5 Ekim 2015 Pazartesi

Kayıp 23 milyon nerede?

Kendisine tanınan harcama limitini 2014 yılında 98 milyon lira aşan bir kurumumuz son günlerin gündem konusu. 23 milyon liranın akıbeti ise bilinmiyor. Para kanatlanıp uçmayacağına göre bir yerlerde olmalı. Peki ama nerede?

Bir ekonomist paranın nerede olduğunu bilen bir kahin değildir elbette ama paranın nereye gideceğini her zaman iyi bilir. Tıpkı Diyanet'in kayıp parasının nereye gittiğini bilebileceği gibi.

Eğer siz de akılı bir ekonomistseniz, ki bunun için ekonomi okumuş olmanız da gerekmiyor, paranın nereye gitmiş olduğunu mutlaka anlamışsınızdır. Biz anlayamayanlar için bir kere daha anlatalım.

Ekonomi tarihinin belki de en gülünç ekonomi makalesi 19 Kasım 1955'te The Economist dergisinde yayınlandı. İngiliz tarihçi C.N.Parkinson imzalı makalenin her paragrafı ayrı telden çalıyordu. "Parkinson Kanunu" adlı makalede yazar yeni bir ekonomi yasası keşfettiğinden bahsediyordu. Parkinson Kanunu adını verdiği bu yasaya göre yapılan iş, ona ayrılan sürede bitirilirmiş. Yazıyı okuyanlar dalga geçildiği şüphesine kapılmışlardı. Herhalde muzip bir editör ekonomistlerle alay ediyordu. Böyle saçma ekonomi yasası mı olurmuş! Hem de bir tarihçi tarafından yazılmış!

Makalenin yankıları sürerken ekonomistler C.N.Parkinson'un gerçekten ne yapmaya çalıştığını merak ediyorlardı. Parkinson hangi verileri kullanarak böyle bir sonuca ulaşmıştı acaba?

Parkinson, basitçe şunu söylüyordu. Eğer sevdiğine bir kartpostal gönderecek biri emekliyse üç günde gönderir, ama çalışan biriyse on dakikada. Bu pek de mantıksız gelmemişti ekonomistlere. Ama ekonomiyle ilgisi neydi ki? Araştırmaya devam ettiler. Parkinson, başka bir veriye daha dikkat çekiyordu. İngiliz donanmasında gemilerin sayısı %67, subayların sayısı %33 düşerken amirallerin sayısı nasıl oluyordu da %78 artıyordu? Cevap Parkinson'un iğneleyici mizahıyla ortaya koyduğu yasada saklıydı aslında. "Bir işe ne kadar fazla zaman ayırırsak, onu bitirmek için o kadar uzun süreye ihtiyacımız vardır." Ekonomistler artık ikna olmuşlardı. Parkinson Yasası gerçekten ekonominin o güne kadar gözden kaçmış yeni bir yasasıydı.

Bürokratik bir kamu kurumunda yasa basitçe şu şekilde işliyordu. Tüm kamu dairelerindeki personel sayısının yapılan işe göre arttığı düşünülür. Ama gerçek pek de öyle değildir. Yeteneksiz bir çalışan iş yükünü yeteneksiz bir diğer çalışanla paylaşmak istemez. Çünkü eğer paylaşırsa yaptığı (ya da yapamadığı) işte söz sahibi olamaz. İş uzar da uzar. Yükü azaltmak için işe iki yeni çalışan alınır. Bu iki kişi de en az kendileri kadar yeteneksiz olanlar arasından seçilir. Bu yeni çalışanlar diğerlerinin altında çalışmaya başlarlar. Artık işin daha kolay yapılacağı düşünülür. Her iki çalışanın da altında bir eleman vardır ve işi gerekirse ona yaptırarak tamamlayabileceklerdir. Fakat süreç yine beklenildiği şekilde işlemez. İşin yapılışı süresince raporlar, mailler gider gelir, toplantılar yapılıp durur. Öte yandan ilk iki kişi yönetici durumuna gelmişlerdir. Yapılamayan işin faturasını altlarındaki çalışana çıkarmaya her an hazırlıklıdırlar. İşte bu süreç böylece devam eder gider.

Eğer kurumun kayıp parasını arıyorsanız, bilmeniz gereken tek şey Parkinson Yasasıdır. Kurumun 2004 yılında 72 bin seviyelerinde olan çalışan sayısının 2014 yılında 142 bine yükseldiğini biliyorsanız, paranın nereye gittiğini de anlamışsınız demektir. 10 yılda ikiye katlanan personel sayısı her şeyi fazlasıyla anlatıyordur herhalde.

Kısaca özetlemek gerekirse, bürokratik bir kurumda paranın nereye gittiği sorgulanıyorsa başvurulacak ilk yasa Parkinson'un zamanında komik denilen yasasından başka bir şey değildir. Bir işe ne kadar çok zaman ve kaynak ayırırsak, o işi bitirmek için o kadar çok zaman ve kaynağa ihtiyacımız vardır.

Unutmayın, Parkinson yasası ile bir problemi çözüyorsanız, o problem gerçekten komiktir. Ama trajikomik!

Hiç yorum yok: