5 Mart 2016 Cumartesi

Evlilik programı seyreden insanın 10 kişilik bozukluğu!

Son günlerin önemli tartışması evlilik programları. Bu tür programların yayından kaldırılması için propaganda yapanlar var. Koşulları içinde haklı olabilirler elbette. Ama eğer sunucularına milyon liraların ödendiği bir "evlilik piyasası" oluştuysa konuya piyasa mantığı içinde bakmak daha yararlı olabilir.

Dünyanın herhangi bir yerinde, hisse senedi piyasasından para karşılığı seks piyasasına kadar tüm piyasalar aynı temel mantıkla çalışır. Belli bir ürüne ya da hizmete talep yoksa o ürün ve hizmeti satan satıcılar piyasadan çekilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde ülkemizdeki evlilik piyasası talebin yoğun olduğu ve satıcıların (TV kanalları) bu talebi karşılamak için rekabet içinde oldukları bir piyasadır. Yani eğer bu tür programların yayından kaldırılması isteniyorsa yapılması gereken televizyon kanallarına ya da program yapımcılarına baskı yapmak değil talebi azaltmaktır. İşte kritik soru buradadır: Talebi nasıl azaltacağız?

Evlilik programlarını seyreden kitle bir hayli fazla. Bu insanların bu tür programları izleme bağımlılıklarının olduğu bile söylenebilir. O nedenle talebi azaltmak oldukça zor görünüyor. Ama yine de bu tür kitleyi daha yakından tanımak piyasayı doğru yorumlamak adına faydalı olabilir. Bugüne kadar bu konuda yazılan tüm yazılar daima alıcıyı ve satıcıyı suçlayan yazılar oldu. İlk defa konuya farklı bir açıdan bakarak talebin niteliklerini anlamaya çalışacağız.

Evlilik programı seyreden insanın 10 kişilik özelliği:

1- İdrardan altın üretme kararlılığı

1675 yılında Henning Brand adında bir Alman idrardan altın üreteceğine inanmıştı. Aylarca idrarını biriktirdi. Bir süre sonra kovalar parıldamaya başladı. Hakikaten yüzyılın buluşunu yapmıştı. Altın yerine fosforu bulmuştu. Fakat bir sorun vardı. 60 gram fosfor için 1100 litre idrar gerekliydi. Oysa bu yöntemden daha kolay yöntemlerle fosfor üretilebilirdi... Evlilik programına katılan insanın amacı bir eş bulmak, seyreden insanın amacı duygularını tatmin etmekse eğer, yaşadığımız çağda her ikisi de bunu daha kolay yöntemlerle yapabilirler. İdrardan fosfor üretmelerine gerek yok.

2- Vasat monotonluk
Birçok şirkette aynı şeyi görürüz. Liderler yakın çalışma arkadaşlarını bilinçli olarak kendileri gibi insanlardan seçerler. O nedenle de hep aynı fikirler etrafında dönüp durulur. Bu, evlilik programı seyredenler için de geçerlidir. Mesela erkek, "1000 lira maaş alıyorum" dediğinde kadın, "elektrik alamadım" diye yanıt veriyor, ardından bir diğer erkek, "10.000 lira alıyorum" deyince aynı kadın, "Ben zaten maddiyata önem vermem, aşk arıyorum" diye cevap veriyor ya; işte oradaki karaktersizliğin dik alası seyreden de vardır. Aslında aynı karakterlere sahiptirler. Kısacası şirketteki durum evlilik programları için de geçerlidir: İnsan kendi düşüncesindeki insanla birlikte olmak ister.

3- Üretici ertelemeye yönelik içgüdü
Bu tür programları izleyenler aslında tek bir amaca sahiptir: Eğlenmek. Monash Üniversitesinden Paul O'Brien diyor ya, "İnsanoğlu tarihin hiçbir döneminde evinde bu kadar vakit geçirmedi; yeni teknolojiler yüzünden tembel ve yaratıcılıktan uzak bir hale geldi..." İşte evlilik programlarını seyredenler de tam bu tür insanlardır. Temel özellikleri kendini beğenmişlik taslayan, takdire muhtaç, empati yoksunu, ileri derecede ilgi düşkünü, münasebetsizlik seviyesinde ayartıcı ve sığ olmalarıdır. Üretici ertelemeye yönelik içgüdü dışındaki diğer ortak özellikleri ise muhtemelen heteroseksüel olmalarıdır.

4- Tek kişilik hücrede megalomani
Tek kişilik hücre, yasal olarak idamdan sonra en ağır yaptırım kabul edilir. Fiziksel ve ruhsal etkileri ağırdır. Girdi kısıtlaması ve duyusal mahrumiyet zamanla beyin fizyolojisini değiştirir. İşte evlilik programı seyreden insan için de benzer bir durum söz konusudur. Kendileriyle alakalı çıkarlara bu denli saplantılı kişileri izlemek bir süre sonra tecrit ortamı yaratır. Başkalarının görüşlerine aşırı önem verme, güçlü bir ünvan kazanma arzusu, başkalarını çıkarlarına göre yönlendiren sömürücü yaklaşım ve gerçek başarılarla tam bir tezat oluşturan sanrılı bir büyüklük zannı tek kişilik bir hücre yaratır. Kendini beğenmişlik ise bu sürecin doğal sonucudur. Kısacası, bir sonraki program "Esra bilmemneyle gerdeğe giriyorum" olursa hiç şaşırma.

5- Çoklu kanallama fenomeni
Mesaj, e-mail ve sosyal ağ bağımlılığına çoklu kanallama fenomeni deniyor. Bu tür bağımlılığın IQ'yu uyuşturucudan iki kat daha hızlı düşürdüğü söyleniyor. Evlilik programlarını seyreden kitlede de bu fenomen vardır. Günlük hayatta 3 ayda bir sevgili değiştirene en ahlaksız sıfatlar yapıştırılırken burada 3 dakikada bir diğer adaya geçmeniz son derece normaldir. Bu da izleyicilerde çoklu kanallama yaparak zihinsel patinajı başlatıyor. Sorgulama yeteneği olanlar bu tür programlarda evlilik kurumu ile fuhuş kurumu arasındaki ince çizgiyi görmüşlerdir mutlaka.

6- Emniyetli başarısızlık
Ekonomist Tim Harford bu prensibi üç maddede güzel tanımlar: Bir, yeni fikirler ara ve yeni şeyler dene; iki, yeni fikri başarısızlığın yıkıcı olmayacağı boyutlarda dene; üç, süreç boyunca hatalarından ders çıkar. Evlik programı seyreden kişi için süreç şöyle işler: Bir, programdan öğrendiğin ayartmaları, yönelimleri ve sapıklıkları yeni fikir olarak kabul et. İki, bu fikirleri direk olarak çevrene uygulamasan bile kafanda her zaman hazır tut. Üç, her gün evlilik programı izleyerek günlük başarısızlıklarından ders çıkar. Sonuçta hiçbir şeye ulaşamamış olacaksın, ne sevgili ne de eş bulacaksın ama emniyetli başarısızlığın zevkini tadacaksın.

7- Öğrenilmiş çaresizlik
Teoriyi herkes bildiğinden biz evlilik programı izleyen kişiyle ilgili kısmına geçelim. Olayların neden olduğunu kendinize açıklama alışkanlığınız ne kadar çaresizleşeceğinizi belirler. Evliliği algılama şeklimiz şu: Bir türlü evlenemiyorum, kısmetim kapalı, nasipse olur, kader kısmet, kapılarım kapalı, yazdıysa olur... Kardeşim, yanlış anlama ama sen evlilik programı izlemeye mecbursun.

8- Duygusal akıl yürütme
Hissettiğin şeyin doğru olduğu sonucunu çıkarmak en eski düşünce hatalarından biridir. Paravan açılınca gördüğü kişiye birkaç ahmakça soru sorarak hislerinin doğruluğuna inanan zavallı, sen aslında insanlık tarihinin en büyük paradoksusun. Neden mi? Çünkü aptal olduğunu hissettiğinde aptal olduğunu anlayamayacaksın.

9- Kaçınmacı kişilik bozukluğu
İnatçı ve çoğu zaman dediğim dedik yaklaşımıyla dar görüşlülük evlilik programı izleyenlerin genel bir özelliğidir. Bilindik davranış kalıpları içine saplanıp kaldıklarını fark etmezler. Giderek kendi tanıdık davranış ve düşünce şekillerinin kurbanı olurlar. Dar görüşlülüğün dizginleri giderek sıkılaşır ve kişi kendi kendinin katli olur. Ortaya çıkan sonuç ise inatçı bir tahammülsüzlüktür.

10- Yanılmazlık yanılsaması
Karşıt argümanları rasyonelleştirerek uzaklaştırma eğilimi evlilik programı seyreden kişinin bir diğer özelliğidir. Grup düşüncesinin etkisi altında yanlış hüküm verdiklerini anlamazlar. Cehaleti çoğu zaman zayıflık ve aptallık göstergesi olarak görürüz; ne büyük hata. Cehalet insanı bilgiliymiş gibi görünmeye teşvik edip gerçekten öğrenmekten alıkoyar. Zen düşüncesi buna "Uzman beyni" der. Her şeyi bildiğimizi zannettiğimiz anda zihnimizin takındığı tavır budur. Yanisi şu: Senin cahil dediğine budist uzman diyor. Umarım anlamışsındır.

Özetle, yukarıda anlattığımız kişilik özellikleri halk içinde yaygın olduğu sürece evlilik piyasası büyümeye devam edecek bir piyasadır. Şu an için küçülmesi ya da yok edilmesi mümkün değildir.

Operanın merkezlerinden sayılan Napoli’de Napolililer, cinselliği en yoğun ve en ucuz eğlence biçimi olarak değerlendirirler ve üstüne de şöyle derler: “Yatak yoksulun operasıdır!”

Napolililer haklıymış!

Hiç yorum yok: