3 Ocak 2012 Salı

2012 öngörülerinde mutlaka dikkat edilmesi gereken tek şey!




2012 yine cevaplanması zor sorularla başlıyor. Bugün Bloomberg tarafından yayınlanan verilere bakıldığında ABD’nin 2012 yılı içinde ödemesi gereken 2.8 trilyon doları anapara, 212 milyar doları kupon ödemesi olan toplam 3 trilyon dolar borcu bulunuyor. İnanılması zor bir rakam olsa da 2012’ye girerken hazine bonosu ve devlet tahvili açısından dünya borç yükünün liderliğini yine Japonya yapıyor. Ülkenin yıl içinde 3 trilyon doları anapara, 117 milyar doları kupon ödemesi olan borcu bulunuyor. Üçüncü sırada ise 428 milyar dolar anapara, 72 milyar dolar kupon ödemesi ile İtalya geliyor. Rakamlar gerçekten ürkütücü boyutlarda. Peki, bu rakamları nasıl yorumlamalıyız?

2012’de özellikle Japonya ve ABD’nin 6 trilyon dolardan fazla olan tahvil borçlarının, geri kalan ülkeler açısından borçlanma maliyetlerini arttırması ve para arzını sıkılaştırması muhtemel görünüyor. Global büyüme oranının IMF tarafından %4,5’ten %4’e çekilmesi bu olumsuzlukların bir göstergesi olarak algılanabilir. Hem ABD, hem de Japonya’nın 2011’de borçlanma sıkıntısı çekmemiş olması 2012 için en önemli rahatlatıcı neden olmakla birlikte cari açık ile boğuşan birçok Avrupa ülkesi için önemli bir tehdit gibi duruyor. Japonya’nın cari fazlası ve ABD dolarına olan rezerv para bağımlılığı bu ülkeler açısından borcun ödenmesi veya ötelenmesi açısından rahatlatıcı bir durum. Öte yandan borçlanma maliyetlerinin yükselme ihtimali endişeleri arttırıyor. Geçtiğimiz yıl G7 ülkelerinde borçlanma maliyetlerinin %39 oranında arttığı göz önüne alınırsa Yunanistan, Portekiz, İrlanda gibi ülkelerin bu maliyetleri finanse etmedeki kronikleşen yetersizlikleri yeni yardımların gündeme gelmesine neden olacaktır.

FED’in tüm parasal gevşeme programları ile piyasalara enjekte ettiği trilyon dolarların doların değeri üzerinde önemli bir değişiklik yaratmamış olması 2012’de oldukça iyi düşünülmesi gereken bir husus. Piyasalara sürülen bunca dolara rağmen ABD tahvillerine olan talebin hala oldukça canlı olması yorum yapmayı güçleştiriyor. 6 para biriminden oluşan bir sepet üzerinden hesaplanan US Dollar Endeksi, doların, en düşük değerinde olduğu 2008 Mart ayından bu yana %13 artmış olduğunu işaret ediyor. FED’in piyasalara 2.3 trilyon dolarlık likidite enjektesi, doların değerinde herkesin beklediği düşüşü neden yaratmamıştır öyleyse?

Doların değeri neden artıyor?

Dolar, 1944’teki Bretton Woods anlaşması ile dünyanın rezerv parası olarak kabul ediliyor. Özellikle yabancı paraların serbest kur rejimine geçtiği 1973 yılından sonra bu ünvanına bir de en çok işlem gören para birimi olmayı eklemiştir. Bugün günlük 4 trilyon dolar olan dünya FX hacminin %85’ini dolar bazlı işlemler oluşturuyor. Dünya döviz rezervlerinin %61.7’sini yine dolar oluşturuyor. Doların bu yüksek hacmi aslında tek bir gerçeğe işaret ediyor: Dünyadaki tüm ticari işlemlerin temel şekillendiricisinin doların değeri olduğuna.

Doların değerini en hassas şekilde ölçen göstergelerin başında FED’in Trade-Weighted Real Broad Dollar indeksi geliyor. 38 ülkenin para biriminden oluşan bir sepet üzerinden doların değerini hesaplayan indeks para birimlerinin serbest dalgalanmaya bırakıldığı 1973 yılından bu yana doların değerinin %15 azalmış olduğunu gösteriyor. Bu azalışın sebebi ise 1985’te imzalanan Plaza Anlaşması ile ABD’nin cari açığının azaltılması tedbirlerine yönelik olarak dünyanın belli başlı para birimleri karşısında doların değerinin sistemli olarak düşürülmesi politikasından kaynaklanıyor.

Doların önemli para birimleri karşısında mevcut durumunu önümüzdeki yıl da koruması muhtemel. Önemli rakiplerinin durumu bu düşünceyi güçlendiriyor. Avrupa Merkez Bankası ECB’nin 2.73 trilyon euroya yükselen bilançosu matematiksel hesapları altüst etmeye başladı. Japonya merkez bankası parasal gevşeme politikasını geçen yıl 3 kez arttırdı. İngiltere merkez bankası ise 275 milyar poundluk gevşeme hedefini şimdilik muhafaza etmekte kararlı.

Tüm bu göstergeler altında söylenebilecek tek bir şey var: ABD dolarının değerinin göz önüne alınmadan verilecek ekonomik kararlar hatalara açık davetiye anlamına gelecektir.

Hiç yorum yok: