Sokaktaki vatandaşın kafası son günlerdeki ekonomik gelişmeler sonrasında bir hayli karışmış görünüyor. Ekonomi bilimine uzak olanlar ekonomi kanallarındaki yorumcuları dinlediklerinde nasıl düşüneceklerine bir türlü karar veremiyorlar. Yıllardır ekonomiyi uzaktan da olsa takip edenler yüksek faizin ne bela bir şey olduğunu öğrenmişlerdi. Ama ekonomi yorumcularının, son günlerde Merkez Bankasının faizi yükseltmemesi nedeniyle açtıkları yaylım ateşini gördüklerinde bildikleri hatalı mı acaba diye düşünmeye başladılar. Kurların yükselmesinin büyük finansal krizlerin habercisi olduğunu bilen sokaktaki vatandaş bu defa ekonomi kanallarındaki yorumcuların kurların yükselmesi gerektiği yönündeki yorumlarını dinlediğinde neye inanmaları gerektiği konusunda şüpheye düştüler. Peki ama yaygın ekonomik sağduyunun bu kadar kısa sürede değişmesi nasıl açıklanabilir? Yüksek faiz tehlikeliyken, yüksek kur öldürücüyken neden yorumcular şimdilerde tersini savunuyorlar?
Bu yorumları yapan ekonomi yorumcularına farklılığın nedenini sorduğunuzda alacağınız cevap ekonomi teorilerinin sabit olmadığı, modellerin farklı varsayımlarda farklı sonuçlar verdiği, piyasaların yapısının değişken olduğu, vs. olacaktır. Canım kardeşim, sen bu açıklamaları kendi meslektaşlarına yaparsın; bize anlayacağımız bir dille cevap ver bir zahmet. Emin olun, bu yanıtı verecek çok fazla uzmana rastlayamazsınız. Çünkü hiçbir ekonomi yorumcusu, sokaktaki insanın psikoterapisti ya da rehber öğretmeni değildir. Onlar bildiklerini söylerler ve giderler. Amaçları, uzman bilgilerinin yatırımcıların kararların önüne geçmesini sağlamaktır. Ama sokaktaki insanın bu tür bilgiyi kendi yaşam dünyası içine yerleştirmesi kolay değildir.
Ekonomi yorumcularının ekonominin belli dallarında uzman oldukları kesindir. Fakat ekonomi bilimi son derece geniş bir bilgi sistemine sahip olduğu için kişilerin uzman bilgisi daima sınırlıdır. Hiçbir ekonomi uzmanı, muazzam derecede karmaşıklaşmış ekonomi biliminin birkaç ufak bölümünden fazlası üzerinde gerek bilgi gerekse biçimsel yeterlilik anlamında bilgi sahibi olması mümkün değildir.
Bugün artık hiçbir şeyin sır olmadığına inandırılsak bile bu doğru değildir. İlkel toplumlarda tüm bilgi kişinin yaşadığı yerel çevrede yaşamanın gereklerine uyarlanmış biçimdeydi. Bugün televizyon kanallarında dinlediğiniz hangi ekonomi yorumu için bunu söyleyebilirsiniz? Yanıtı vermekte zorluk çekiyorsanız daha basit bir sorunun yanıtını vererek başlayabilirsiniz: Acaba elektrik düğmesine bastığınızda elektriğin teknik olarak ne olduğunu biliyor musunuz?
Ekonomi yorumcularının bizlerin faydasına sundukları bilginin günlük yaşamın süzgecinden geçmediği oldukça açıktır. Fakat buradaki temel sorunun sokaktaki vatandaşın eğitim sorunu olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Kendi arabanızı onarmayı, evinizin su tesisatını yenilemeyi, çatınızı aktarmayı yapamamanızdaki temel sorun neyse ekonomik yorumları günlük hayatın içine koyamamak için de aynısı geçerlidir. Finansal okuryazarlık kilit meseledir.
Fakat sokaktaki vatandaş nedense çözümü finansal okuryazarlığını arttırmakta değil de "hepimiz sıradan insanlarız" şeklinde savunma yapmakta bulur. Yani bilgisizliğe karşı pragmatik bir kabulleniş tutumu takınır. "Benim tek başıma yapabileceğim bir şey yok" savunması ile de risk çok küçükmüş gibi algılanır. Oysa sokaktaki insanın bu tür kabullenişindeki risk oldukça yüksektir. Ekonomik hayatın kişiler tarafından yönetilememesi "tüyo" bekleyen, kurun ne zaman yükseleceği konusunda içeriden bilgi bekleyen ya da altın fonlarına fiziki altına yatırım yaptığını sanarak para yatıran yatırımcı profili ortaya çıkarır. Bilgisizliğe karşı verilen savunmanın yarattığı psikolojik maliyetin ne kadar yüksek olduğu yapılan yatırımlar sonrası oluşan zararın ardından ortaya çıkar.
Özetlemek gerekirse, ekonomi yorumcularının gün boyu televizyon kanalları veya yaygın medya aracılığıyla bizlere sundukları bilgi bölük pörçük ve tutarsızdır. Bu tür bir ekonomi bilgisi meslektaşlar, arkadaşlar veya yakın kişiler arasında birinden diğerine aktarılan dönüşümlü bilgiden başka bir şey değildir. Buna karşın sokaktaki vatandaşın mücadeleci girişimden kaçınma şeklindeki davranış kalıbı mutlak duygulara yol açar. İyimserlik veya kötümserlik gibi pragmatik kabulleniş biçimleri yaratır. Bunların sonucunda da kayıplar.
Girişte sorduğumuz sorunun yanıtı bekleyenler varsa onu da hemen verelim. Üniversite öğrencisi Michael Sveda ateş düşürücü bir kimyasal üzerinde çalışırken elindeki sigarayı yere düşürür. Sigarayı tekrar ağzına götürdüğünde üzerinde çalıştığı maddenin tatlı olduğunu fark eder. Siklamet (cyclamate) o günden bugüne dünyanın en yaygın tatlandırıcılarından biri olarak kalır. Fakat tartışmalar hiç bitmez. Önce güvenilir bir madde olarak tanımlanır. Sonra kanserojen denir. Sonra yiyeceklerde yasaklanır. Ardından içeceklerde serbest bırakılır. 1984'te kanserojen olmadığı belirlenir. Bir yıl sonra, sakarinle kullanıldığında kanserojen olduğu açıklanır. Kısa bir süre sonra, sadece yapay tatlandırıcı olarak kullanıldığında yararlı olduğu söylenir. Siklamet üzerine açıklamalar biz bu yazıyı yazarken hala devam ediyordu. Kısaca söylemek gerekirse ekonominin tüm teorileri de siklamet gibidir. Karar size kalmış; finansal okuryazarlık geliştirilmediği sürece Cyc-lam(tir)-ate gitsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder