kararlarımızı alırken çoğu zaman bizi etkileyen davranış şekli yapısal ertelemeye benzer bir niteliktir. Almamız gereken kararı, tıpkı satılması gereken hisse senedini düşük fiyatlardan alarak ortalama maliyeti bilinçsiz bir şekilde düşürme işleminde olduğu gibi, zihinsel olarak yarattığımız bilgi kirliliği ile sürekli olarak erteleriz. Bu süreçte yaptığımız ortalama düşürme gibi konu dışı eylemler ile de kendimizi başarılı görür ve gösteririz. Oysa ortada tek bir gerçek vardır. Hisse senedinin fiyatı düşmüştür ama yapılacak işler listemizin en tepesinde hala fiyat yükselince satmak vardır. En önemli işimizden böylelikle hiçbir şey yapmayarak kaçınmış oluruz.
Önemli bir iş yapıyormuş görünürken, listemizdeki yapılacak daha önemli işleri, çok daha önemli işleri yapmamak adına savuşturucu olarak kullanmak başarı değildir. Olsa olsa kendini kandırmanın başarılı bir yöntemidir. Nedense insanın kendini inkar etmesi, kendini tanımasından hep daha zor oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder