Son günlerde İspanya bankalarının kredi portföyleri üzerindeki dış baskılar giderek artıyor. Bankaların ellerindeki evler ve bu evler karşılığı verilen kredilerin büyüklüğü karşı karşıya kalacakları zararın büyüklüğünü arttırıyor. Bankalar 2007 yılına kadar tüm dünyada bu kredileri verirken herhangi bir endişe taşımamışlardı. Yaratmış olduklarını düşündükleri sigorta sisteminin problemi çözdüğünden emindiler. Krediler menkul kıymete dönüştürülecek, vatandaşlara satılacak ve kredinin geri ödenme riski yatırımcılara aktarılmış olacaktı. Finansal kuruluşlar böylece üzerlerinde risk taşımayacaklardı. Bu modelin neden işlemediğini 2007 yılında ortaya çıkan ve hala yaşadığımız finansal kriz sonrasında hepimiz öğrendik. Çünkü yaratılan ve kullanılan risk yönetim teknikleri hatalıydı. Riski yok ettiği düşünülen yöntemlerin maalesef riski yok etmemiş olduğunu sonradan gördük. Peki, böyle bir hata nasıl yapıldı? Bugün bile incelendiğinde en küçük bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tasarlandıkları rahatlıkla kabul edilebilecek bu risk yönetim modelleri neden başarısız olmuştur? Kısacası hata nerede yapılmıştı?
Bugün geriye dönüp baktığımızda risk yönetimi çözülememiş bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Tıpkı uygarlık tarihinin başından bu yana çözülemeyen 7 adet matematik problemi gibi. Bu 7 problem tüm dünyadaki matematikçilerin özel hobileri gibidir. İçlerinden birini çözebilmek bile insanların on yıllarını alacak cinstendir. Bu problemlerin en ünlülerinden biri, ABD’li Clay Matematik Enstitüsünün çözecek bilim adamına 1 milyon dolar vermeyi vaat ettiği Pioncare problemidir. Fransız matematikçi Henri Poincare tarafından 1904 yılında ortaya konulan problem, iki boyut için yapılan matematiksel hesaplamaların üç boyut için de yapılabileceği varsayımından hareket eder. Çözülmesi matematik tarihi için bir dönüm noktası olarak kabul edilen problemin basit izahı şöyle özetlenebilir:
Poincare problemi
“Kenarsız (bir çemberin kenarı yoktur) ancak tıkız (ucu bucağı olan) bir uzay düşünelim. Eğer bu uzayın içine atılmış her çember uzayın içinde kalarak bir noktaya büzülebiliyorsa (deliği yoksa), Poincare varsayımına göre bu uzay dört boyutlu Öklit uzayında yatan üç boyutlu bir küre olmalıdır. Deliği olmayan bir uzay iki boyutlu şu basit örnekle canlandırılabilir: Bir elmanın kabuğuna gerilmiş paket lastiği, lastiği koparmadan ya da kabuğu parçalamadan kabuk üstündeki bir noktaya büzülebilir, ancak ortası delik bir simitte bu olanaklı değildir, delik var oldukça bazı lastikler simit yüzeyinde kalarak bir noktaya büzülemez.” (Kaynak Wikipedia)
100 yıldır araştırılan ve birçok kez çözüldüğü düşünülen ama sonunda çözümünün bulunamadığına karar verilen bu problemi, 36 yaşındaki Rus matematikçi Grigori Perelman 2002 yılında çözdüğünü ilan ettiğinde kimse inanmamıştı. Bir dergi yerine çalınır endişesi yaşamadan internetten yayınladığı çözümler bir anda herkesin ilgisini çekmişti. Dünya bir anda matematikçi kesilmiş ve çözümü incelemeye başlamıştı. Fakat dökümanları inceleyen matematik kurulları bile anlatılanları kavramakta zorluk çekmişti. Perelman’ın kullandığı ağır matematik dili herkesi şaşırtmıştı.
Perelman’ın sunduğu çözümü anlamak bilim kurullarının tam 4 yılını almıştı. Açıklama 2006 yılı Ağustos ayında gelir. Perelman, Poincare problemini çözmüştür. Çözüm hiçbir mantıksal hata ve eksiklik taşımayacak kadar mükemmeldir.
Matematik dünyası şaşkınlık ve hayranlık içindedir. Clay Akademisi vermeyi vaat ettiği 1 milyon doları artık Perelman için hazırlamıştır. Matematiğin Nobel’i sayılan Fields Ödülü de Perelman verilmiştir. Dünya bu gizemli adamı görmek için sabırsızlanmaktadır.
Fakat Perelman ödüllerin ikisini de almak için gelmeyeceğini söyler. Ödülleri asla almayacağını ve ödüllerle ilgilenmediğini tüm dünyaya duyurur. Şaşkınlık daha da artmıştır. Perelman’ın zengin olduğu düşünülmektedir. Ama o günlerde Rus gazetelerinde yayınlanan bir fotoğraf herkesi şoke etmiştir. Annesiyle beraber yaşayan Perelman’ın yaşadığı küçük evde bir yatak ve birkaç tahta sandalyeden başka bir şey bulunmamaktadır. O zamanlar küçük bir enstitüde çalıştığı söylenen Perelman, o günden bu yana yapılan tüm teklifleri geri çevirmiştir. İşinden de ayrılan Perelman’ın bugün nerede olduğu bilinmemekte ve yıllardır kendisinden haber alınamamaktadır.
Perelman tek başına ve yılmadan tam 8 yıl bu problemi çözmek için çalışmıştı. Herkesin 15 dakikalığına ünlü olmak için birbirini yediği bir dünyada evrenin sırrını çözen bir yalnız dahi. O ünlü fotoğrafına internetten kolayca ulaşılabilir. Eski bir ceketin içine giydiği gri bir eşofman üstü ile verdiği pozdan yansıyan yoksulluğu, dik duruşu ve mavi gözlerindeki ışık ile silerek derin bir saygıyı hak eden bu küçük dev adam Poincare problemini nasıl çözmüştü?
Poincare probleminin ne olduğunu yukarıdaki basit açıklamadan anlayabilenler Perelman’ın nasıl çözdüğünü de anlamışlardır. Dönüp açıklamayı tekrar okumak isteyenlerin bu şansları ise hala devam etmektedir. Fakat biz onları beklemeden anlatmaya devam edelim. Yukarıdaki basit açıklama ile anlatmaya çalıştığımız problem tarihin belki de en anlaşılmaz problemi olarak kabul edilmektedir. Daha önce problemi çözdüğünü varsayan bir çok matematikçinin çözümünün doğru olarak kabul edilmemesinin temel nedeni burada saklıdır. Hiçbiri Poincare probleminin ne anlatmak istediğini tam olarak anlayamamışlardır. İşte Perelman’ın gizemli çözümünün arkasındaki başarı burada yatmaktadır. Perelman, Poincare problemini gerçekten anlamayı başarabilen belki de ilk kişidir.
2007 finansal krizini yaratan hata da böyle bir yanlış anlama sorunu içeriyordu. Kolay ve ucuz kredi anlayışıyla balona döndürülen kredilerin, menkul kıymetleştirme ve diğer risk yönetim süreçleri ile kontrol altında tutulduğunu ispat eden teknikler aslında problemin tam olarak anlaşılmadığının göstergesi gibiydi. Tutarlı ve etkili gibi görünen çözüm teknikleri kimsenin aklına acaba problem tam olarak anlaşılmış mıdır sorusunu getirmemişti o anda. Fakat yaşanan kriz problemin anlaşılmamış olduğunu ve çözümün bu yanlış anlama üzerine inşa edilen risk yönetim tekniklerinden kaynaklandığını göstermişti. Bu matematiksel yanlış anlama hatası, aslında birçoklarının ve belki de birazdan “sen”in de yapabileceğin bir hatadır.
Diyelim ki şöyle bir matematik sorusu sorulsun bize. Bir işçi bir duvarı 100 günde bitirebiliyorsa, 100 işçi kaç günde bitirir?
Bu soruya matematikten biraz anlayanlar 1 cevabını verebilirler. Bu aslında matematiksel olarak en doğru cevap gibi durmaktadır. Fakat bu cevap problemin tam olarak anlaşıldığı çıkarımını vermez. Bu soruda anlamamız gereken tek bir şey var. Bu duvarın inşaat alanı kaç kişinin yan yana çalışmasına müsaade ediyor? Eğer yukarı doğru uzayan bir duvarsa işçilerin belki de sadece 5 tanesi çalışabilecek, geri kalan 95 tanesi bekleyecektir. Öyleyse bu duvarın 1 günde bitmesi mümkün değildir.
İşte finansal krizi yaratan risk yönetimi hatasının temelindeki düşünce hatası bu duvarın inşasındaki işçi sayısının bulunmasına benziyordu. Matematiksel teknik olarak risk yönetiminin doğru cevabı bulduğu açıktı. Ama problem doğru anlaşılamamıştı. Ucuz ve kolay para politikası sonrası verilen ve kısa sürede balona dönen kredilerin finansal sistem içinde vadeleri boyunca taşınabilmesi mümkün değildi. Tıpkı yüz işçinin aynı anda çalışamaması gibi finansal sistem ve özellikle bankaların bu kredileri muhafaza etmeleri imkansızdı. Bir güven krizinin balonu kolayca patlatabileceği açıktı ve öyle de oldu.
Perelman’ın, dehası ile yarattığı çözümün sırrı problemi anlayabilmesinden geliyordu; finansal krizi yaratan risk yönetimi hatası ise problemin başlangıçta yanlış anlaşılmasından. Görüldüğü gibi finansal krizi yaratan bu düşünce hatası aslında herkesin kolayca yapabileceği bir hatadır. Belki senin bile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder