Şu aralar hangi finansal enstrümana yatırım yapılması gerektiğini merak edenler varsa hemen söyleyelim: “Neye yatırım yaparsanız yapın ama merdiven altından geçmeyin, kara kediyle karşılaşmayın!.. Önümüzdeki günlerde avucunuz kaşınacak; hisse senetlerinizin değeri artıyor!..”
Bu önerilerimiz eminiz herkese gülünç gelmiştir. Bir finans uzmanından böyle bir öneri duysanız sanıyoruz sizinle alay edildiğini düşünürsünüz. Bu düşüncenizde haksız da değilsiniz. Çünkü para konusu son derece ciddi bir iştir ve size yapılan önerilerin belli ölçüde realiteyi ve rasyonaliteyi yansıtması gerekir. Para söz konusu olduğunda tüm kararlarımızı yüksek bir mantıksal değerlendirme ile alırken, hayatımızın geri kalan anlarında bu mantıksallığın yerinde yeller eser. Balkon altından yürümeyiz, merdiven altından geçmeyiz, esince tahtaya vururuz, 13’ten nefret ederiz, kaldırım taşlarının köşelerine basmayız, ayna kırmayız ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi “bu maili 100 kişiye forward’lamazsan…” şeklindeki batıl inanışları hayatımıza krema yaparız. Bazen beceriksizliğimize, bazen bilgisizliğimize, bazense şanssızlığımıza bulduğumuz harika bahaneler... Peki ama birçok insanın hayatına girmiş olan bu batıl inanışlar ne kadar mantıklı?
İhtimal dahilindeki olumsuzlukların başımıza gelmemesi için takındığımız bu davranış şekilleri aslında hiç de düşündüğümüz gibi çalışmaz. Olumsuz olaylara maruz kalmamak için batıl inanışlarımızı kalkan yapmak, tıpkı kendimizi iyi hissettiğinizde iyi bir sonuçla karşılaşmayacağımız gibi, başarısız bir yöntemdir. İhtimal dahilindeki olaylar için plasebo etkisi (telkine dayalı tedavi) işe yaramaz. Ama sonuçta insanlar imkansıza inanma konusunda isteklidirler. Hitler 7 sayısının büyüsüne inanır, tenisçi Martina Hingis kort çizgilerine basmaz, fizikçi Bohr kapısına at nalı asardı. Amerikalıların yaklaşık %80’inin batıl inanışları vardır. Harvard ve MIT’de okuyan zeki “yaratık”ların bile aynı oranda batıl inanışları olduğu durumun vehametini fazlasıyla ortaya koyuyor. Peki ama neden?
Toplumlar uzun yıllardır batıl inanışlara sahip olduklarından, zamanın testinden geçmiş bu tür saçmalıklara inanan insanı bugünkü toplumda bulmak hiç de zor değildir. Kökleşmiş mantıksızlığın izlerine ulaşıp yok etmek gerçekten zordur. Psikolog Robert Wiseman bu olguyu araştırmak için iyi tasarlanmış bir deney yapar. Sayısal loto oyununda kendilerini şanslı hissedenler ile şanssız hissedenlerin tahminlerini alır ve gerçekleşen sonuçlarla kıyaslar. Binlerce kişinin katıldığı deneyde çıkan sonuçlar pek de şaşırtıcı değildir. Şanslı insanlar şanssız insanlardan daha başarılı gözükmez. Herhangi bir batıl inanışı olanlar da aynı ölçüde başarısızdır. Yani tarafların birbirlerine karşı bir üstünlüğü ya da zayıflığı ortaya çıkmamıştır. Sonucu yorumlamak da hiç zor değildir: Olasılık dahilindeki dışsal olaylar kişisel düşüncelerden etkilenmezler.
Konunun en etkileyici deneylerinden biri Mark Levin adlı bir lise öğrencisine aittir. Levin’in amacı, yolunuzdan geçen bir siyah kedinin kötü şans getirip getirmeyeceğini ölçmektir. Deneye katılanlarla önce bir yazı-tura oyunu oynanır. Ardından katılımcılar diğer odaya alınırken önlerinden bir siyah kedi kurnazca geçirilir. Sonra aynı kişilerle şanslarını denemek için yazı-tura oyunu yeniden oynanır. Ama sonuçlar değişmez. Kara kedinin şansa ya da şanssızlığa hiçbir etkisi yoktur.
Batıl inanışlar hakkında birçok deney yapılmasına rağmen sonuç hiç değişmemiştir. Batıl inanışın şansa ya da şanssızlığa herhangi bir etkisi yoktur. Peki ama bu inanışlar hiçbir geçerliliği yoksa nasıl oluyor da yüzyıllardır varlığını koruyabiliyor?
Uygarlık tarihinin belki de en önemli antropoloğu Polonyalı Malinowski’dir. I.Dünya Savaşı yıllarında sürgün edildiği Papua Yeni Gine’deki Trobriand adalarında uzun süre yerli toplulukları inceledi. Yerliler denizin kıyıya yakın yerlerinde balık tutarken herhangi bir batıl inanışa girmiyorlardır. Ama açık denizlere çıktıklarında her şey değişiyor ve batıl inanışlara teşebbüs ediyorlardı. Malinowski, yerlileri bir süre inceledikten sonra tarihin en önemli keşiflerinden birini yaparak batıl inanışların sebebini anlar: Belirsizlik!
Açık denizde yaşam kıyıdakine göre çok daha fazla belirsizlik içeriyordu. Yerliler, durumu kontrol altına almak ve tehlikeyi yok etmek için batıl inanışlara girişiyorlardı. Kısaca batıl inanışlar yerlilerde kontrol duygusunu güçlendiriyordu. Kişiler artan belirsizlik zamanlarında bir belirlilik duygusu arayışına giriyorlar ve mistik tarafı güçlü olan batıl inançların mantıksızlığında kaderlerinden olumsuz belirsizliği sileceklerine inanıyorlar.
Belirsizlik ekonominin en temel kavramlarından olduğu için batıl inanışların finans dünyasında görece daha az yaygın olduğu söylenebilir. Fakat yine de sıfırdır diyemeyiz. ABD Merkez Bankası Fed ve Harvard Üniversitesi tarafından geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmada dolunay zamanı hisse senedi fiyatlarının düştüğü görülmüştür. 25 ülkenin 30 yıllık piyasa bilgileri ve ABD hisselerinin 100 yıllık fiyatları incelendiğinde bu sonuca ulaşılmıştır. Bu sonuçta şaşırtıcı değildir. Batıl inanışların insanların içlerine işledikleri ve farkında olmadan karar verme sistemlerini etkilediği apaçık ortadadır.
Olasılıkların dünyasında yaşayan kalabalık insan toplulukları, olayların her türlü olası etkileşimini düşünerek yaşaması gerekirken, ihtimaller karşısında tuhaf bir aptallık içinde davranıyorlar. Toplum giderek tuhaf bir puzzle’a dönüşmeye başladı. Bir toplum puzzle’ının akıllı, yarı akıllı, yarı aptal ve aptallar gibi farklı parçalardan oluşması gerekirken neredeyse tek parçalı bir hale dönüşüyor. O parçanın neden giderek hakim parça haline geldiğini de sanıyoruz geri kalan azınlık parça (akıllılar) anlıyordur. Evet, aptallar şansa ve şanssızlığa inanırlar ve batıl inanışları hayatlarından eksik etmezler. Çünkü aptallar başarılarını başka türlü açıklayamazlar!
Gerçekten çok kaliteli yazılarınız var. Kafamdaki birçok farklı konuda bilimsel yaklaşımlarla akıcı bir açıklama getirmişşiniz, artık sık kullanımlardasınız.
YanıtlaSilTeşekkürler.