26 Haziran 2008 tarihinde yayınladığımız “LIBOR’a Dikkat!” başlıklı yazımızda, İngiliz bankalarının, kendi finansal sıkışıklıklarını saklamak için Libor oranlarını düşük seviyelerde tuttuklarını anlatmıştık ve yaklaşan tehlikeye dikkat çekmiştik. O günlerde kimse İngiliz bankalarının bu denli büyük bir çöküş yaşayacağını tahmin etmiyordu. Satır arasındaki bu gizli ayrıntı, geçen 9 ay içinde, Northern Rock, HBOS, Bradford&Bingley, Lloyds, RBS gibi dev İngiliz bankaların bazılarını iflas ettirirken, bazılarının da kamulaştırılmasına neden oldu.
Bugün yine benzer bir tehlikenin altını çizmeye çalışacağız. 3 aylık Libor %1,33 ile yılbaşından bu yana en yüksek zirvesinde. Merkez bankaları daha fazla bankanın çökmesini önlemeye çalışırken, dolar cinsinden borçlanma maliyetleri de global resesyonla birlikte artmaya devam ediyor.
Finansal şirketlerin, krizin başladığı 2007 yılından beri yazdıkları 1.2 trilyon $ zarara rağmen hala nakde ihtiyaç duymaları, kısa vadeli borçlanma oranlarını yüksek tutuyor. Artık piyasalar politik çözümlerin geçerli olmayacağına, hatta bir çözümün olmadığına inanmaya başlıyorlar. Libor, bu endişelerin sadece bir göstergesi.
Bank for International Settlements (BIS) rakamlarına göre, tüm dünyada 360 trilyon $’lık finansal ürün Libor ekseninde hareket ediyor.
Yükselen Libor öncelikle şunu gösteriyor. Krizin başlangıcından bu yana yaklaşık 2 yıl geçmesine rağmen, bankalar birbirlerine hala güvenmiyorlar. Bankaların birbirlerine güvenmemesi ise şunu gösteriyor. Bankalar güvenilecek durumda değil.
Dün Citigroup’un son iki yılın en iyi çeyreğini yaşadığı haberleri ile yükselen borsalar, kredi piyasalarındaki bozulmanın devam ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Artan borçlanma maliyetlerinin şirketlere yeni iflaslar yaşatacağı öngörülüyor. IMF başkanı Kahn’ın, adını vermediği birkaç Amerikan bankasının kamulaştırılmasının en iyi çözüm olduğunu önermesi endişeleri daha da arttırdı.
Eğer Libor’daki gerginlik 9 ay önceki gibi ağır sonuçlar doğurursa, 1929 Ekonomik Buhranı’ndan daha vahim bir krizle karşı karşıya kalmış olacağız.
Bugün yine benzer bir tehlikenin altını çizmeye çalışacağız. 3 aylık Libor %1,33 ile yılbaşından bu yana en yüksek zirvesinde. Merkez bankaları daha fazla bankanın çökmesini önlemeye çalışırken, dolar cinsinden borçlanma maliyetleri de global resesyonla birlikte artmaya devam ediyor.
Finansal şirketlerin, krizin başladığı 2007 yılından beri yazdıkları 1.2 trilyon $ zarara rağmen hala nakde ihtiyaç duymaları, kısa vadeli borçlanma oranlarını yüksek tutuyor. Artık piyasalar politik çözümlerin geçerli olmayacağına, hatta bir çözümün olmadığına inanmaya başlıyorlar. Libor, bu endişelerin sadece bir göstergesi.
Bank for International Settlements (BIS) rakamlarına göre, tüm dünyada 360 trilyon $’lık finansal ürün Libor ekseninde hareket ediyor.
Yükselen Libor öncelikle şunu gösteriyor. Krizin başlangıcından bu yana yaklaşık 2 yıl geçmesine rağmen, bankalar birbirlerine hala güvenmiyorlar. Bankaların birbirlerine güvenmemesi ise şunu gösteriyor. Bankalar güvenilecek durumda değil.
Dün Citigroup’un son iki yılın en iyi çeyreğini yaşadığı haberleri ile yükselen borsalar, kredi piyasalarındaki bozulmanın devam ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Artan borçlanma maliyetlerinin şirketlere yeni iflaslar yaşatacağı öngörülüyor. IMF başkanı Kahn’ın, adını vermediği birkaç Amerikan bankasının kamulaştırılmasının en iyi çözüm olduğunu önermesi endişeleri daha da arttırdı.
Eğer Libor’daki gerginlik 9 ay önceki gibi ağır sonuçlar doğurursa, 1929 Ekonomik Buhranı’ndan daha vahim bir krizle karşı karşıya kalmış olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder