Her üç ayda bir ekonomi gündemimizi meşgul eden konulardan biri bankaların çok kar elde etmesi meselesi. Konu adeta bir fenomen haline dönüştü. Elde edilen karın yüksekliğini eleştiren ve bu karın normalliğini savunan iki taraf var. Bir de konuyu kendisine göre yorumlayan kalabalık bir kitle. Tarafların argümanlarını dinlediğiniz zaman bir şeyin gözden kaçtığını fark ediyorsunuz. Ne karı eleştirenler ne savunanlar ne de uzaktan görüşlerini bildirenler gerçeği tam olarak kavrayamamışlar. Aslında tüm mesele sıvı yasağı nedeniyle uçağa alınmayan bir şişe suda saklı. Nasıl mı?
Uçaklarda sıvı kısıtlamasının yeni başladığı günlerden biriydi. US Airways adına çalışan bir pilot, Elwood Menear, 13 Ocak 2002'de Philadelphia Havaalanına giriş yapıyordu. Yapılan kontrolde çantasında "1 şişe su benzeri" bir şeye rastlandı. Kurallar gereği bunu bırakması istendi. Elwood kuralları biliyordu ve pek rahatsız olmadı. Görevli suyu alırken Elwood görevliye doğru eğilerek bir şeyler fısıldadı. Söylediği tek cümle söz işini kaybetmesine ve tutuklanmasına sebep oldu. Dava aylar sürdü. Elwood US Airways'deki en akıllı pilot muydu bilmiyoruz ama gerçeği kavrayabilme yeteneği en gelişmiş pilot olduğu açıktı. Bugün bile havacılık sektörü Elwood'a henüz cevap verebilmiş değildir. Aylar süren hukuki kavgalara sebep olan Elwood ne mi demişti? Aynen şunu: "Niçin bir şişe su nedeniyle kaygılanıyorsunuz ki, ben istersem uçağı düşürebilirim."
Bankaların çok kar elde etmesi meselesine yeniden geri dönelim. Bankaların elde ettiği karın neredeyse tamamına yakını verilen kredilerin içinden alınan faiz ve komisyonlardan elde edilir. Havale ve hesap ücretleri benzeri bankacılık hizmetlerinden elde edilen karlar toplam kar rakamı içinde son derece önemsiz durur. Her çeşit krediler, kredi kartları ve overdraft hesaplar benzeri kredi işlemleri sonrası açılan krediler karşılığı alınan faiz ve komisyonlar bankaların karını oluşturur. Yani elde edilen gelir ticari şirket mantığıyla yapılan bir işten değil, merkez bankalarının asli görevi olan para basmayı bankalara devretmiş olması nedeniyle yapılan işten elde edilmektedir. Elde edilen gelirler tümüyle para yaratma sürecinin karşılığı olarak alınmaktadır. Bir bakıma müşterilerin kendi paralarına dokunulmaz. Verilen kredi üzerinden komisyon ve o kredinin işletilmesinden elde edilecek gelir üzerinden faiz alınır. Şimdi meseleyi biraz daha açıklığa kavuşturalım.
Bir ekonomi düşünün, bir yıl içinde kredi kartlarıyla 500 milyar liralık harcama yapıyor. Bireysel kredi ile yaptığı harcamalar 300 milyar liranın üstünde. Şirketlerin kullandığı krediler ise neredeyse 1 trilyona yaklaşıyor. Kısaca söylemek gerekirse ekonomi krediyle yürüyor hale gelmiş. Harcamaların neredeyse tamamı bankalar tarafından yaratılan krediler ile yapılıyor. İşte, bankaların elde ettiği kar da bu krediler üzerinden alınıyor.
Şimdi basit bir düşünce deneyi yapalım. Bankalar tüketici kredilerinden yeterli faiz alamıyorum diye bu tür kredileri azaltsa, kredi kartlarından aidat geliri elde edemiyorum diye kart vermeyi durdursa, ticari kredilerden alınan komisyonlar tatmin etmiyor diye bu tür kredileri yavaşlatsa sizce bu ekonominin hali ne olur?
Fazla düşünmeye hiç gerek yok. Yanıt Elwood'un sözlerinde saklı. "Niçin bir şişe su nedeniyle kaygılanıyorsunuz ki, ben istersem uçağı düşürebilirim."
İşte, tüm mesele budur. Bankaların yarattıkları para karşılığı elde ettikleri gelirler nedeniyle eleştirilmeleri hatadır. Buradaki dengenin ne olacağına karar verecek olanlar yine onlardır. Çünkü ekonominin pilotu artık bankalar ve isterlerse uçağı düşürebilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder