Ekonomi bilimi giderek çamura daha çok batıyor. İnsanlar her gün okudukları ekonomi yorumlarını daha az anlıyorlar. Ekonomi ve finans okuryazarlığı artması gerekirken giderek azalıyor. Hayatın neredeyse en önemli boyutu olan ekonomi, oluşturduğu literatür ile toplumsal bir antipati yaratmış durumda. Yaratılan bu karmaşık literatürün içinde sadece insan yok demek hata olmayacaktır. Yüksek egolu ekonomi yorumcuları, son derece sığ olan ülkemiz piyasalarını kaotik bir hale döndürmeyi başarmış durumdalar.
Ülkemiz ekonomi ve finans literatürü iki ana akım yaklaşıma sahip. Akademik düzeyde yapılan çalışmalar ekonomistlerin bile anlayamayacağı karmaşık bir matematik ve istatistik üzerine kurulu. Bol alıntılı ve formüllü bu yazıları okuyan neredeyse yok gibi. Ekonomi bilimi insanı karmaşık bir formüller bütünü olarak görüyor.
Gazete, televizyon ve dergilerde gördüğümüz ikinci ana akım yaklaşım ise aritmetiksel. Rakamlar, oranlar ve yüzdeler üzerinden yapılan çıkarımlar ile ekonomik sonuçlara ulaşılmaya çalışılıyor. İyi tahsilli genç kuşağın yaratıcılığı, sözbilim ve anlamabilime katkıları ile hızlı bir gelişim trendi yakalayan bu stil şu an ülkemiz ekonomi hayatına da hakim durumda. Aritmetiksel ve kavramsal çıkarımlar ile yapılan bu yorumların da insan boyutunu görmezden gelerek mekanik bir görüntü sergilediği açıkça ortada. Karşıt argümanların çarpıştığı bu tarz bir literatürün sıradan insan için faydalı olamadığı rahatça görülüyor. Finansal okuryazarlığı henüz “South sea bubble” seviyesinde olan bir toplum için bu tür bir yaklaşımın doğru model olması mümkün değil.
Matematik, finans ve istatistik gibi disiplinlerin işbirliği ile yapılan yorumlarla, genç yorumcuların entellektüelleşmedeki seyrelme seviyeleri fazla olmasa da, dinleyicilerin kavrayış derinliğinin düşük seviyelerde olduğu nedense gözden kaçırılıyor. Konular, farklı disiplinlerden alınan kavramlar ile anlaşılmaz hale getirilerek suiistimal ediliyor. Yorumcuların belli bir konuda bilgi sahibi olmaları, epistemolojik gereksinimler göz önüne alınmadığı zaman, gelişigüzel tespitlerin yapılmasına neden oluyor. Ekonomi biliminin içinde yer alan kural, teori, açıklama ve nedensilliğin gizli anlam belirsizlikleri içerdiği bilinen bir durumdur. Gerekli felsefik bakış açısının genç kuşak ekonomi yorumcuları tarafından geliştirilmemiş olması, popülerleştirme düzeyinde yarım yamalak bir kavrayış olarak belirmekte ve neden bahsettiğini bilmeyen bir görüntü ortaya çıkmaktadır.
Anlaşılmaz olan ifadelerin derin anlamlar taşıdığını düşünen genç kuşak yorumcular ele aldıkları konularda, kofluk ve sıradanlıklarını saklamak için karmaşık bir dil kullanarak belirsiz söylemlere yönelmektedirler. Belirsiz ve kapalı jargonlarını teknik bir dil kullanımı ile hafifletmektedirler. Oysa yapılması gereken basit bir dil ile savundukları olguyu destekleyen kanıtları sunmaktır. Ama bunun yerine dinleyici ve okuyuculardan niteliksel bir sıçrama yaparak anlaşılmaz söylemleri anlamalarını beklemektedirler.
Ekonomi bilimi aslında bir metin ya da bir çıkarımsal sunum değildir. Ekonomi, hayatın basit metaforlarını sunan bir depodur. Genç yorumcular, belirsiz, öngörülemez veya kaotik olan ekonomik olguların yapısal karmaşıklığını sözel bir tarzda analiz etmenin cazibesine fazlasıyla kapılmaktadırlar. Belirsizlik adeta roman haline dönüştürülmektedir. Günlük hayatın dilinden derin bir sapma vardır.
Matematik ya da fizik gibi bilimlerin nedenselliği ile problemlerin çözümüne çalışılmakta, yetersizlikler paradigma değişiklikleri ile sunulmaktadır. Matematiksel olarak 0’a yaklaşan bir rakam üzerinden tükenme yorumu yapmak insan hayatı için doğru bir analiz olmayabilir. Olasılıklar düzeyindeki çıkarımlar, sosyal ve ekonomik olguları açıklamakta yeterli olmayabilir. Bu tür indirgemeci yaklaşımların, genç yorumcuların ivedi görevleri olmadığı maalesef gözden kaçırılıyor. Halbuki yapılması gereken eğer bir araştırma varsa incelenen somut olayların sunulmasıdır. 0’a yaklaşan oranın gerçek hayatta nasıl bir değişim yarattığının ortaya konulması yeterlidir. Zaten karmaşık bir alan olan ekonomi, bir de matematik ve istatistik gibi bilimlerin istilasına sokulmamalıdır. Üstelik bunu coşkulu sezgilerle edebi bir tasvire indirgemenin de hiçbir anlamı yoktur.
Bilimsel ve teknik kavramları tıpkı aşılmaz bir otorite gibi kullanmak başarılı bir yöntem değildir. Sıradan insanın tanıdığı tek otorite somut ve algılayabileceği gerçeklerdir. Olumsuz bir senaryoyu halkın gözünde inandırıcı kılmak için Roubini’nin pohpohlanmasına gerek yoktur.
Bulanık çözümlemeler finansal okuryazarlığı düşük kitleler üzerinde her zaman cazibe yaratmaktadır ve genç yorumcular bunu çok iyi bilmektedirler. Bu sayede yapılan yorum isabetsiz olduğunda, yanlış anlaşıldığını savunarak kendini aklayabilecektir. İyi tahsilin belki de somut olarak işe yaradığı tek yer burasıdır.
Otoritesel kanıtlamalar ve ekonominin neredeyse kutsal sanılan metinlerine yaslanılarak vakit kaybedilmekte, problemlerin gerçekçi şekilde sınanması göz ardı edilmektedir. Oysa dile ve kuramlara güvenerek, gerçekten ne kadar uzak olunduğunun saklanılamayacağı açıktır. Ya da birkaç matematiksel çıkarım ile gerçeğe ulaşılamayacağı ortadadır. Gerçeğin belirli bir toplum ve kültür ile ilişkilendirilmeden bir şey ifade etmeyeceği bilimsel bir olgudur. Fakat ekonomi uzmanlarımızın kafalarındaki tek gerçek, gelişmiş ülkelerden taklit yoluyla alınan finansal çıkarımlar ve matematiksel yorumlamalardır.
Ekonomi ve finans literatürümüz, finansal okuryazarlığı yeni yeni gelişmeye başlayan bir toplum için hiç de istenilen bir noktada değildir. Açık düşünme, açık konuşma ve açık yazma hep arka plana atılmaktadır. Bilimsel literatürün zaten hiç kimse tarafından anlaşılacak bir yanı yoktur. Giderek buna sözlü literatür de eklenmektedir. Yapılan yorumların sıradan insan için kullanılabilir olmadığı ortadadır. Ardı ardına mantık sıçramaları ile sunulan finansal olgular, karanlık sularda nilüfer yaprakları üzerinde sıçrayan kurbağalar gibi görünmektedir. Bulanık söylemlerle yaratılan entelektüel sahtekarlık, hem düşünsel hem de toplumsal hayatı zehirlemektedir. Oysa herkesin bildiği gibi gerçek basit olandır. Ekonomi yorumcularının gerçek diye sunduğu ise kurgu ve gerçek arasında bir yerlerdedir. Dile aşırı odaklanan gösterişli jargon ile elitizm yaratılmakta, toplum demagojik olarak sömürülmektedir.
Ekonomi literatürü ülkemizde parodiye dönmek üzere. Fakat bu kimsenin umurunda değil. Ekonomi yorumcuları kendilerini toplum karşısında Einstein ya da Feynman gibi konumlandırarak yüksek bir ego içine giriyorlar. Ekonomi dünyasının gerçeklerini, finansal okuryazarlığı düşük olan bir toplum bugün belki anlamıyor olabilir. Ama ekonomi yorumcularının da anlamadıkları bir şey var. Bugün olmasa da bir gün bu gerçeği onlar da anlayacaklar: Bilgiye saygı duymak ile laf kalabalığına saygı duymak aynı şey değildir.
yazılarınızı beğenerek okuyorum,saygılarla...
YanıtlaSil