Yatırım amacıyla satın aldığınız evin değerinin düşmeye başladığını gördüğünüzde yatırım danışmanınızın şöyle dediğini düşünün: “Bu zihinsel bir sorun. Düşünme şeklinizi değiştirirseniz problemin yok olduğunu göreceksiniz…” Aslında pek de hatalı bir tavsiye sayılmaz. Eğer hafif bir zeka ve algılama gücüne sahipseniz zarar etmeyi çok önemsemeyebilirsiniz. Ama gerçek dünya maalesef böyle değildir.
Yatırım danışmanınızın sizinle dalga geçtiği açıktır. Siz de gerekli cevabı verirsiniz zaten. Öte yandan şiddetli baş ağrısı ile doktora gittiğinizi ve doktorun kafanızda bir delik açarak ameliyat yapmamız gerekiyor dediğini düşünün. Tepkiniz ne olur? Muhtemelen yine aynı olacaktır. Önerilen tedavinin tıpta yerinin olmadığı açıktır ve doktorun bir dolandırıcı olma ihtimali yüksektir. Bu iki olay bizi basit bir çıkarıma götürebilir. Bilimsel gerçekler veya batı bilimine olan bakış açımız yüksek bir muhakeme içerir. Fakat tuhaf olan bu eleştirel bakış açısını doğu bilgeliğine gösteremiyor olmamızdır.
Bugün neredeyse her mahallede bir alternatif tıpçı, ayurvedacı, kristal şifacısı, kuantumcu, mıknatıs terapisti ya da son zamanların en popüler tekniklerinden Reiki gurusuna rastlayabilirsiniz. Alternatif sağlığa her yıl milyarlar harcadığımız, gelişmiş ülkelerin istatistiklerinden anlaşılıyor. Ülkemiz gibi modernizmin bileşenlerini tanımadan postmodern kültürün kalıpsızlığına merak salan, filozof Feyerabend’in deyişiyle “Ne olsa uyar”cıların sayısının hızla arttığı toplumlarda da bu tür düşüncelerin giderek güçlenen bir sempati topladığı ortada.
Reiki, kendi ifadelerine göre yaşam enerjisini kullanarak tedavi etmek anlamına geliyor. Hemen her Reiki sitesinde şu tür bir bilgiye ulaşabiliyorsunuz: “Günümüzde birçok hastalığın altında zihinsel nedenlerin bulunduğu ve hastalığa yol açan zihinsel kalıplar değiştiğinde hastalığın da iyileştiği artık bilinmektedir. Reiki sadece fiziksel boyutta değil zihinsel ve ruhsal boyutta da pozitif enerji veren özelliklere sahiptir…” Anekdotsal ifadelerin burada da sonu yok. Çok şükür ki “Reiki tıbbı reddetmez” açıklamasını okuduğunuzda derin bir nefes alıyorsunuz. Reikiciler acaba bu yüksek farkındalıklarının nasıl oluştuğunu açıklama zahmetine katlanabilirler mi? Ortaçağda veba kentleri süpürürken neredeydiler acaba, neden Penisilin’in bulunmasını beklediler? 18 ve 19.yüzyıllarda toplumlar çiçek salgınından yok olurken neden evrensel enerjiyi kullanamadılar, çiçek aşısının bulunmasını beklediler? Kadınların %20’sinin doğum yaparken öldüğünde neden bu enerji açığa çıkmadı da modern cerrahi tedbirlerinin doğuşu beklendi?
Bu soruları sorması gereken elbette biz değiliz. Bu tür tekniklerle sömürülen savunmasız insanların bu soruları sorması gerekiyor. Neyse bu paylaşım sorununu bir tarafa bırakarak Reiki’ye dönelim. Bu teknik söylendiği gibi gerçekten başarılı mı?
Bu tekniğin bilimsel olarak işe yaradığına dair bir kanıta bugüne kadar ulaşılmış değil. 2008 yılında bir grup bilim adamının yaptığı araştırmalarda Reiki’nin plesebo etkisinden öteye bir faydasının olmadığını ortaya konmuştur. “Effect of Reiki in clinical practise” adlı makalelerinde Reiki uygulanan hastalar ile kontrol gruplarının benzer sonuçlar verdiği açıkça gösterilmiştir.
ABD Kanser Derneği 2011 yılında Reiki’nin kanser tedavisinde veya herhangi bir hastalığın tedavisinde başarılı olmadığını açıklamıştır. Aynı düşünceyi alternatif tıp konusunun ulusal merkezi de açıklayarak enerji alanlarının varlığının henüz bilimsel olarak kanıtlanmadığı açıklamasını yapmıştır. Tüm Reiki’cilerin de bağlı olduğu bir organizasyonun bu açıklamayı yapması gerçekten vahimdir.
Reiki ekollerinin kendi aralarındaki güç savaşları ise herkesin tahmin edebileceği gibidir. Reiki’nin ne olduğu, nasıl yapılacağı, ücretlerin ne olacağı konusunda birbirlerinin gözlerini oyacak bir çok guruya rastlamak artık çok kolay. Ne de olsa her şey savunmasız insanlar için.
Evrim biyoloğu Richard Dawkins’in dediği gibi bu tür teknikler “test edilemez, test edilmesi istenmez ve test edilirse başarısız olur”. Alternatif bir tıp olamaz. Eğer tedavi ediyorsa onun adı tıptır. İşte Reiki gibi tekniklere bu ismin verilmesindeki nedensellik burada saklıdır. Çünkü tedavi etmiyorlar.
Reiki’nin bu kadar popüler olmasında en büyük payı, şüphesiz Oprah Winfrey ile Tv programı yapan ve bir Reiki uygulayıcısı ile evli olan Dr.Mehmet Öz’e vermeden geçmemeliyiz. Mehmet Öz’ün bazı teorilerinde de “Occam’ın Usturası” metodunu benimsediği maalesef ortadadır. Belli bir konuda ilave araştırmaya gitmek yerine mevcut fenomenlerle açıklamaya girişmeyi (karmaşık olana basiti tercih etme şeklindeki düşünce şekli) filozof Occam’lı William 14.yüzyılda önermişti. Tıbbın önemli kişilerinin bile bu tür zihinsel yerinde saymalara takılması insanlık adına gerçekten üzüntü verici.
Ne kadar üzüntü vericidir ki, savunmasız insanlar elbirliği ile, savundukları düşünceleri destekleyecek herhangi bir bilimsel veriye sahip olmayan bulanık fikirlerin içine çekilmektedirler. Burada suçlu aranacaksa aslan payını alternatif tıp gurularına değil, savunmasız insanlara vermek gerekiyor. Bilimi istismar eden tüccarlar elbette ki suçludurlar. Ama onlardan daha fazla, onların sözde bilimlerinin peşinden koşanlar suçludur. Çünkü uygarlık tarihi bize bir şeyi oldukça pahalı bir şekilde öğretmiştir: İnsanların birçok hakları vardır ama cahil olma hakları yoktur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder