Ne zaman sosyal medyaya ya da gelen e-postalarınıza baksanız mutluluk öğütleyen mesajlarla karşılaşıyorsunuz. Arkadaşlarınız, aile üyeleriniz ya da hiç tanımadığınız insanlar size mutlu olmanız gerektiğini söyleyen sözler ve deyişler gönderiyorlar. Bu öyle bir noktaya gelmiş ki artık neredeyse herkes mutluluk misyoneri olmuş. Felsefik bir bakış açısı, ortalama bir bilinç ya da makul bir sorgulama yeteneği ile bu mesajları incelediğinizde tam olarak size söylenmek istenen şeyi anlamanız mümkün gözükmüyor. Öğütlenen, tavsiye edilen ya da önerilen davranışın ne olduğu, nasıl kazanılacağı veya nasıl ulaşılacağı konusunda kaba taslak bir bilgiye bile ulaşamıyorsunuz bu mesajlardan. Ama söyledikleri şey aynı: Mutlu ol yeter!
Mesela mesajlarınızı kontrol ettiğinizde dostlarınızın şu tür tavsiyelerini bulursunuz: “Mutluluk daima yakınınızdadır, yakalamak için çoğu zaman elimizi uzatmak yeter.” Ya da “Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektir.” Veya “Mutluluğu tatmanın tek çaresi onu paylaşmaktır.” Peki ama tüm bu mutluluk mesajları ile arkadaşlarımızın bize anlatmak istediği veya bizden beklediği şey tam olarak nedir?
Sürekli mutluluğa odaklanma ve daimi bir mutluluk inancı taşıyan bu mesajları ileten kişiler aslında kafalarında herhangi bir somut düşünceye sahip değildirler. “Neden bahsettiğimi biliyorsun” ya da “ne kastettiğimi anlıyorsun” şeklinde bir duygu taşırlar bu mesajları iletirken. “Eğer aynı zaman dilimi içinde yaşıyorsak ve benzer kültürel koşulları paylaşıyorsak, o zaman ne söylediğimi ve hangi duyguyu işaret ettiğimi anlayacaksın” diyorlar. İşte bu mutluluk mesajlarını iletenlerin kafasından geçen (pek fark edilmese de) düşünce budur. İyi de bu mesajlar ile bizden beklenen duyguyu nasıl tanımlayacağız?
Bu tür iletileri paylaşanlar, böyle bulanık bir düşünce şekline inananlar, tıpkı bu kavramlar üzerine söz söyleyen birçok filozof ve kişi gibi derin bir kavram kargaşası içindeler. Mutluluk üzerine binlerce kitap var ve bunların çoğu mutluluğun “gerçekten” ne olduğunu sorarak başlıyor. Sonra da kendisine göre tanımlıyor. Bir diğeri “gerçekten ama gerçekten” nedir diye soruyor ve tanımlıyor. Öncekinin yanıtını yetersiz bulan bu tanımlama silsilesi böylece sürüp gidiyor. Çünkü mutluluk kavramı hemen herkesin şekil vermeyi sevdiği bir kavram. İşin içine filozoflar, şairler, bilim adamları da girince muazzam bir kavram kargaşası oluşuyor. Haliyle bu karmaşanın altında ezilen, bilgi çağını yönetemeyen savunmasız insan da kendisine geleni alıp bir arkadaşına servis ediyor. Bütün bu söylenenleri yan yana koyduğunuzda ise bilimsel ve felsefi bir anlaşmazlığın ne kadar üst seviyede olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Tüm bu mesajlarda en hakim üç mutluluk şekli ise duygusal, ahlaki ve yargısal mutluluk olarak gözüküyor.
Mutluluğun psikolojik bir durum olduğunu düşünen ağırlıklı kesim derin bir yanılgıyı da beraberinde taşıyor. Örneğin sarı rengin mutluluk verdiğini düşünüyorsanız, görme yeteneği olan birinin dalga boyu 580 nanometre olan ışık altında yaşadığı bir deneyim olduğunu da bilmesi gerekir. Yani gözleriniz görmüyorsa sarıdan mutlu olamazsınız. Eğer duyduğunuz mutluluğu tanımlamaya kalksanız, felsefecilerin tabiriyle “öznel durumların indirgenemez olduğu” sorununa takılırsınız. Buradan hareketle yatırımlarınızın değer kazanması ile sevgilinizi öpmeniz aynı tür mutluluğu göstermez. Benzer şekilde kokain içen de mutludur, kedi yavrusunu okşayanda. Mutluluk ölçeğinde bunları aynı yere koymak biraz düşünen insan için bile pek mümkün olamayacaktır. Yani kısaca arkadaşlarınızın gönderdiği mutluluk mesajlarında kavramsal bir tutarlılık yoktur.
Yapılan araştırmalarda, insan davranışları 30 saniyeden uzun süre izlendiğinde, insanların güçlü bir şekilde mutluluk hissetmeye motive olduklarını göstermektedir. Bu nedenle psikologlar mutluluğu teorilerinin merkezine koymuşlardır. Harvard Üniversitesi psikologlarından Daniel Gilbert, eğer psikologlar bunu yapmazlarsa teorilerinin başarılı olamayacağını anlamış olduklarını söyler. Yani mutluluk bilimsel olarak daima hayatın merkezine konur. Anlamı ise tam olarak açıklanamaz. Fakat bilim adamlarının açıklıkla ortaya koyduğu bir düşünce daha vardır. Eğer hayatta, mutluluk duygusundan daha önemli ve anlamlı bir şey amaçlanamazsa trajik bir durum ortaya çıkar. Çünkü mutluluk duygusu kendiliğinden elde edilebilecek bir duygu değildir. Dürüst, üretken, ahlaklı ya da kısaca erdemli olmak sonunda ortaya çıkan bir duygudur. Mutluluğa götürecek tek gerçek yol insanların görevlerini erdemli şekilde yerine getirmesidir.
Maalesef iki bin yıldır bunu filozoflar da fark edememiş, erdem ve mutluluğu aynı tutmuşlardır. Çünkü mutluluğun istememiz gereken bir erdem olduğuna inanmışlardı. İnsanın erdemli şekilde yaşaması mutluluk nedeni olsa bile mutluluğun kendisi olamaz. Ayrıca hem nedene hem de sonuca mutluluk adını vermek etimolojik olarak da yanlış bir davranıştır. Filozoflar maalesef yanılmıştır. Onların bu mutluluk anlayışına göre sahilde güneşlenen Nazi savaş suçlusu mutsuz, yamyamlar tarafından yenen bir misyoner mutludur. Ama gerçek durumun tam tersi olduğunu tahmin etmek fazla zor olmasa gerek.
Kısacası hem arkadaşlarımız, hem filozoflar hem de psikologlar mutluluk sözcüğünü kullandıklarında verdikleri mesaj “ne kastettiğimi anlıyorsun”dur. Muğlak bir biçimde güzeli ve hoşu tasvir etmeye çalışırlar. Oysa ortalama sorgulama yeteneğine sahip bire neden bahsedildiğinin belli olmadığını anlayacaktır. Çünkü öznel duygusal deneyimlerin kişiden kişiye değiştiği apaçık ortadadır.
Amerikalı filozof Robert Nozick’in mutluluk üzerine geliştirdiği düşünce deneyi aslında tüm yanıtları veriyor. Nozick şöyle diyor: Bir sanal-gerçeklik makinası hayal edin. Bu makine, herkesin seçtiği hayat tarzına sahip olmasına imkan tanıyor ve onların makinaya bağlı olduklarını unutmalarına neden oluyor. Kim böyle bir makinaya bağlı kalmak ister?
Nozick’e göre hiç kimse kendi isteğiyle hayatının geri kalanında makinaya bağlı kalmayı istemeyecektir. Çünkü böyle bir mutluluk, mutluluk vermeyecektir. Yapılan araştırmalar, insanların, kendi haklarında duyulan hisler haksız ve hileli ise mutlu olamadıklarını söylemektedir. Kısacası mutluluk biraz düşünen bir insan için asla bir amaç olamaz.
Mutluluk mesajlarını okumaya devam edeceğiz. Çünkü bilgi şelaleleri altında ezilen kalabalıklar bu sorgulamaları yapmadan mutluluk üzerine söylenen muğlak sözleri bizlerle paylaşmayı sürdürecekler. Böyle bir arkadaşa söylenebilecek tek söz “mutlu olmak yerine dürüst olmayı deneyin” olabilir belki.
3 yorum:
Mutsuzum ama keyfim yerinde :)
Yazıyı Ne Mutlu Türküm diyerek bitirsek daha güzel olabilirmiş. :)
Bence mutlu olma kavrami yerine huzurlu olma kavrami daha doyurucu ve tatmin edici. Surekliligi olan ve daha fazla guven veren.
Yorum Gönder