Kişisel gelişim sektörünün masum cazibesine yenik düşenlerin sayısı her gün biraz daha artıyor. New Ageciler, reikiciler, motivasyonel hikaye anlatıcıları, kişisel başarı koçları, mutluluk rehberleri, meleklerle konuşmayı öğretenler, medyumlar, kristalciler, reenkarnasyoncular, transandantal meditasyoncular, şamanik vizyoncular, doğunun ruhani disiplinlerini öğreten şifacılar, kuantum terapistleri ve her gün eklenen yeni bir işkolu. Görünürde sizden para haricinde hiçbir şey talep etmeyen bu “vekil” dinlerin yarattıkları “inanıyorsan doğrudur” şeklindeki gizemli saçmalıkları insanları kolayca etkiliyor. Yapılan araştırmalar Amerikalıların neredeyse tamamının kişisel gelişim sektörünün cazibesine kapıldıklarını söylemektedir. Aşırı ölçüde rasyonelleşen dünyanın tuzaklarına takılanlar kendi yaşamları üzerinde yüksek bir denetime sahip olma güdüsüyle kişisel gelişime yönelmektedirler.
Bu blogta kişisel gelişim sektörü ile ilgili yazdığımız 20’ye yakın yazıya, kişisel gelişim gurularının aforoza varan eleştirileri incelendiğinde ortak nokta “insan kişisel olarak değişebilir mi” sorusuna neden cevap vermediğimiz olarak özetlenebilir. Ne dersiniz, insan kişisel olarak değişebilir mi?.. Birazdan bu soruya yanıt vereceğiz. Ardında da kişisel gelişim gurularını soracağımız soruya yanıt vermeye davet edeceğiz.
Sembolik dünyanın atölyesinde şekillenen kişilikler, doygunluk hazzını sürekli tatmin etmek isteyen bir topluluk yaratmış durumdalar. Derinleşen maddi yoksullaşma psikolojik teknikleri tek çözüm olarak görüyor. Gerçek değişimin ve çözümün istenmemesi kişisel doygunluk veren bu tür teknikleri cazip kılıyor. İşte bu psikolojik tekniklerin temel hatası buradadır: Kişisel olanın en üstte tutulması!
Kişisel gelişimciler tüm mutsuzlara her şeyin daha farklı olabileceği mesajını verir. Mutsuzluğu, yalnızlığı, yoksulluğu kolayca çözülebilecek problemler olarak tanımlar. Son 40 yıl içinde bu tür dertlere deva olarak ardı ardına sunulan kişisel gelişim teknikleri bugün çok düşündürücü bir toplum modeli yaratmıştır: Akıl sağlığı uzmanları insanların %90’ından fazlasının kronik ruhsal bozukluklar gösterdiğini söylemektedir. Kişisel gelişim teknikleri arttıkça ruhsal bozuklukların da artış gösterdiği açıktır.
Kişisel gelişimin hiç kimseyi uzun vadede tedavi edemediği bilimsel olarak ortaya konmuş bir gerçektir. Sakinleştiriciler dünyanın en çok satan ilaçlarıdır. Mesleki tükenmişlik, kişileri hüzünlü bir hayat görüşüne yöneltmektedir. Amerikalıların %80’i intiharı aklından geçirdiğini söylüyor. Fast-food çalışanlarının %70’i kasadan para çalıyor. Obezite neredeyse her dört insandan üçünün sorunu. Bunların sonucunda ortaya çıkan anlamsızlık ve yalıtılmışlık en saçma kişisel gelişim fikirlerini bile cazip hale getiriyor. Kişiler anlık zevkler peşinde koşma arzularını bu kişisel gelişim safsatalarıyla daha da arttırıyor. İnsanlar, bu uyduruk tekniklere inanmak için derin bir arzu içindeler. Psikolojiden destek alan bu teknikler adeta bir psikoloji dini yaratmış durumdalar.
İş stresine çözüm kır yürüyüşü, tüketim çılgınlığına çözüm geri kullanılır malzemeler olarak tavsiye ediliyor ve üç bin yıl öncenin erdemleriyle ahlak dersi veriliyor. Yabancılaşma, yalnızlık ve mutsuzluk kişiye indirgenerek çözümler sunuluyor. Toplumsal bir varlık olan insanın toplumla olan ilişkileri asgari seviyeye indirilerek içi boş bir çözüm dayatılıyor. Sorunların asıl kaynağı olan toplum görmezden geliniyor. İçedönüklüğe yönelten sınırsız bir sahtekarlık sunularak tecrübe gizemli guru eşliğinde servis ediliyor. Kişisel tedavi eksen alınarak yabancılaşma arttırılıyor ve toplumsal kopuşa zemin hazırlanıyor. Her kopuş da yeni bir kişisel gelişim tekniğini beraberinde getiriyor. İnsan duyguları ticarileştirilirken toplumsal sınıflar arasında artan eşitsizlik görmezden geliniyor. Sadece kişiler arası ilişkiler ele alınarak toplum inkar ediliyor. Neredeyse tüm kişisel gelişim kitapları gerçekten kaçan çözümler sunuyor.
Açıkça görüleceği gibi bu kişisel gelişim çılgınlığı ve psikolojik insan yaratma çabası toplumu görmezden gelerek soruna sorun eklemektedir. Kişilik değiştirilmesi ile sağlanan sadece toplumun kavranmasına engel olunmaktır. İnsanlar psikolojiye yöneldikçe toplumu unutmaya başlıyorlar. Kişisel gelişim sektörü geliştikçe toplumun parçası olamayan kişilerin sayısı da artıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan her türlü toplumsal sorun da yine kişisel gelişim sektörü tarafından kişisel bir problem olarak tanımlanıyor. Örneğin bir ülkenin eğitim politikasındaki başarısızlıklar bile öğrenciler üzerinde kişisel gelişim teknikleri uygulanarak aşılmaya çalışılıyor. Kazanılan her sınav kişisel gelişimin başarısı olarak algılanırken, eğitim sorunu toplumsal bir sorun olarak algılanmaktan uzaklaşıyor. Çünkü başarısız olanların yaşadığı boyun eğiş bir süre sonra kişisel gelişim sektörünün taçlandırması ile ayağa kalkıyor. Sanki bu yarışta herkes kazanacakmış gibi bir hava yaratılıyor ve toplum giderek çözülüyor. Ülkeleri yönetenler ise bu işin tek kazananı oluyor.
Kişisel gelişim öyle iflah olmaz bir noktaya ulaşmıştır ki yapmak istediği tek şeyi aşık olmak olarak tanımlayan bir insanlar yığını yaratılmıştır. Sanki aşık olmak tek taraflı bir süreçmiş gibi… Kişisel gelişim bireyin isteklerine çözüm olmazken toplumsal düzeni de bozmaktadır. Kişinin içsel dünyasını tek gerçek gibi algılayan kişisel gelişim, toplumu yavaş yavaş yok etmektedir. Kişisel gelişim ne sınıf sorununu, ne uygarlığı, ne de çarpık sistemi eleştirmeden sadece psikoloji ile sorunları çözeceğini düşünmektedir. Oysa psikolojinin bilinen en önemli ismi Freud’un bile hayatı boyunca hiçbir hastasını tam olarak iyileştiremediği bilinen bir gerçektir.
Kişisel gelişim, deliren insanlardan mutlu olan bir sektör imajı çizmektedir. Kendi kendinelik arttırılırken toplumsal sevgi dışlanmaktadır. Kişi, kişisel olarak geliştiğini düşünürken, duygularının yok olduğunu fark edememektedir. Kişisellik arttıkça toplumsal olan da bozulmaktadır. Acı olan ise gerçekten yardıma ihtiyacı olanların en fazla sömürülen insanlar olmasıdır. Kişisel gelişim sektöründe her dört müşteriden üçünün eski müşteri olması bu gerçeğin açık bir göstergesidir.
Zaman içinde birçok kişisel gelişim tekniğinin yok olması sahteliğin boyutunu ortaya koyuyor. 70’lerin her derde deva tekniği Primal Scream bugün artık nostaljiktir. Aynı şekilde 80’lerin en popüler kişisel gelişim tekniği olan EST yöntemi de bugün gözden düşmüştür. Ama maalesef Carl Jung gibi psikolog görünümlü bilim tacirleri sektöre her zaman ilham vermeye devam etmektedir.
Kişisel gelişim sektörünün bilmesi gereken şey şudur. Gerçeklik sadece kişisel bir yaratı değildir. Kişilerin kendi yaşamları üzerinde belirli bir kontrole sahip olmaları isteği haklı bir istektir. Ama bunun sunuluş şekli toplumsal gerçekliği göz ardı etmemelidir. Toplumsal gerçekliğe olan duyarsızlığın yaratacağı şey yabancılaşma, yalnızlık ve bilgisizliktir. Kişilerin psikolojik kaçamakları bu sorunların hiçbirini maalesef çözemez. Üstelik sırf kişi istiyor diye mutlu olacağını beklemesi de anlamsızdır. Zaten dünya da böyle bir yer değildir. Güçsüzlük, yoksunluk veya çaresizlik istemeyerek de olsa bazen kabul edilmesi gereken durumlardır. Afrika’da açlıkla mücadele eden milyonlarca insanı hangi kişisel gelişim tekniği ile doyuracağınızı söyleyebilir misiniz?
Kişiliği yeniden biçimlendirerek toplumu değiştireceğini düşünenler politikacıların sevdiği aptallardır. Düşünen kişinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı açıktır. Kişiliği biçimlendirmek veya öze şekil vermek gizemli guru marifetiyle değil ancak bilinç tarafından sağlanabilir. İnsanın özü, gurunun ustalıkla seçtiği kelimelerden etkilenebilir ama bu yüzeysel değişimin getirecekleri götüreceklerinden daha az olacaktır. Beat akımının önemli yazarlarından William Burroughs'nin şu sözünün kişisel gelişim guruları hakkında olmadığını kim iddia edebilir: "Senin "Ben"in tamamen aldatıcı bir kavram!"
İnsan değişebilir mi sorusunu sormuştuk yukarıda. Cevabı sanıyoruz biraz verebilmişizdir. Belki değişebilir ama bu değişimin yarattığı olumsuz sonuçlar değişime aç insanı her zaman aratır. Şimdi buradan tüm kişisel gelişim gurularına soruyoruz: “Değişim gücünün insandan alınarak bir ticari mal haline getirilmesi değiştirilmesi gereken bir olgu değil midir?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder