Geçmişten gelen saygınlığı ve iş hayatının artan bağımlılığına rağmen üniversitelilere karşı duyulan saygının giderek azalma eğilimi göstermesi gerçekten üzüntü verici. İş hayatının üniversiteyi her gün biraz daha fazla “iş edindirme kursu”na çevirmesinin bu eğilimde en önemli etken olduğunu söylemek de sanırız hata olmayacaktır. İş hayatında başarıyı tek liyakat olarak gören sistem üniversiteliyi iş hayatında eylemsel olmaya yöneltince o da çoğu zaman bu seçilimi doğal zannedip o yönde hareket etmektedir. Gerçek hayal ve düşüncelerini savunmaktan vazgeçip itaatkar, söylenileni kabul eden ve çalışkan olmaktadır. Buna karşı gelenlerse maalesef cezalandırılmaktadır.
Üniversite okumak ne hayatın anlamı ne de gerekliliğidir. Hayatta başarının ön koşulu falan da hiç değildir. İş hayatının eylemselliğini değil de insanlık tarihini ileriye götürecek düşünceye yönelmek bir üniversitelinin gerçek amacıdır. O düşünce için mücadele veren ve bundan asla taviz vermeyen kişi gerçek üniversitelidir. Başkasının buyruklarını yerine getirmediği için belki iyi bir iş bulamayacaktır. Ya da belki okuldan atılıp mezun olamayacaktır. Karşı geldiği düşüncenin insanları “aziz” olduklarını düşünseler de o “ayağı çamurlu ama gerçek bir aziz” olmayı başaracaktır.
16.yüzyılda yaşayan İtalyan ressam Caravaggio, 38 yıl süren kısa ömründe, yaptığı resimlerle dünyanın en sıra dışı, en yetenekli, en umarsız ve belki de en dahi ressamlarından biriydi. Hiçbir eğitim almamıştı ve doğayı tek öğretmen olarak kabul ederdi. Yaşadığı dönemde sevilmemesinin nedeni gerçeği tüm doğallığı ile resmetmesiydi. Diğer ressamlar gibi cenneti değil, burnunun ucundakini resmederdi. Bu nedenle dönemin devlet kurumlarının kabul etmediği bir ressamdı.
Fakat Caravaggio’nun bildiği ve inandığı tek şey sıradan insanın büyüklüğüydü. Bu nedenle sipariş aldığı dini resimlerde, sokaklardan topladığı hırsızları, ayyaşları ve dilencileri model olarak kullanarak aziz gibi resmederdi. Kutsal kişileri ise ayağında çamuru olan normal insanlar gibi yapardı. Caravaggio, tıpkı gerçek bir üniversiteli gibi bir şeyi iyi biliyordu. Sıradan insanlar ayağı çamurlu azizlerdi.
Ayağı çamurlu bir azizin bir bataklıkta kaybedecek fazla bir şeyi de olamazdı elbette ki; ayaklarının biraz daha çamurlanmasından başka… Bu da kaçınılmazdı. Çünkü bir bataklıkta ayaklarının çamurlanmaması için oldukça şanslı ve itaatkar olması gerekirdi…
Eric, 5 yaşında kör olduğunda bir daha gözlerinin hiç açılamayacağını düşünmüştü. 15’inde gözleri açıldığında ise tekrar kör olabileceğini… O nedenle kendini okumaya verdi. Bulduğu her kitabı okudu ve hiçbir zaman da okula gitmedi. Irgat ve sonra da limanda rıhtım işçisi olarak en ağır işlerde çalıştı. Emekli olduğu güne kadar da bundan vazgeçmedi. Bünyesi bu ağır iş hayatına fazla dayanamadığı için de emeklilikten sonra uzun yaşayamadı.
Hayatı boyunca okula gitmeyen Eric, psikolojinin babası Freud’un birçok teorisini hatalı diye üzerini çizip kendi teorilerini ortaya koyduğunda kimse inanmamıştı. Fakat yıllar onu haklı çıkarmıştı. Bugün uygarlık tarihi psikoloji, sosyoloji ve sosyal psikoloji konusunda bildiği şeylerin önemli kısmını ona borçludur demek çok zor değildir. Hiçbir okul ve üniversite okumadığı için unvanı da olmayan o adam filozof Eric Hoffer’den başkası değildir.
Bir beden işçisi olarak ömrünü geçirip uygarlık tarihinin en büyük düşünce insanlarından biri olan Eric Hoffer aslında gerçek bir ayağı çamurlu aziz ya da başka bir ifadeyle söylersek gerçek bir üniversiteliydi. Bir üniversite öğrencisi biraz itaatkar, çalışkan ve biraz da şanslıysa rahatlıkla Orhan Pamuk, Elif Şafak veya Acun Ilıcalı olabilir. İyi kıyafetler içinde rahat bir işte ömrünü geçirebilir. Ama bu özellikler üniversite okumayan Caravaggio ve Eric Hoffer gibi "gerçek üniversiteli" olmanıza yetmez. Daima inandığınız doğrular ve hayallerinizin peşinde koşmanız ve gerçekten şanssız olmanız gerekir.
Hayallerine ve düşüncelerine sahip çıkan şanssız üniversiteliler! Üniversiteli olarak yaşadığınız zorluklar ne olursa olsun, şanssızlığınıza hayallerinize olduğu kadar minnettar olun. Çünkü sizi Caravaggio ve Eric Hoffer gibi ayağı çamurlu aziz ve gerçek üniversiteli yapacak olan onlardır.
iRRasyonel olarak 2013’e üniversiteli ruhuyla girmeyi temenni ediyoruz. Eric Hoffer’in şu sözlerini de anımsayarak: “Tahammülsüzlük, dokunulmaya tahammülü olmayan bir şeyin üzerindeki “Dokunma!” tabelasıdır. Saçlarımızın dağılması bizi rahatsız etmez, fakat kelliğimizi gizleyen peruktaki dağınıklığa tahammülümüz yoktur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder