Yunanistan'ı kurtarma mücadelesi IMF ve AB liderliğinde devam ediyor. Ülkeye huzur getirmek için halkın milli serveti özelleştirme adı altında satılmaya başlandı bile. Emekli maaşlarından sosyal güvenlik ödemelerine, işçi haklarından ödenen vergilere kadar her şey artık halkın istemediği şekilde uygulanacak. İnsani krizi gidereceğiz diyenlerin nasıl bir insanlık krizi yaratacağını ekonomi tarihi bir kez daha şahit olacak.
"Manyağın biri borcunu ödemiyor diye bizde mi yanalım", "borcunu ödeyenler enayi mi", "teminat alacağız elbette kredi veriyoruz sadaka değil" gibi hassasiyet ve akıl yürütmelerle Yunanistan'da olanları tam olarak anlamadığımız ortada. Borcunu ödeyemeyen birine verilen yeni kredinin karşılığında neyin teminat alındığının hala farkında değiliz. Çünkü eğer olsaydık mutlaka tepki gösterirdik. Yoksa göstermez miydik?.. Ne dersiniz?
Dünya kredi tarihinin en çarpıcı tespitini hiç şüphesiz 1970'lerin başında Fransız antropolog Jean-Claude Galley yapmıştır. Galley araştırmaları sırasında Himalayalar'ın doğusunda bir toplulukla karşılaşır. Zengin sınıf tarafından yönetilen fakir bir sınıfın olduğu bir topluluktur bu. Yüzyıllardır devam eden bir ilişki vardır ve yoksullar daima zenginlere borçlu olarak hayatlarını sürdürmektedirler. Yoksulların ne toprakları ne de paraları vardır. İhtiyaçları için zenginlerden borç alıp sonra da onların işlerini görerek borçlarını ödemektedirler. Fakat tutarlar küçüktür. Yaşamlarını sürdürmek için aldıkları borcu yine çalışarak kolayca ödeyebilmektedirler. Aslında buraya kadar hepimizin yaptığından farklı bir durum yoktur.
Bu toplulukta yoksul sınıf için en önemli harcama düğün harcamasıydı. Bunun için epeyce para gerekiyordu ve mutlaka borç alınmak zorundaydı. Yoksul bir aile kızını evlendirmek istediği zaman düğün harcamalarının finansmanı için zenginlerden borç istiyordu. Zengin sınıftakiler bu kadar yüksek bir borç için teminat talep ediyorlardı ve bu teminat da evlenecek kızın kendisiydi. Yoksul adam kızını evlendirmek zorunda olduğundan, kızını teminat olarak vermeyi kabul ediyordu. Gelin kız düğün gecesinden sonra borç verenin evine gönderiliyor ve adamın cariyesi olarak orada birkaç ay geçiriyordu. Zengin adam ondan bıktıktan sonra yakındaki bir orman kampına gönderiliyor ve babasının borcunu ödemek için orada bir ya da iki yıl fahişe olarak çalışıyordu. Borç ödenip bittikten sonra kocasının yanına dönüyor ve evlilik hayatına başlayabiliyordu.
Bu topluluğun sistemi herkesi şoke edip öfke uyandırmıştır muhtemelen. Ama Galley'in tespitlerinde asıl şoke edip öfke uyandırması gereken şey yaşananlar değildir. Galley, tüm bu yaşananlar için toplum üyelerinin bir adaletsizlik duygusuna kapılmadıklarını görmüştür. Herkes bu durumu gündelik hayatın genel bir kuralı gibi görmektedir. Hatta topluluğun en üst yargı yetkisine sahip Brahma rahipleri bile durumu normal karşılamaktadırlar. İşte bu hikayede asıl şaşırtıcı yer burasıdır: Toplumun duyarsızlığı.
Aslında Yunanistan'ın kurtarma paketi de bu toplulukta kızını evlendirmek için borç alan babanınkinden farklı değil. Teminat olarak koskoca bir halkın geleceğinin verildiğini maalesef kimse umursamıyor. Kreditörler tarafından akılsızca verilen borcun tüm faturası bir halka çıkarılıyor. Üstelik dünyanın ne gelişmiş ülkeleri ne de geri kalanlar bu duruma gereken tepkiyi veriyorlar.
Şu aralar Yunanistan kızını evlendirebilmek için kredi çeken babanın trajedisini yaşıyor ama kimsenin umurunda değil. Umarız kredi çekme sırası bir gün bize gelmez!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder