Pek de alışık olmadığımız düşük faizli hayat birçoğumuzu büyük bir kararsızlığın içine itmiş durumda. Enflasyonun seyrine göre de zaman zaman eksi reel faiz denilen, faizin getirdiğinden daha fazlasını enflasyonun götürdüğü dönemlerden geçiyoruz. Tüm dünyada görülen bu duruma bizim de alışmamız gerekiyor.
Sıfıra doğru inişe geçen faizler klasik iktisat teorilerine göre, şirket yatırımlarının artması sonucu istihdamın artacağı ve ekonominin büyümeye devam edeceği anlamına geliyor. Öte yandan kişiler de ucuz maliyetli konut, taşıt vs. gibi kredilere yönelerek piyasaları canlandıracaklar. Buradaki kredi genişlemesinin de, mevduat faizlerinin düşmesi nedeniyle, mevduat sahiplerinin paralarını yatırım enstrümanlarına yönlendirmesi ile finanse edileceği iktisat teorileri tarafından söyleniyor. Buraya kadar her şey rasyonel ve sorun içermiyor. Peki ama tüm bunlar sıradan insanlar için ne ifade ediyor?
Öncelikle faizlerin bu seviyelere gerilemesi sonucunda oluşan negatif reel faizin, krizin faturasının, kriz dönemlerinde parasını tasarruf ederek bankalara yatıran ve ülkenin tasarruf açığı vermemesine çaba sarfeden sorumluluk sahibi insanlara çıkarıldığını gösteriyor. Emekli olmuş veya riski sevmeyen mevduat sahiplerinin sabit getirili enstrümanlardan enflasyonun altında gelir elde etmeleri büyük acımasızlık. Bu tür insanlara, mevduatlarınızı hisse senedine yatırın demek, otobüste yer verilmesini bekleyen insanların otobüsün altına atılması gibi bir şey. Fakat asıl tehlike bu değil. Tutucu yatırımcıları, bu tür yatırım kararları ile mevduat dışı yatırım enstrümanlarına yöneltmek etik dışı olmaktan öteye daha tehlikeli başka bir yön daha içeriyor.
Merkez Bankası Başkanımızın böyle bir süreçte bu tür yatırımcılara Bireysel Emeklilik Sistemini (BES) önermesi dikkatlerden kaçmamıştır mutlaka. BES sisteminin getiri açısından sabit getirili enstrümanlara göre daha fazla getiri sağlayabileceği muhtemeldir. Peki öyleyse Merkez Bankası Başkanımızı dinlemeli miyiz?
Bu tür söylemlerin Merkez Bankası Başkanı tarafından söylense bile düzenlemeler nedeniyle yatırım tavsiyesi sayılamayacağı açıktır. Öyleyse burada başka bir matematik var demektir. Eğer buradaki matematik birazdan anlatacağımız matematik ise oldukça tehlikelidir.
Küçük bir adada küçük bir banka olduğunu düşünelim. Bu bankanın aktif büyüklüğü 100 lira olsun. Topladığı mevduat 70 lira, verdiği kredi de 70 lira olsun. (Bu rakamlar Türk bankacılık sisteminin bugünkü toplam rakamlarının yüzde olarak ifadesidir.) Bu rakamlar aynı zamanda ideal bir banka yapısını da göstermektedir. Kredilerin mevduatla finanse edildiği sağlıklı bir banka modelidir. Bu adada faiz oranlarının %5’lerin altına inmesi nedeniyle Merkez Bankası Başkanı mevduat yerine BES’e yatırım yapmanın daha fazla getiri kazandıracağını söylesin. Halkın da bu çağrıya uyarak bir kısmının mesela mevduat sahiplerinin %20’sinin parasını BES’e yatırdığını varsayalım. Şimdi bu durumda bankaların bilanço yapılarına yeniden bakalım. BES’e yatırılan tutar 14 (70x%20) liradır. Bu 14 lira artık bilanço dışına çıkmış ve ilgili varlıklara yatırılmıştır. Bu durumda bankanın aktif büyüklüğü 86 liraya gerileyecektir. Yani banka %14 küçülecektir. Buna karşılık mevduat da 14 lira azalarak 56 liraya gerileyecektir. Kredileri ise hala 70 liradır.
BES’e aktarılan bu tutar sonrasında banka iki önemli problemle karşı karşıyadır artık. Öncelikle %14 küçüldüğü için yatırımcılarının hedefindedir. Çünkü küçülen bir şirket herkesin şüpheyle baktığı bir şirkettir. İkinci olarak ise banka 70 liralık kredisini finanse edecek mevduata artık sahip değildir. Mevduat hacmi 56 lira olduğu için banka yeni kaynak arayışı içine girecektir. İşte bu durum birçok büyük bankayı finansal krizde iflasa götüren sebeplerin başında gelmektedir.
Son yüzyılın en önemli iktisatçılarından J.K.Galbraith’ın “Para gerçeği, diğer tüm ekonomik konulardan daha fazla gizlenmeye çalışılmaktadır” sözünde anlattığı şey işte budur. Banka mekanizmasının arkasındaki bu basit matematik oynadığı zaman bir ekonomi alabileceği en büyük riski almış demektir. Finansal krizde de bozulan matematik budur ve yaşadığımız krizin sebebi de bu matematiktir.
Şimdi Merkez Bankası Başkanımızın önerisi ne kadar kişi tarafından uygulanacaktır bilmiyoruz. Ama bırakın %20’yi %5’ler seviyesinde bir BES’e (veya mevduat dışı diğer yatırım enstrümanlarına) kaçış bile bankacılık sistemi için oldukça alışılmadık ve korkutucu bir durumdur. Ne dersiniz, Merkez Bankası Başkanını %kaçımız dinlesin?
2 yorum:
Uzun vadede mevduata olan ihtiyaç konusunda çok haklısınız. Küresel sistemdeki bu likidite bolluğunda yurt dışından rahatlıkla borçlanılabilirken, düşük faiz seviyesinin yanı sıra diğer avantajlarıyla da menkul kıymet ihraçlarına beklenenin üzerinde talep gelirken, nispeten yüksek maliyetli mevduat eski önemini yitiriyormuş gibi duruyor. Ama ne zaman küresel ve yerel sıkılaşma başlayacak, mevduat ihtiyaç duyulan bir kaynak haline gelecek, işte o zaman birikimleri ile gayrimenkul ve altın alan hanehalkının mevduatını -eğer kaldıysa- alma yarışı başlayacak.
Ben bir siyaset bilimi öğrencisiyim ve ekonomik durumla çok yakından alakadar olmam gerekiyor. Bu yüzden websitenizi buldum. Yazdığınız yazıda haklısınız.
İmza: Keynes
Yorum Gönder