21 Haziran 2016 Salı

Türk futbolundaki başarısızlığın bilimsel nedeni!

İniş çıkışlar ve başarısızlıklar Türk futbolunun genel karakteristiği gibi. En küçük bir başarının arkasından hemen büyük bir başarısızlık geliyor. Ümit ve ümitsizliğin öteki adı futbol olmuş gibi gözüküyor. Peki ama neden?

Futbol yorumcuları bu konuda saatlerce yorum yapabilirler. Muhtemelen aynı şeyi sokaktaki insan da yapacaktır. Futbol hakkında herkesin söyleyecek bir sözü mutlaka var. Fakat iş ahkam kesmekten öteye maalesef geçemiyor.

Bilimsel bir teori ortaya koymanın hayli güç olduğu bu alanda istatistikleri de yorumlamak oldukça zor. Zira işin içine yine her kafadan çıkacak "o iş aslında öyle değil şöyle" demagojisi giriyor ve mesafe katedilemiyor. Peki ama ne yapmalı öyleyse?

Futbol üzerine yazılmış en etkileyici düşünce kitaplarından biri hiç şüphesiz futbol felsefecisi Mathias Roux'nun "Sokrates Yeşil Sahalarda" adlı yapıtıdır. Futbol ve felsefik düşüncenin parlak bir etkileşimini sunan kitabın bir yerinde, Roux, 1917'de başlayan Fransa Kupasından bahseder. Türünün ilk örneği olan bu turnuvada profesyonel ve amatör takımlar ilk kez karşı karşıya gelirler. Roux'ya göre, profesyonellerin kendilerinden daha zayıf rakipleri karşısında tutuk oynamaları spor ruhunun ve saygının ölçüsü değildir. Tam tersine, rakiplerine dünyanın kaç bucak olduğunu göstermelidirler ki onlar da ne kadar ciddiye alındıklarını anlasınlar. Aralarındaki fark ne kadar açılırsa amatörler kendilerini o kadar onurlandırılmış hissedeceklerdir. Böylece hiç bir futbolcu rehavete kapılmayacak ve başarı çizgisi topluca yükselecektir. Aksi taktirde, profesyonellerin amatörlere karşı oynadıkları maçları kazanamamaları ciddiyetsizlik, spor ruhuna saygısızlık ve mesleki ahlaksızlıktan başka bir şey olmayacaktır.

Acaba bizde durum nasıl?

Türkiye Kupasında da benzer bir statü kullanılıyor ve farklı liglerdeki takımlar birbirleriyle karşılaşma fırsatı bulabiliyorlar. Profesyonellerin alt liglerdeki "amatör" diyebileceğimiz takımlara karşı nasıl sonuçlar aldıklarını öğrenmek için 2015-16 sezonundaki Türkiye Kupası maçlarına bakalım istedik. Rastgele örneklem yoluyla, farklı liglerde yer alan takımların karşı karşıya geldiği 132 karşılaşma belirledik. Daha sonra bu maçların nasıl sonuçlandığına baktık. Acaba üst liglerde yer alan takımlar, aralarında futboldan anlamayan birinin bile rahatça anlayabileceği bir seviye farkı olan alt liglerdeki takımlara karşı oynadıkları maçları kazanabilmişler miydi?

Ülkemizin farklı liglerinde yer alan 100'e yakın takımın, kendilerinden alt liglerde yer alan takımlarla yaptıkları 132 karşılaşmanın sonuçları şu şekilde dağılmıştır:

-28 maçı alt liglerde oynayan takımlar kazanmıştır. (Maçların %21'ni)
-25 maç berabere bitmiştir. (Maçların %19'u)
-79 maçı üst ligte oynayan takımlar kazanmıştır. (Maçların %60'ı)

Bu basit istatistikleri yorumlamak gerekirse, üst liglerde yer alan takımlar maçların %60'ını kazanırken %40'ını kazanamamışlardır. %21'ini kaybederken %19'u berabere bitmiştir. Aralarında bütçe, nitelik ve seviye farklılığı bu kadar yüksekken ve üst ligte yer alan takım alt ligte yer alan rakibini kolayca yenebilecek durumdayken her 10 maçtan sadece 6'sını kazanabilmiş olmaları rasyonel bir durum değildir. Üstelik futbol endüstrisi ve seyirci beklentisi açısından da hiç adil değildir. Peki nedir öyleyse?

Mathias Roux'nun dediği gibi ciddiyetsizlik, spor ruhuna saygısızlık ve mesleki ahlaksızlıktan başka bir şey değildir. İstatistiklerin ortaya çıkardığı şey Türk futbolundaki başarısızlığın da gerçek sebebidir: Ciddiyetsizlik, spor ruhuna saygısızlık ve mesleki ahlaksızlık.

17 Haziran 2016 Cuma

Dinlemekten bıkmadığımız 6 ekonomi haberi!

Ekonomiye karşı algımızın hangi haberlerle inşa edildiğinin maalesef farkında değiliz. Gün boyu okuduğumuz ve yorumlarını dinlediğimiz ekonomi haberleri neredeyse hiç bizimle ilgili değil. Sentetik bir ekonomi haberciliğimiz var. Dünya piyasaları neye odaklanıyorsa biz de aynısını yapar gibiyiz. Gerçeklikten kopuşumuz giderek hızlanıyor.

Okyanus gibi etrafımızı saran bu haber bombardımanından bir an olsun yüzeye çıkıp etrafa baktığımızda, sahici olmayan bir dünyada olduğumuzu fark etmek hiç de zor değil. Ama alışmışız bir kere bu haberlere artık. Neredeyse son beş yıldır aynı haberlerle yatıp aynı haberlerle kalkıyoruz.

Ekonomi basınımızın tüm enerjisini alan, yorumcuların her gün defalarca analiz ettikleri bu haberleri inceleyerek en çok karşımıza çıkan 6 haberi sizler için bulduk. Herhangi bir ekonomi kanalını izlediğinizde ya da haber okuduğunuzda büyük olasılıkla bu haberlere siz de rastlayacaksınız.

Dinlemekten bıkmadığımız 6 ekonomi haberi:

1- Petrolün varili

Petrolün fiyatı o kadar çok yorumlanıyor ki, insanın bakkala inip bir varil alası geliyor. Varil mi kaldı bu zamanda, bu neyin fiyatı diyen yok. 5 varil kapağına bir varil bedava kampanyası yapacak neredeyse ekonomi yorumcuları. Oysa ne petrolümüz var, ne de petrolden anlayanımız. Varsa yoksa petrolün fiyatı. Geçen yorumculara petrol kontratı nasıl alınır diye soruldu ahali tarafından. Haliyle o kadar çok yorum yapılınca yatırım yapmak istemiş bizimkisi. "Şimdi şöyle" diye söze başlayan anlı şanlı ekonomistlerimizin nasıl saçmaladıklarını örnekleriyle versek hiçbirini bir daha ciddiye almazsınız. Neyse kurulu düzeni bozmayalım şimdi. Hafif orta zeka sıkletinde biriyseniz hemen aklınıza şu geliyor ve basıyorsunuz itirazı: "İyi de arabalar suyla mı çalışıyor, herhalde petrolün fiyatı önemli." Tamam da canım kardeşim, madem önemli, nasıl oluyor da bu varilin fiyatı tarihi dip noktalarındayken, biz de benzinin fiyatı tarihi tepe noktalarında? Kısacası sen bırak varil fiyatını da akaryakıt fiyatına bak.

2- Altının onsu
Altın fiyatları neredeyse 75 milyonun merakı. Bunu öğrenmek için de altının onsu grafiklerini takip edip duruyoruz. Onsun neye karşılık geldiğini kaç kişi biliyordur acaba. Altının onsunu bilezik fiyatıyla eşleştiren bir halk yarattık. Öyle olunca koştur finans kurumlarına altın hesabı açmaya. Oysa vatandaş daha açılan altın hesaplarının bir nevi kağıt altın (paper gold) olduğunu ve beş kilodan azının altına dönüştürülemeyeceğini bile bilmiyor. Neyse sabah olmadan uyandırmış olmayalım; gece geç yatmış, kıyamam!

3- Fed'in faizi
Son beş yılımız,Fed'in akşam arttırıyor, sabaha arttırıyor, üç vakte kalmaz arttırıyor haberlerini dinlemekle geçti. Daha ne kadar dinleyeceğiz, bilmiyoruz. Ya kardeşim, senin odaklanman gereken temel ekonomik gösterge bu mudur yani? Sanayin bitmiş, tarımın çökmüş, teknolojin ilkokul iki seviyesinde. Sen kalkmışın hala Fed ne zaman faiz arttıracak diye merak ediyorsun. Ne kadar da güzel, ne kadar da tatlı!

4- CDS'nin primi
CDS primimiz azaldı, ekonomimizin riski düştü diye sevinen milyonlar yarattık son beş yılda. Bu CDS'yi ne gören vardır ne de ne olduğunu bilen. Finansın laboratuvarlarında yaratılan bir parazit ile ekonomimizin gücünü ölçer olduk. Finansçı kardeşim, sana çok açık söylüyorum, senin birkaç tahtan eksik olabilir, bir baktır istersen.

5- Çin'in büyümesi
Kendi büyümemizden daha önemli vesselam. Beklentilerin üzerinde büyüsün diye dua eden bacılarımız var artık; yoksa biz de küçülürmüşüz. Valla, hastayım ekonomi bilgine. Zavallı mısın oğlum, sana ne Çin'den. Bak ne diycem sana. Geçen bizim berber söyledi, Çin'de herkes 10 lira verse ülkenin dış borcu bitiyormuş. Bizim berber bence haklı. Çünkü bizde herkes 10 lira verse dış borcun ancak binde biri ödeniyor.

6- ABD'nin tarım dışı istihdamı
Herhalde ekonominin en etkili sunulan haberi budur desek yalan olmaz. Sunuluş tarzı kutsal kitapları aratmaz: "Biz onlara ABD tarım dışı istihdam verisi ile apaçık nasihatler verdik, onlar ise görmezler, duymazlar." Sokaktaki adamın bile beklentisi var artık: "250k'yi geçmez, kesin!" Ülkede çalışmayan 50 milyona yakın insan var, hala derdimiz ABD'nin tarım dışısı.

Sözü uzatmaya hiç gerek yok. Ekonomi haberciliğimiz kafası kıyak bir yatırımcı kitlesi yaratmış durumda. Sağlığına!

15 Haziran 2016 Çarşamba

İngilizler Brexit için kararını verdi!

Son günlerin popüler konusu Brexit. İngiltere AB'den çıkacak mı? Herkes bu yanıtı merak ediyor. Fal bakanlar, kitlelerin bilgeliğine güvenenler, politik düşünenler ve daha birçok analiz. Herkesin merakı referandumun nasıl sonuçlanacağı?

Aslında kitlelerin nasıl hareket edeceği üzerine birçok teori oluşturulabilir. Her biri kendi içinde tutarlı da gözükebilir. Ama birçoğu stratejik olarak yetersiz ve küresel finansal sistemin işleyişine aykırılıklar içerir. O nedenle biz bu yaklaşımların hiçbirini kulanmayacağız. Bunların yerine davranışsal finans ve oyun teorisinin son derece tuhaf bir örneğini sunacağız ve bununla çözüm arayacağız. Yine de uyaralım; önerdiğimiz yaklaşımın hiçbir geçerliliği yoktur ve referandum sonucunun ne olacağını tahmin edemez.

İngilizler Brexit için kararını verdi; ne mi?

Japon elektronik firması Maspro Denkoh 2005 yılında elindeki kıymetli tabloları satmaya karar verir. 20 milyon dolar değerindeki tablolar içinde Picasso, Van Gogh, Cezanne gibi ressamların tabloları yer almaktadır. Bu tabloları satmak için iki büyük müzayede şirketi, Sotheby’s ve Christie’s firmaya başvurur. Fakat firma bu iki büyük müzayede evi arasında karar veremez ve firmalara şöyle bir bildirimde bulunur: “Tek el taş-makas-kağıt oyunu oynanacak ve kazanan resimleri satacak.”

Taş-makas-kağıt oyunu her yaşta oynanan en yaygın el oyunlarından biridir. İki kişi ile oynanan bu oyunda eller taş, makas ya da kağıt formuna sokulmadan önce yumruk yapılır, aynı anda üçe kadar yavaş yavaş sayılarak ele istenilen şekil verilir ve kazanan belli olur. Bu basit oyunda taş makasa, makas kağıda, kağıt da taşa üstün gelir. İşte Japon elektronik firması Maspro Denkoh’un müzayede evlerinden oynamasını istediği oyun budur.

Sotheby’s oyunu tamamen bir şans oyunu olarak değerlendirir ve kazanma şansını %50 olarak görür. Düşünceleri son derece rasyoneldir; böyle bir oyunda karşı tarafın ne yapacağını bilemezsin. Sonra da teklifini firmaya iletir. Sotheby’s’in teklifi kağıttır.

Şimdi sıra Christie’s’in teklifindedir. Fakat onlar Sotheby’s gibi bunun bir şans oyunu olduğunu düşünmezler ve tarihin en genç davranışsal finans ve oyun teorisyenlerini işe alırlar. Bunlar Flora ve Alice adlarında 11 yaşındaki ikiz kardeşlerdir. Flora ve Alice bu oyunu okulda öğrenmişler ve boş zamanlarında eğlenmek için oynamaktadırlar. Christie’s onlara eğer böyle bir oyuna katılsaydınız hamleniz ne olurdu diye sorar. Kızlar biraz düşündükten sonra makas yanıtını verirler. Christie’s teklifini makas olarak firmaya gönderir. Kısa bir süre sonra yanıt gelir. Kazanan Christie’s’dir.

Bu sonuca Christie’s de şaşırır. Çünkü bu hiç beklemedikleri bir sonuçtur. Şaşkınlıkla Flora ve Alice’e dönerler ve oyunu nasıl kazandıklarını sorarlar. Kızlar, doğru yanıtı bulmalarının çok kolay olduğunu söyleyerek üç aşamalı stratejilerini anlatırlar.

 Taş psikolojik olarak en güçlü hissettiren seçenektir.
 Eğer rakibiniz bir acemiyse; o, sizin taşı seçeceğinizi düşünür ve kendisi taşı yenecek olan kağıdı seçer.
 Öyleyse sizin seçmeniz gereken makastır.

Flora ve Alice ortak aklın doğasını basit bir yaklaşımla çözmüşlerdi. Onlara göre Sotheby’s acemiydi ve hataya düşecekti. Öyle de olmuştu.

Şimdi Brexit referandumuna dönelim. Oy kullanacak vatandaşlar için en güçlü psikolojik seçenek Birlikten ayrılmak. Halkın bu seçeneğe yönelmesi sürpriz sayılmamalıdır. Öyleyse taş Birlikten ayrılmak olacak.

İngiltere'yi yönetenler, halkın acemice davranabileceğini ve Birlikten ayrılma yönünde karar verebileceklerini düşünecek kadar akıllılar. O nedenle onları asıl ilgilendiren halkın ne dediğinden çok bu süreçte elde edecekleri politik kazanımlar. Yani İngiliz hükümeti bir yerde halkı yenecek hamleyi yapmaya çalışıyor; bu da kağıt oluyor.

Küresel finans sistemini yönetenler hem halkların hem de ülkeleri yönetenlerin hata yapabileceğini ve küresel çıkarların dışında hareket edebileceklerini iyi hesaplarlar. O nedenle de sürece her zaman dahil olurlar. Hem ABD hem de AB'nin akıllı adamları, küresel sistem için en doğru hareketin İngiltere'nin Birlikten ayrılmaması olduğunun farkındalar. Bu yüzden hem ayrılma yönünde karar verme ihtimali olan İngiliz halkını hem de kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışan İngiliz yöneticileri ekarte edecek bir yaklaşımı benimseyeceklerdir. Seçime kadar, halkın Birliğe evet demesi yönünde karar vermesini sağlayacak adımları atarak referandum sonucunu belirleyeceklerdir. AB'den gerekli adımlar atılacak ve ABD buna gerekli teminatı sağlayacaktır. Yani makas, İngiltere'nin birlikten ayrılmaması.

Referandum sonucunu hep beraber göreceğiz. Ama 11 yaşındaki ikizler Flora ve Alice'e sorarsanız, İngilizlerin Birlikten ayrılmayacaklarını söyleyeceklerdir.

Unutulmamalıdır ki, küresel finans sistemi her zaman taş-makas-kağıt oynar ve daima acemiler kaybeder.

14 Haziran 2016 Salı

10 adımda Teknik Analizin zırvalık olduğunu anlama kılavuzu!

Bilgi çağındaki en önemli tehlike bilginin doğruluğu. Her gün birçok platformda, TV'de, sosyal medyada, basında, bize sunulan bilgilerle karşılaşıyoruz. Belli bir nedensellik bağı ile sunulan bilgilerin bazılarına inanıyoruz, bazılarına inanmıyoruz. Uzmanların, yöneticilerin, politikacıların, önemli kişilerin verdiği bilgilerle karşılaşıyoruz. Bazılarını doğru buluyoruz, bazılarını hatalı. Bilgi, yaşadığımız çağdaki kadar tartışılır olmamıştı. Artık onu kabul etmeden önce doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek gibi bir görevimiz var. Hatta belki de yaşadığımız zamanın en önemli görevlerinden biri bu.

Doğruyu yanlıştan, saçmalığı gerçekten, zırvalığı hakikatten kısacası bilgiyi dezenformasyondan ayırt etmek en önemli öncelik. Fakat bir o kadar da zor. Sunulan her bilgi o kadar güzel paketleniyor ki, doğruyu yanlıştan ayırt etmek neredeyse imkansız. Peki öyleyse, bunu nasıl yapacağız?

19 yıl önce bugün kaybettiğimiz önemli bilim insanlarından Carl Sagan'ın bir kitabından yararlanan yazar Michael Shermer 10 maddelik bir kılavuz hazırlamış. Zırvalık Saptama Seti adlı bu kılavuz sizin de işinize yarayacaktır. Bu kılavuzu kullanarak karşılaştığınız bilginin doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna birkaç adımda karar verebilirsiniz.

Zırvalık Saptama Kılavuzunu anlatırken bir örnekle de uygulamasını yapalım isterseniz. Zırvalık olup olmadığını anlamaya çalışacağımız konu Teknik Analiz olsun. Birçoklarının bileceği üzere, teknik analiz, piyasalarda oluşan tarihi fiyatlar üzerine çizilen grafiklerle ortaya çıkacak yeni fiyatları öngörmeye çalışan bir disiplin. Ekonomi bilimi tarafından geçerli bir yöntem olarak sunulan teknik analiz bugün artık ekonomi yorumculuğunun ana konusu haline gelmiştir. Ekonomi haberciliğinde grafiksiz bir yoruma rastlamak artık mümkün değil. Öyleyse gelin hep beraber hem Zırvalık Saptama Kılavuzunu öğrenelim hem de teknik analizin doğruluğunu sınayalım.

10 adımda Teknik Analizin Zırvalık Olduğunu Anlama Kılavuzu:

1- Bilginin kaynağı ne kadar güvenilir?
Her bilgi, düşünce ya da iddia belli düzeyde hata içerebilir. Önemli olan hataların rastgelelik içermesidir, yani orda, burda, şurda... Aynı düşünceyi destekleyen yönde sürekli benzer hataların yapılması bilginin kaynağından şüphelenmemizi gerektirir.

Teknik analiz tarihi verileri bir grafik haline getirir ve yorumlar. Verileri ortaya çıkaran, makul bilgiyle karara bağlanan rastlantısal yatırımcı davranışlarıdır. Rastlantısallıkla oluşan bu verileri bilimsel bir kesinlikle ortaya çıkmış gibi kabul edip üzerinden mantıklı sonuçlar çıkarmak bilginin kaynağını çarpıtmak olur.

2- Kaynak sürekli benzer iddiaları mı sunuyor?
Mesela ufolara inananlar kolay etki altında kalarak hep aynı şeylere inanma ihtiyacı duyarlar. Bilimsel verileri görmezden gelerek sapkınca bir eğilim sergilerler. Oysa onlara sunulan bilgi hep aynı şeyi saçmalar: Evrendeki tek canlı biz değiliz! Tamam güzel ama, ortada uzaylı yok.

Teknik analizin temel iddiası "geçmişte bu oldu, öyleyse şimdi bu olacak" şeklindedir. Olayların birbirinden bağımsızlığı, öngörülmezliği ve birbirlerini etkileme güçleri görmezden gelinir. "Bir finansal varlığın fiyatı geçmişinden kopamaz" gibi sapkınca bir düşünceye bağlanıp kalınır.

3- İddia bir başkası tarafından da doğrulanabiliyor mu?
Birinin ulaştığı bir sonuca bir başkası da ulaşabilmelidir. Tıpkı bir deneyde herkesin aynı sonuçlara varması gibi.

Grafik üzerine çekilen iki çizgiyle koskoca bir piyasayı belli bir yöne indirgemek, hayatında ilk kez açık araziye çıkan balta girmemiş orman yerlisinin uzakta duran ineklere verdiği tepkiye benzer: Uçuşan sinekler!

4- Dünyanın işleyişine gerçekten uygun mu?
Nijerya'dan gelen e-posta ile zengin olacağını düşünen insan pek yoktur herhalde. Eğer bu tür şeylere inanıyorsanız şu gerçeği atladığınız içindir: Dünyanın işleyişi böyle değil.

İki çizgi çekerek zengin olan insan yoktur; en azından grafikler üzerine. Yatırım dünyası maalesef böyle işlemiyor.

5- Eleştirilere yanıt verebiliyor mu?

Bir miktar kanıt bulan hemen bir düşünceyle ortaya çıkıyor. Peki, karşıt düşünceler nerede? Teorinizi yanlışlamaya çalışanlara gereken cevabı verdiniz mi? Eleştirileri yanıtladınız mı?

Bilincin kaynağı daima incelenen grafik tarafından yapılandırılır. Yani o anda borsa binasının üzerine yok edici bir yıldırım düşmesi analiz sonucunu etkilemez. Analistin bilinci sabit bir değişken gibi hizmet ederek grafiğin verdiği sonuçları etkilemez. Grafik hedef fiyatı 1150 diyorsa 1150'dir. İlave mantığa gerek yoktur.

6- Ağır basan kanıt neye işaret ediyor?
Evrim teorisini eleştirenler "Peki şu ne olacak?" diye sorarlar. Teori on bin soruyu açıklayıp birini açıklayamayabilir. Önemli olan teorideki ağır basan kanıtın ne kadar çok soruya yanıt verdiğidir. Bazı soruları yanıtlayamıyor olması teoriyi hatalı kılmaz.

Düşünsel yaratıcılık teori üretmeye değil, daha önce defalarca yapılmış analizlerin benzer şekilde yan yana getirilmesine dayanır. Yorumlarda göze çarpan tek faktör analistin keyfiliğidir. Olgular ve çıkarımlar nedenselliğin mantıksal düzenine yönelmez. Keyfi çağrışımlarla yaratılan anlamlar, bunların koordinesi ve kombinesi ile yeni bir yapılandırma ortaya konulur. Birbirinden çok farklı bilgi akışlarının yarattığı tarihsel verilere hiçbir değer atfetmeden yüksek yaratıcılık ile suni bir değer yaratılır.

7- Bilimin kuralları ile oynuyor mu?
Bir bilgi, akla mantığa uygun bilimsel kanıtlar kullanarak sonuçlara ulaşmalıdır, yoksa kendi iddiaları için sansasyon yaratır tarzda olmamalıdır.

Teknik analizde düşünme, neden sonuç ilişkileri ve bu nedenselliğin yarattığı argümanlar üzerine değil, geçmiş verilerin belli tekniklerle kolajlanmasının yarattığı çağrışımlar ve daldan dala atlayan mantık sıçramaları üzerine kuruludur. Sonuçta tutarlı bir kompozisyon ortaya konulsa da ulaşılan tüm sonuçlar zihinsel ve imgesel çağrışımlar sonucudur. Gerek ekonominin gerekse felsefenin klasik düşünme modellerinden oldukça farklı bir kavrayış şeklidir teknik analiz.

8- Pozitif kanıt sunuyor mu?
Mesela ufolarla ilgili tüm kanıtlar gizli, deneyler gizli, uzay araçları gizli, yaratıklar gizli. Bunların hepsi negatif kanıt. Negatif kanıt bir bilgiyi doğru yapmaya yetmez.

Teknik analizde kanıtlar daima görseldir. Çoğu zaman ulaşılan düşünceler kavramsallaştırılmadan kalır. Bu özellik çağrışımsal düşüncenin ana faktörüdür. Kendisi dışında tutarlı olması gerekmez. Bağlayıcı bir anlam içeriği iletme talebi de yoktur. Mesela "neden tahmin gerçekleşmedi" sorusuna trend kırıldı şeklinde yanıt verebilir.

9- Yeni teori eski teori kadar çok şey açıklıyor mu?
Bugünlerde herkes yeni bir fikirle ortaya çıkıyor. Mesela şöyle: "Newton yanılıyordu, doğrusu şu!" Söylendiği gibi Newton'un teorisi o soruya yanıt veremiyor olabilir, peki ama senin teorin Newton'un teorisinin açıkladığı şeyleri açıklayabiliyor mu? Bir teorinin eksikliklerinden bir miktar alıp işte size yeni teori demek saçmalıktır.

Temel analiz, bir firmanın hangi fiyattan alınıp satılacağını bilemeyebilir ama bir firmanın değerliliğinden tut da mali verilerine kadar tüm alanlara açıklama getirebilir.

10- Kişisel inançları mı savunuyor?
Bir bilgi, iddiada bulunanların ideolojisi, dünya görüşü ve çıkarlarını savunuyorsa doğruluğundan şüphe edilmelidir.

Teknik analizde gerçeklik sürekli yeniden yaratılır ve biçimlendirilir. Her gün, her saat, her dakika ya da her an bir fiyat tahminini kolayca ileri sürebilirsiniz. Bunun öncekiyle bir alakası olması da gerekmez. Zaman bilinen zaman değil, analistin zamanıdır ve herkesin zamanıyla ilişkisizdir. Aslında sunulan bilgi tamamen analistin kişisel inancıdır.

Bu on maddeyi değerlendirdiğinizde, teknik analizin gerçek bir bilgi değil bir zırvalık olduğunu herhalde siz de anlamışsınızdır.

Bu seti kullanarak bir bilginin doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna artık siz de kolaylıkla karar verebilirsiniz. İhtiyacınız olan tek şey ise birazcık "yansıtıcı düşünme"; yani şüphe, sorgulama ve tereddüt.

13 Haziran 2016 Pazartesi

Forex'te tüm parasını kaybeden masum yatırımcının düşünce şekli!

Son dönemin popüler yatırım aracı Forex. Tabi ki para kaybetmekle popüler... Forex yatırımları ile tüm parasını kaybeden masum yatırımcıyı tanıyorsunuzdur herhalde. Tüyo alır, arkadaşından öneri alır, internet sitesinden tavsiye alır, gider tüm parayı ne iş yaptığını bile bilmediği bir Forex şirketine yatırır ve sonrasında büyük hüsran yaşar. Peki ülkemize özgü bir yatırımcı tipi olan Forex yatırımcısının nasıl karar verdiğini hiç merak ettiniz mi?

Nöroloji bilimi ilerledikçe masum yatırımcının karar verme şekli bilimsel olarak ortaya çıkarılacaktır elbette. Biz sadece gözlemlerimiz ile yatırım kararlarının zihinsel olarak nasıl verildiğini açıklamaya çalışacağız. Davranışsal finansın masum yatırımcıda nasıl işlediğini göstereceğiz. Daha açık söylersek, Forex'te tüm parasını kaybeden masum yatırımcının karar verme psikolojisini ortaya çıkarmaya gayret edeceğiz.

Forex'te tüm parasını kaybeden masum yatırımcının düşünce şekli:

Her şey KENDİNE GÜVEN ve CEHALET'in masum yatırımcının zihninde yasak ilişkiye girmesiyle başlar. O yasak aşktan BİR FİKRİM VAR doğar.
(Yatırım kararı verilmiş ve internet sitesindeki reklama istinaden tüm para bir Forex şirketine havale edilmiştir.)

BİR FİKRİM VAR, bir süre sonra ACEMİLİK ile ilişkiye girer ve bu ilişkiden DÜŞÜNEMEDİM dünyaya gelir.
(Dolar nasıl olsa yükselir diye dolarda uzun pozisyon alınmış ama pozisyon para kaybettirmeye başlamıştır.)

DÜŞÜNEMEDİM, eski dostu İLGİSİZLİK ile birlikte olur ve bu ilişkiden ACELEYE GEREK YOK doğar.
(Zarar büyümektedir ve şirketten teminat tamamlama çağrısı gelir.)

ACELEYE GEREK YOK, eski sevgilisi KARARSIZLIK ile evlenir ve bu ilişkiden ENAYİ DEĞİLİZ HERHALDE doğar.
(Amca oğlundan borç para alınarak teminat tamamlanır ama zarar büyümeye devam etmektedir.)

ENAYİ DEĞİLİZ HERHALDE, görücü usulüyle GÖSTERİŞ ile evlenir ve bu ilişkiden DEDİĞİM OLACAK doğar.
(Zarar artarken kendine güven de artmaktadır.)

DEDİĞİM OLACAK, lise aşkı ÖZSAYGI ile birlikte olur ve bu ilişkiden TALİHSİZLİK doğar.
(Başarısızlığın faturası yavaş yavaş dış mihraklara ve lobilere çıkarılmaya başlanır.)

TALİHSİZLİK, evlilik programında görüp aşık olduğu YARIM AKIL ile evlenir ve bu ilişkiden BEKLE ve GÖR doğar.
(Tüm para bitme noktasına gelmiştir ve masum yatırımcı son bir ümitle devam eder.)

BEKLE ve GÖR, ilkokul aşkı APTALLIK ile birlikte olur ve bu ilişkiden BENİ KANDIRDILAR doğar.
(Para suyunu çekmiştir. Parayı kaybetmenin tüm faturası ya sisteme, ya finansal kuruluşa ya da üçüncü bir şahsa çıkarılır.)

Nörolojik olarak bilmiyoruz ama davranışsal finans açısından masum yatırımcının finansal karar verme şekli budur. Kendisi dışında herkesi suçlamak. Buna kısaca finansal cehaletin psikolojisi de diyebiliriz.

Yatırım kararı verirken analizleri, yorumları veya Buffett-Soros sözlerini boşverin. KENDİNE GÜVEN ve CEHALET'in yasak ilişkisiyle başlayan ve BENİ KANDIRDILAR ile biten yukarıdaki hikayeyi hatırlayın.

10 Haziran 2016 Cuma

FED, senin hayatın palavra!

Ekonomi gündemimizin önemli kısmını ABD Merkez Bankası Fed'in açıklamalarına açıklama getirmek oluşturur oldu. Ekonomi yorumcularından sokaktaki vatandaşa kadar herkes artık Fed-olog. Fed'in her sözü, ilkokulda öğretilen cümle çözümleme yöntemleri de dahil olmak üzere detaylı analizlere tabi tutuluyor. Yüklem hangisi, özne kim, dolaylı tümleç var mı... Faiz arttı mı, ne zaman artacak, arttı da biz mi görmedik, bizden saklı arttırılmış olmasın... Artık herkes bir Fed uzmanı, yani Fedolog. Peki, Fed hakkında yapılan bunca yorumun sizce ne kadarı doğru?

Hemen söyleyelim, tamamı yanlış. Fed'in açıklamaları üzerine yapılan yorumların tamamı hatalı, üstelik de salakça. Bunu anlayabilen bir tek yorumcunun hala olmaması da bir o kadar düşündürücü. İnsan ekonomi yorumcularımızın zekası hakkında gerçekten endişeleniyor. Peki, ekonomi yorumcularımızın Fed'in açıklamalarından anlayamadıkları şey ne?

Ekonomi yorumcularının anlayamadığı şey şu: Fed'in açıklamalarının tamamı düzmece! Başka bir ifadeyle martaval, boş laf, saçmalık, palavra, şarlatanlık, budalalık ya da dalavere. Ama yalan değil. Fed, sürekli düzmece açıklamalar yapsa da yalan söylemiyor. Yani Fed yaptığı tüm açıklamalarda yalan söylemiyor, sadece martaval okuyor. İşte, Fedolog'larımızın anlayamadığı şey bu.

Fed, olanı yanlış sunuyor, özellikle gösterişçi kelimeler kullanıyor, zihninde olanı saklıyor ve karşıdakini aldatacak tarzda gerçeği farklı yorumluyor. Aslında Fed'in hayatı palavra; ama asla yalan söylemiyor.

Ekonomi yorumcularının bir türlü anlayamadığı Fed açıklamalarını doğru yorumlamak isteyenler için küçük bir kılavuz oluşturduk. Asla yalan söylemeyen ama sürekli martaval okuyan Fed'in sürekli yanlış yorumlanan açıklamalarının şifresini çözdük.

Fed'in açıklamalarını yorumlama kılavuzu:

1- Fed yalan söylemez!
Size, cebimde 100 lira var dersem ve cebimde gerçekte 80 lira varsa size yalan söylemiş olurum. Fed, yıllardır faizi arttıracağım diyorsa ve arttırmıyorsa bu yalan söylemek sayılmaz mı? Kesinlikle sayılmaz. Bakın Fed Başkanı son konuşmasında ne diyor: "Fed fonları faizinin, uzun vadede fiyat istikrarını ve maksimum sürdürülebilir istihdamı sağlayabilmek için, muhtemelen zamana yayılarak, kademeli bir şekilde yükseltilmesinin gerekeceğini düşünmeye devam ediyorum." Yani Fed aslında faizi yükselteceğini söylemiyor. Sadece bize faizin yükseltilebileceğine dair rasyonel bir zemin sunuyor. Bizi inandırmıyor, adeta kendi kendimize buna inanmamızı istiyor.

2- Fed yalan söyleyemez!
Fed yalan söyleyemez, çünkü doğrunun ne olduğunu bilmiyor. Cebimde 80 lira varken size 100 lira olduğunu söylüyorsam ve sizden cebimde 100 lira olduğuna inanmanızı bekliyorsam, öncelikle cebimde 80 lira olduğunu bilmem gerekir. Yalan söylemenin özü doğruyu bilmektir. Ama Fed doğrunun ne olduğunu bilmiyor. Faizin artışının doğru olacağını bilse zaten yapardı. Tıpkı faizi düşürmenin 2008 finansal krizine sebep olacağını bilmemesi gibi. O nedenle belirli bir noktaya odaklanmıyor. Faizi arttırmak etrafında dolaşıyor ve sürekli martaval okuyarak saçmalıyor.

3- Fed vatanseverdir!
Fed Başkanının son konuşmasındaki şu cümleye daha yakından bakalım: "Enflasyonun 2-3 yıl içinde hedefe ulaşmasını bekliyoruz." J.Yellen asla yalan söylemiyor. Ama bu ifadede belirsiz olan bazı taraflar var. Enflasyon hangi hedefe ulaşacak? Hedef bu sürede hep sabit mi kalacak? İkinci yıl hedefe ulaşıp üçüncü yıl saparsa hedefe ulaşmış olacak mı? Hedefe ulaşmayı kim kim bekliyorsunuz? Enflasyon boşlukta ilerleyen roket midir ki önceden belirlenen sürede hedefe varıyor? Hedefe ulaşmasını beklerken ne yapacağız, evlilik programı seyrederek beklesek olur mu? Bir yıl sonra Fed Başkanı ölürse onun yerine yeni gelen başkan da bekleyecek mi? Yellen, bu sorulara gerçek olmayan cevaplar verse yalan söylüyor olurdu. Ama Yellen, dinleyicinin enflasyonla, hedeflerle, beklentiyle, 2-3 yıllık süreyle ilgili olarak ne düşündüğüyle ilgilenmiyor. Bu ifadelerle amaçladığı şey belli bir intiba oluşturmak. İnsanların Fed'i ve dolayısıyla ABD'yi, ülkelerinin ekonomisini düşünen, tek tek herkesin bireysel çıkarıyla ilgilenen, refahları hakkında derin düşünceler besleyen, 6 milyar dünyalının para kaybetmemesinin önemini benimsemiş bir vatansever olarak düşünmelerini istiyor. Yani ekonomik bir açıklama yapmıyor, martaval okuyor.

4- Fed bir dışkı tasarımcısıdır!
Fed'in faiz arttırımı, birkaç yıldır bir ekonomik ürün gibi tasarlanmış ve rafa konulmuştur. Fed, tıpkı bir esnaf gibi, ürünün her parçasını dikkate alıyor, olması gerektiği gibi tasarlıyor ve yavaş yavaş üretiyor gibidir. Peki ama neredeyse on yıl olacak hala ürünü tamamlayabilmiş değil. Sizce burada bir tuhaflık yok mu? Elbette ki var. Biraz ekonomi biliyorsanız, serbest piyasa sisteminde devletin piyasaya müdahelesinin tasarlanabilir olmadığını bilirsiniz. Yani aslında Fed'in faizi arttırma süreci dışkı üretiminden başka bir şey değildir. Bu süreç de tıpkı dışkı gibi tasarlanamaz ve bir esnaf faaliyetine dönüştürülemez. Zamanı geldiğinde sadece dışarı atılır. O nedenle bir iş olarak da yapılamaz.Zaten hiçbir ekonomi kitabında Merkez Bankalarının faizi arttırmak veya düşürmek gibi 10 yıla uzayan bir görevlerinin olduğu söylenmez. O nedenle Fed'in faizi arttırma üzerine tasarladığı bu ürün dikkatsizce yapılmış adi bir üründür.

5- Fed'in gerçekle bağlantısı yoktur!

Yellen'in son konuşmasından bir alıntı daha: "İstihdam artışındaki son yavaşlama işaretlerinin dikkatle izlenmesi gerekiyor." Bu sözün doğruluk değeri bulunmuyor ama yalan da sayılmaz. Bu ifade bir doğruluk ya da bir yalanda olması gerektiği gibi bir yanlışlık üzerinde temellenmiyor. Tüm sorun gerçekle olan ilişkisizlik ve gerçekte neyin ne olduğuna dair gösterilen kayıtsızlık. Birkaç bin kişi daha ailesini geçindirmek için çalışmaya başlıyor ama bu sayı geçen aya göre birkaç yüz kişi daha az ve bu azlık trafik işareti benzeri bir ışık yakıyor ve herkesin bu ışığa dikkatle bakması gerektiği vurgulanıyor. Tamamen saçmalık. Gerçekle hiçbir bağlantı yok. Tamamen martaval okuma.

6- Fed, bizi kahraman olduğuna inandırır!
İçinden bir türlü çıkamadığımız küresel krizi yaratan kendisi değilmiş gibi hala bizi kendisinin kahraman olduğuna inandırır. Yaptığı tüm açıklamaların sebebi de budur: Bizim bu gerçeği doğru şekilde algılamamıza engel olmak. Biz onun bizi doğru olmadığını bildiği bir şeye inandırmaya çalıştığını bilemeyiz. Her ay faizi yükselteceğim diye tüm bu martavalları okuyarak gizlediği şey, bahsettiği şeylerin doğruluk değerinin kendisini de pek ilgilendirmediği gerçeğidir. Ekonomi yorumcularımızın anlayamadığı şey onun niyetinin ne gerçeği anlatmak ne de gerçeği gizlemeye çalışmak olduğudur. Bizi kahraman olduğuna inandırdığı o açıklamaların özü, bahsettiği şeylerin gerçekte nasıl olduğu ile ilgilenmediğidir. Yani Fed dalavereci bir martaval okuyucudur.

Yukarıda yazılanları tek bir cümleyle özetleyerek son noktayı koyalım: Fed, senin hayatın palavra!

8 Haziran 2016 Çarşamba

6 adımda ekonomi yorumcusunun beyni nasıl işler!

Evrende hidrojenle birlikte en çok bulunan elementin aptallık olmasına ekonomi yazarlığının büyük katkısı yadsınamaz. Piyasalar hayatın her anının temel göstergesi sayıldıkça bu karmaşık dünyayı yorumlayan kişilere daha çok ihtiyaç duyar olduk. Talep artınca ekonomi yorumcusu sayısı da bir anda arttı. Artık kafamızı ne yöne çevirsek bir piyasa yorumcusuna rastlıyoruz. Sürekli yorumluyorlar ama yorumlarının ne işe yaradığı henüz belli değil. Kullandıkları terminoloji yetişmiş sınıfların daha da fazla yetişmesine hizmet eder gibi gözükse de "masum vatandaşı" aydınlatıyoruz sanrısındalar. Oysa ortada tek bir gerçek var: Bu yorumların büyük kısmı faydasız.

Ekonomik ve siyasi gelişme, oran, veri ve eğilimlerin birbirinin neden ve sonucuymuş gibi uç uca eklenmesi şeklinde kurgulanan yorumlar çoğu zaman "safsata" diyebileceğimiz bir bilgi türü ortaya çıkarıyor. Söyleyenin kendini tatmini dışında hiçbir amaca hizmet etmeyen bu yorumların nasıl meydana geldiği bugün artık bilinebiliyor. Nöroloji ve nörofinansın yardımları sayesinde ekonomi yorumcusunun beyninin nasıl işlediğini görebilir durumdayız. Beynimizin hayattaki noktaları birbirine bağlama ve böylece şeylerin niçin oluştuğunu açıklayan anlamlı kalıplara dönüştürme yönünde bir evrim geçirdiğini nöroloji bilimi zaten bize söylüyordu. Peki, geri kalan nasıl ortaya çıktı dersiniz?

Ekonomi yorumcusunun beyninin nasıl çalıştığını nöroloji ve nörofinanstan yardım alarak sizler için özetledik.

6 adımda ekonomi yorumcusunun beyni nasıl işler:

1- Önce inanç, sonra dayanak
Bir ekonomi yorumcusu yorumuna başlamadan önce bir inanç yaratmak zorundadır. O inanca dayanak sağlayacak doğrulayıcı kanıtlar daha sonra aranıp bulunur. Rasyonel bir beynin bunun tersini yapması gerekir. Kanıtları kullanarak bir sonuca ulaşması beklenir. Mesela şu sebeplerden ötürü Fed faizi indirecek denilebilir. Fakat sebepler neler olursa olsun bu tür bir çıkarım olası nedenlerin tamamının sayılamayacağı gerçeği göz önüne alındığında doğru bir çıkarım olmayacaktır. Oysa ekonomi yorumcusu şöyle der: Fed faizi indirecek; çünkü şöyle oldu, böyle oldu, şu şunu dedi, bu bunu dedi, falan filan. Süreç ilerledikçe inancı pekiştirme süreci hızlanır, doğrulamaya yönelik olumlu geribildirim döngüsü artar. Yani yorumcu kendi inancına inanmaya başlar.

2- Modele bağlı gerçekçilik
Ekonomi yorumcusunun kendi yalanına inanma süreci, efsane kozmolog Stephen Hawking ve Ayyaş Yürüyüşü adlı analiz şaheserinin yazarı Leonard Mlodinow'un "Modele Bağlı Gerçekçilik" dedikleri şekilde işler. Beyin, dünyaya ilişkin bir model oluşturarak duyu organlarından gelen gelen girdileri yorumlar. Fed faizi değiştirince 6 milyarın hayatının değişeceği (2 milyar günde 1 dolarla yaşarken nasıl oluyorsa), borsa düşerse ekonominin bozulacağı (ülkede 70 milyon insan hayatında hisse senedi görmemişken), işsizlik oranı artarsa ekonominin kötüleştiği (zenginler işsizlere para dağıtarak onları yormak istemiyorlar olamaz mı) gibi modeller olayları açıklamada başarılı sayıldıkları için, dayandıkları unsurlarla ve kavramlarla birlikte bu modellere gerçeklik niteliği yakıştırılır. Böylece yalana inanç herkes için idealize edilmiş olur. Prospektüsü içinde ilaç gibi sunulabilir hale dönüştürülür.

3- İnanca yargı değeri katmak
İnsan beyninin yarattığı bir inancı bilimsel bir yargıya dönüştürmek televizyon dünyasının evrim biliminden aldığı bir tüyo ile sağlanır. Bir TV programında ekonomi yorumcusunun karşısında bir sosyolog, bir felsefeci ya da bir elektronik mühendisinin değil de başka bir ekonomi yorumcusunun oturtuluyor olması geri kalanların ekonomiden anlamadıkları anlamına gelmez. Evrimle edindiğimiz kabile eğilimleri ile ilgili genlerin, bizi içinde yer aldığımız grubun kafa dengi mensuplarıyla koalisyon oluşturmaya ve farklı inançtaki öbürlerini şeytanlaştırmaya yöneltmesi ile ilgilidir. Ekonomi yorumcuları birbirleri ile kabile kurmaya yöneldikçe geri kalanların düşünceleri saçma, kötü ve anlamsız kabul edilir. Bir sosyolog gelir adaletsizliğinin sonuçlarını ne kadar anlatırsa anlatsın ekonomi yorumcusuna göre dünyayı kötüye götüren şey Fed'in faiz artışıdır.

4- Tek bir nöron düzeyinde çıkarım sistemi
Hani Francis Bacon diyor ya, gerçeklik anlayışımızı boş inanç ve düzenbazlık oluşturuyor diye. İşte, ekonomi yorumcularının boş inançlarına bir tutam düzenbazlık eklemeleri işin en önemli kısmıdır. Beyin birçok nöronun etkileşimi sonucu geçerli bilgiyi yaratır. Mesela görünmez el dediğinde bile en az iki nöron kullanılmıştır. Oysa ekonomi yorumcusu adeta tek bir nöron kullanır gibidir. Yorumlar kendi içinde tutarlı gözükse de gerçeklikten uzak, yaşamdan kopuktur. Unutulmamalıdır ki, varılan sonuçlar ancak öncülleri kadar sağlam olabilirler.

5- Kadiri mutlak piyasa
Kutsal dinlerin şans, rastlantı ve olasılığı eriterek önemsizleştirmesi olgusu piyasa dinine inanan yorumcuların da ortak düşüncesidir. Onlara göre her şey piyasa tanrısı tarafından belli bir bilinçle yapılmıştır. Doların yükselmesi, altının düşmesi veya başka bir ekonomik aktivitenin gerçekleşmesi şans, rastlantı ya da olasılık olarak değerlendirilemez. Piyasa tanrısının her birimiz için mutlaka bir tasarısı vardır. İyi şeyler olduğunda piyasa tanrısı bize ödül verir; borsadan bol para kazanırız. Kötü şeyler olduğunda ise tek gerçek şudur: "Piyasa tanrısı gizemli yollarla çalışır, bilmiyor musun; borsa düşüyor ama bu bir düzeltme, alım fırsatı olarak görmen senin hayrınadır."

6- Çalıların arkasından gelen hışırtı
Çalıların arkasından gelen hışırtının bir aslan olduğunu varsayıyorsunuz, ama sadece rüzgar olduğu ortaya çıkıyor. İstatistiksel olarak gerçek olmayan bir şeyi gerçek sanma olarak bilinen Tip I (hatalı pozitif) hatayı işlemiş olursunuz. Yani var olmayan bir kalıbı saptamışsınızdır. Ekonomi yorumcularının yaptığı şey de budur: Sürekli Tip I hatayı işlemek. Her hışırtıyı aslan sanmak. Fed Başkanı J.Yellen'in sonunda dayanamayıp söylediği şey de buydu: "Her veriyi abartmayın!" Yani demek istediği şuydu: "A benim ekonomi yorumcusu kınalı kuzum, çalıların arkasından aslan çıkacak deyip sürekli tip I hatayı işleme, ciğerini yiyim!"

Kısaca söylemek gerekirse, gün boyu izlediğiniz ekonomi yorumcularının büyük çoğunluğu ekonomik bilgiyi veren kişiler değil, adeta "bütün kıvartmaların efendisi" gibidirler. Yapılan şey inanca bağlı gerçekçilikten başka bir şey değildir. Unutulmamalıdır ki, bir bilginin doğruluğunu ona inanan kişi sayısı belirlemez.