26 Ekim 2015 Pazartesi

Odtü-Boğaziçi yanılgısı!

Birçoklarına göre ülkemizin en iyi üniversiteleri hiç şüphesiz Odtü ve Boğaziçi. İki üniversite arasındaki rekabet hem öğrenciler hem de iş dünyasında tüm şiddetiyle devam ediyor. Öğrenciler bu iki okula girebilirlerse iş hayatına da yüksekten başlayacakları düşüncesindeler. Neredeyse tüm üniversite sınavı rekabeti bu iki üniversite ekseninde cereyan ediyor. Türkiye'de saygın bir bilim insanı sayılmak ve iş hayatında iyi bir gelecek için bu üniversitelerden mezun olmak öğrenciler için çok önemli. Ne dersiniz, sizce de öyle değil mi?

Bu iki üniversitenin bilimsel yeterliliğinden önce ülkemiz üniversitelerinin bilimsel yeterliliğini anlamaya çalışalım. Bunun için en önemli iki kriter akademik personel sayısı ve bu akademik personelin bilime yaptıkları katkıyı gösteren makale sayısıdır. Ülkemiz üniversitelerinde 2008 yılında 100 bin kişi seviyelerinde bir akademik kadro vardı ve bu akademik kadronun ürettiği bilimsel makale sayısı 22 bin adetti. Yani her beş akademik personelden sadece bir tanesi bilime katkı yapma zahmetinde bulunmuş. Gerçekten düşündürücü bir durum. Peki şimdi durum nasıl?

2014 yılı itibariyle üniversitelerimizdeki akademik personel sayısı 141 bine yükselmiş görünüyor. Yani personel sayısı son 6 yıldı %40'tan fazla artış göstermiş. Buna karşın yayınlanan makale sayısı sadece 22 bin. Yani yerinde saymış. Her yedi akademik personelden sadece biri bilime katkı yapma inceliğini göstermiş. Bu konuda söyleyecek bir şey bulmak gerçekten çok zor. Rakamlar her şeyi açıklıyor aslında: Türkiye'de bilim de yok, üniversite de... Gelin şimdi de üniversitelerimizin durumuna bakalım.

Tüm dünyadaki üniversiteleri evrensel kriterlere göre sıralayan endekslerin en önemlilerinden biri Shanghai Sıralaması adındaki liste. Önemli bir ödül alan personel sayısı, atıf yapılan personel sayısı, bilimsel yayın sayısı ve bütçe performansı gibi kriterleri puanlayarak her yıl dünyanın en önemli 500 üniversitesini yayınlıyorlar. 2015 yılı sıralamasını geçenlerde yayınladılar. Dünyanın en önemli 500 üniversitesi içinde sadece tek bir Türk üniversitesi var. Listeye 424. sıradan giren İstanbul Üniversitesi. Malezya, Şili, Meksika, Mısır, Suudi Arabistan, Günay Afrika ve İran bile listede bizden daha iyi durumdalar. Gerçekten çok üzücü.

Bu listede ne Odtü var, ne de Boğaziçi. Evrensel kriterler ekseninde yorumladığımızda, bu iki üniversitemiz maalesef bilimsel açıdan iyi üniversiteler değiller. Dünyanın en önemli 500 üniversitesinden biri olamıyorsan muhtemelen belki üniversite bile değilsindir ama neyse...

Peki ama bu üniversitelere olan aşırı talep neden öyleyse? Nedeni oldukça basit. Son yıllarda küresel sermayenin cariyesi olma rolünü iyice pekiştiren ülkemizde yabancı patronun taleplerini anlayıp ona göre hizmet vermek önemli bir zorunluluk oldu. Bu üniversitelerimizin de öteden beri yabancı dille eğitime verdikleri önem ortada. Yerli yöneticilerimiz yabancı patronlarımıza daha iyi hizmet vermek adına patronun dilini bilen insana ihtiyaç duyuyorlar. Bu tür insanları bulabilecekleri en iyi adres Odtü ve Boğaziçi. O nedenle de en iyi üniversitelerimiz bunlar kabul ediliyor. İşte tüm mesele bu. (Yabancı dille eğitim veren üniversiteler arttıkça bu okulların mezunlarına olan talebin azaldığı muhtemelen birçoklarının takdiridir.)

Odtü ve Boğaziçi'nin iyi üniversite olması mezunlarının egolarını şişirebilir ama bundan başka bir kullanım alanı yoktur. Bu anlayış, gerçek gidişatın dürüst ve özeleştirel bir şekilde değerlendirilmesini engelleyen bir üstünlük sanrısı yaratmaktan başka bir şeye hizmet etmedi, etmiyor ve muhtemelen gelecekte de etmeyecek.

Yukarıda verdiğimiz rakamları tek cümleyle özetlemek gerekirse; Türkiye'de ne bilim var, ne üniversite; diplomanın tek amacı küresel sermayeye cariyelik!

2 yorum:

Unknown dedi ki...

başka yayınlanan bazı listelerde odtü ve boğazici sıralamaya giriyor diye hatırlıyorum.

ob dedi ki...

Yapılan sınavların metodolojisi de bilimsel değil, ancak yine de sadece çalışkan, ya da sadece zeki olmak da yetmiyor bu üniversitelere girebilmek için, en azından ikisi birden olmalı. Yaratıcılığı, muhakeme yeteneğini, duygusal zekayı sorgulamayan sınavlarla olsa da, öğretilenleri kolay algılayabilen, belli ölçülerde yorumlayabilen öğrencilerin 'en iyi'leri girebiliyor buralara.. Sonrası çöp bile olsa, üzerine yabancı dil ekle (ki çoğu zaten ülkenin (en köklü ve 'iyi' okullarından geldikleri için belli bir çevre ve kültürel donanıma da sahip oluyorlar) bu öğrenciler mezun olunca, ortalamanın epey üzerinde vasıflara sahip oluyorlar.. Keşke bir de iyi eğitim görmüş olsalar..