8 Şubat 2016 Pazartesi

Piyasa sisteminin Aids virüsü: Girişimcilik!

Son yılların en tehlikeli virüsünü yaratmış durumdayız. Girişimcilik adındaki bu virüs okuma yazma bilmeyen ev kadınından üniversiteyi dereceyle bitiren bilgisayar mühendisine kadar herkesin zihnine enjekte edilmiş durumda. Her yerde bir girişimcilik furyasıdır gidiyor. Güya herkes iş sahibi yapılacak. Yaratıcı fikirlerini azimle birleştiren tutkulu insanlar başarıya ulaşarak dünya çapında şöhrete kavuşacak. Devlet kurs veriyor, üniversiteler seminer veriyor, akademisyenler ders veriyor, kurumlar kongre düzenliyor. Tam bir şenlik havası... Girişimciliğin ne olduğu konusundaki cilalı tanımları okuyunca hemen girişimci olasınız geliyor: Düşünceyi paraya dönüştürme becerisi... Yeni fırsatlar yaratabilmek amacıyla üretimin girdilerini örgütleme yeteneği... Yeni bileşimler yaparak mevcut ekonomik düzeni yıkmak... Ve daha birçok parlatılmış laf. Girişimci kimdir derseniz: Özgün fikirli, hedef koyan, kararlı, vizyonel, tutkulu, yılmayan insan. Çok açık söylüyoruz, bunların hepsi palavra. Girişimcilik diye sunulan şey piyasanın en büyük aldatmacası. Kandırılıyorsunuz. Girişimcilik adına yapılanların neredeyse hepsi saçmalık. Neden mi?

Araştırmacı Saras Sarasvathy yukarıda belirtilen özelliklere sahip 45 girişimci üzerinde bir çalışma yapar. Bu başarılı girişimciler özgün fikirli, hedefleri olan, vizyonel, tutkulu ve yılmayan insanlar olarak önemli yerlere gelmiş ve büyük paralar kazanmış kişilerdir. Her biri en az 15 yıllık deneyime sahip ve en az kurdukları bir şirketi halka arz etmişlerdi. Başarılı girişimcinin açık tanımı gibiydiler. Sarasvathy bu kişilere varsayımsal bir iş kurma senaryosu sunarak uzun görüşmeler yaptı. Yüzlerce sayfalık notlar aldı. Ulaştığı sonuçları başka şirketlerin yöneticileri ile karşılaştırdı. Yine yüzlerce sayfalık raporlar oluşturdu. Tüm verileri inceleyince o güne kadar kimsenin fark edemediği bir gerçeğe ulaştı: Girişimcilik denilen kavramın bir palavra olduğuna.

Nasıl mı?

Girişimcilerin özgün bir fikre sahip olması gerekiyordu. Ama ulaşmak istedikleri noktanın ne olduğu tam bir muammaydı. İlerlerken kullandıkları araçlar da bunu açıkça gösteriyordu.

Girişimcilerin açık hedefleri olmalıydı. Ama hedef koymaya hepsi dudak bükmüştü. Neredeyse hiçbiri bir iş planı oluşturmayı veya pazar araştırması yapmayı istememişti.

Girişimcilerin vizyonel olması gerekiyordu. Ama düşünce yapıları, kafasında bir yemeği canlandıran, sonra da mükemmel malzemeler arayan üst düzey aşçılar gibi değildi. Daha ziyade buzdolabında ne var diye göz atıp ne yemek yapabileceklerine bakan sıradan insanlar gibiydi.

Girişimcilerin tutkulu ve yılmayan insanlar olması gerekiyordu. Ama varış noktasını sürekli değiştiren gevşek insanlardı.

Saras Sarasvathy girişimcilik denen şeyin tam bir aldatmaca olduğunu ortaya çıkaran ilk kişiydi. İşsizliğin, yoksulluğun, çaresizliğin ve hayalperestliğin piyasa sistemi içinde nasıl enjekte edildiğini gösteren ilk kişi... Gerçek girişimcilik nedir derseniz, herhalde filozof Martha Nussbaum'un açıklamaya çalıştığı şeye yakındır: "Bir mücevherden çok bir bitkiye benzer olmaya dayalıdır; çok kırılgan, ama tam da o özel güzelliği kırılganlığından ayrılamaz olan bir şey..."

Özetle söylemek gerekirse girişimcilik diye anlatılan şeylerin tamamı palavradır. Girişimcilik safsatası öyle tehlikeli bir boyuta gelmiştir ki, hayattaki başarısızlığın ilk adımı haline dönüşmüştür. Suçu sisteme değil de size yükleyen sinsi bir araç. Kısaca piyasa sisteminin aids virüsüdür bir bakıma; düşünme yetisi sınırlı maymun benzeri bir canlıdan bulaşan, zevkle bir diğer kişiye aktarılan!

Hiç yorum yok: