İnsanlık tarihinin bilinen en eski bilimlerinden matematik ve ekonomi en gösterişli eserlerini 2000’li yıllarda yarattılar. Ama aynı zamanda bu onların en büyük çöküşleri anlamına da geliyordu. Peki ama bu tarihi tesadüf nasıl yaratılmıştı?
2000’li yıllara gelindiğinde insanların hayallerindeki dünyayı yaratacak bir bilim dalı arandığında ekonomiden daha uygunu olamazdı hiç şüphesiz. İnsanlar hayallerini gerçekleştirirken ortaya da büyük bir katedral çıkıyordu. Ekonomi yanına matematiği de alarak dünyanın en gösterişli katedralini inşaya başlarlar. Önce faizlerin düşürülmesiyle uygun bir zemin oluşturulur bu katedral için. Ardından herkese hayallerindeki evi alması için gerekli olan krediler verilir. İnsanlar geri ödemeleri yaparken ezilmesinler diye faizler zaten düşürülmüştü. Fakat bu krediler yine de geri ödenemezlerse bankaların başı ağrımasın diye menkul kıymetleştirme denilen işlem yaratılır. Böylece riskler bankalardan yatırımcılara yönlendirilir. Yatırımcıları az kazanma riski ile baş başa bırakmak doğru olmazdı. O nedenle CDO denilen teminatlandırma işlemi ile riskler yatırımcılardan bağımsız oluşumlara aktarılır gibi yapıldı. Ama ne olursa olsun geri ödenmeme riski orada da sorun olmasın diye CDS denilen sihirli bir koruma mekanizması yaratıldı. Artık birileri ödemesini yapmazsa sigorta şirketleri tüm zararı ödeyecekti. Peki ama ya bu sigorta şirketleri de batarsa?.. O da düşünülmüş ve monoline denilen ve adeta sigorta şirketini sigortalayan bir sonsuz sigorta mekanizması oluşturulmuştu. Hatta kainatta hiç kimse için uygun görülmeyen 4A rating bu şirketler için uygun görülmüştü. Kısaca ekonomi ve matematik ortaya harikulade bir katedral çıkarmıştı. İyi de on yıldan daha uzun bir sürede, bilimin tüm kesinlikleri kullanılarak yaratılan bu katedral 2007 yılında kısa bir süre içinde kağıttan bir kule gibi nasıl çöktü öyleyse?
Kişisel gelişim kitap, CD ve kurslarına her yıl milyarlar ödüyoruz. Bunlar içinde belki de en büyük pay kilo verme kitaplarına ait. Arka arkaya çıkan bu kitapları almadan edemiyoruz. Bir sonra çıkan adeta bir öncekinin kusurlarından arınmış ve mükemmel bilimi yaratmış gibi bize sunuluyor. Bunlardan biri de son zamanlarda çok satan Karatay Diyeti adlı kilo verme ve sağlıklı yaşam kitabı. Bu kitap da diğerleri gibi klasik bir diyet kitabı olmadığını açıklayarak ve diğerlerinin eksikliklerine sahip olmadığını söyleyerek söze başlıyor. Ardından tıp bilimini de kendine hizmetkar eyleyerek tavsiye ve önerilerini sıralamaya başlıyor. Kitabı okuyup önerileri uygulayanlar kısa sürede başarılı olduğunu gördüklerini söylüyorlar. Peki ama bilimsel olduğunu söyleyen bu kitaplar gerçekte ne kadar başarılı?
Ülkemizde bu tür kitaplar henüz yeni yeni popüler olmaya başlasa da başta Amerika olmak üzere birçok ülkede 30 yılı aşkın süredir yayınlanıyor. Peki bu ülkelerde -mesela ABD'de- ne oldu biliyor musunuz? Bilimin en ileri teknikleri ile yazılan bu kitaplar son 30 yılda sadece tek bir şeye hizmet etti: Amerikalıları obez yapmaya!
Son otuz yıldır bu kitapları kullanarak kısa süre içinde kilo verdiklerini söyleyen insanlar uzun vadede obez bir toplum yarattılar. Şu an Amerikalıların üçte biri obez, üçte biri ise aşırı kilolu durumda. Amerikalıların sadece üçte biri normal kilosunu muhafaza ediyor ve onların sayısı da giderek azalmakta. Bu sonucu yaratan elbette ki birçok neden sayılabilir. Fakat bunlar içinde kişisel gelişim kitaplarının da payının büyük olduğunu söylemek hata olmayacaktır. Kişisel gelişim kitaplarının bu sonuca katkısı nasıl oluyor dersiniz?
Aslında sorun bilimin ortaya koyduğundan çok daha karmaşık bir yapıya sahip olan insan doğasından kaynaklanıyor. Belli bir nedensellik bağı ile yaklaşıldığında aşırı kiloların da bir sebebinin olduğu kesindir. Fakat doğru çözüm kişinin -bilimin yanında- bunu kendi yaşam ortamı, doğası ve duyguları ekseninde değerlendirerek kök nedene ulaşmasıdır. Bilimin kesinliklerinin her insanın doğasında yaratacağı semptomların farklı olacağını bilmek hiç kimse için zor olmasa gerek. Ya da insanın makine olmadığı söylemek için tıp doktoru olmak gerekmiyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan zayıf insanlar bu kitaplarda anlatılan bilimsel zayıflama tekniklerini okudukları için mi zayıf kalıyorlar dersiniz? Ülkemizin zayıf insanları Karatay Diyetini okumasalar bile mucizevi bir rastlantısallıkla mı bu bilimsel teknikleri uyguladılar öyleyse? Elbette ki hayır! Onların başarısı olsa olsa kendi doğalarını yakından tanımaları ve hatalarından sonra kurban değil suçlu olduklarını düşünmeleridir. Bu da onları çözüm için daha zaruri şekilde istekli olmaya yönlendirmiştir.
Artık şu gerçeği herkesin bilmesi ve anlaması gerekiyor. Bu doğal dengeyi göz ardı eden Karatay Diyeti gibi kitaplar insanlara sadece zayıflama ve dengeli bünye tavsiyeleri vermekle kalmıyor, aynı zamanda çok değil on yıl içinde obez bir toplum yaratmanın manifestosunu da sunmuş oluyorlar.
Bilimin en son imkanlarını arkasına alarak yayınlanan zayıflama kitaplarının 30 yıldan kısa bir süre içinde Amerika’yı obez bir toplum haline getirmesinin ardındaki nedensellik, 2007 yılı Ağustos ayında patlayan küresel kriz için de geçerlidir. Ekonomi ve matematik bilimlerinin tüm kesinlikleri ile ortaya koydukları katedral kimsenin aklına gelmeyecek bir şeyle yıkılmıştı. Dünya kredi hacminin binde birinden daha azını oluşturan kredibilitesi düşük müşterilere (subprime) verilen konut kredilerindeki geri ödeme probleminin yarattığı güven sorunu. Güven duygusu bilimin açıklayamadığı bir yapıya sahipti. Her bünyede farklı şekilde ortaya çıkıyor ve bir araya geldiklerinde kontrol edilemez bir hal alıyordu. Bu bir kelebeğin kanat çırpasının başka bir yerde yarattığı fırtına değil, aynı anda bir köprüden uygun adım geçen askerlerin yarattığı bir titreşim gibiydi ve başladıktan sonra artık askerlerin normal yürüyüşe geçmeleri titreşimi durdurmuyordu. Ya da daha basit söylersek öngörülebilir ama ortaya çıktıktan sonra önlenemez bir şeydi. Oluşan güvensizliği kontrol altında tutabilecek bir ekonomik teori ya da matematiksel bir formül de bulunamayınca kağıttan katedral çökmüştü.
Ekonomi ve matematiğe aşırı güven hala içinden çıkamadığımız bu küresel krizi yarattı. Küçük bir problem sonrası oluşan güven krizinin tüm domino taşlarını yuvarlaması gibi, bilimsel diyetleri uygulayan insanlar da karşılaştıkları en küçük bir olumsuzlukta “Bu da işe yaramıyor, artık yapabileceğim başka bir şey yok!” diyerek büyük bir güvensizliğin içine giriyorlar. Sonrasını ise hepimiz biliyoruz.
On yıl içinde yaşanacağı bugünden belli olan obezite krizini yaşamamak hala elimizde. Karatay veya Dukan Diyetleri gibi kitapların sunduğu aşırı bilimsel tavsiyeleri bugünden çöpe atıp kendi doğamızı daha fazla anlamaya çalışmamız gerekiyor. Eğer bunu yapamazsak yeni krizin suçlusu maalesef Karatay Diyeti olacak!
Hakan Bey,cok dogru söylüyorsun kímse gereksíz gaza gelmesin
YanıtlaSil