10 Nisan 2013 Çarşamba

Psikolojiyi insanlardan uzak tutun!

Kişisel gelişim, koçluk, reklamcılık, sinema filmleri, televizyon show’ları… Abartılı bir psikolojik harekat her alana sıçramış durumda. Kişilerin psikolojileri ile oynanarak yaratılan devasa ticaret pazarı “küresel bir toplumsal dönüşümü” başarmış görünüyor. Artık haberler bile istenen duygusal tepkileri ortaya çıkarmak için ustaca kurgulanıyor. Psikolojinin belki de en çarpık taraflarını gördüğümüz yerler ise realite show’lar. Bunların başında da Biri Bizi Gözetliyor ve Survivor geliyor. Biri Bizi Gözetliyor zaman içinde popülaritesini kaybederken Survivor şu aralar hala oldukça revaçta. Peki ama Survivor veya onun gibi programlar ne tür bir psikolojik değişim yaratıyor?

Biri Bizi Gözetliyor ve Survivor gibi “deney-show” karışımı programları hayatımıza sokan kişi hiç şüphesiz Philip Zimbardo. Stanford Üniversitesinde halen psikoloji profesörü olarak çalışan Zimbardo’nun 1971 yılında, okulun küçük bir odasında yaptığı “Hapishane Deneyi” bugünkü realite show’ların çıkış noktasını temsil ediyor. Zimbardo’nun o gün yaptığı deney oldukça basitti ama ortaya çıkan sonuçlar uygarlığın akışını değiştirecek bilgiler içeriyordu. Bir grup öğrencinin katıldığı oyun-deneyde kişilere mahkum ve gardiyan rolü verilir ve oyun boyunca davranışları izlenir. Her biri normal kişilik özelliklerine sahip olan bu kişiler kısa bir süre içinde kendilerini rollerine kaptırarak öngörülemez bir kişilik dönüşümüne girerler. Gardiyan rolü oynayanlar birer caniye dönüşürken mahkumlar travmatik bir şekle bürünür. Artan şiddet nedeniyle deney 6.gün durdurulmak zorunda kalınır. Deney sonunda eski arkadaşlar neredeyse birbirine düşman olmuştur. Zimbardo’nun deney sonunda ulaştığı sonuç şuydu: İyi insanları sınırlı bir alana toplar ve onlara bir oyun oynatırsanız, kişilerin karakterleri olumludan olumsuza doğru değişmeye başlar.

Bu deneyi Tv show’larına aktaran yapımcılar 90’lı yıllarda özel olarak formatladıkları Survivor tarzı programları geliştirdiler. Tropikal ve fantastik bir adada bir grup insanla baş başa kalmak hayal edilmesi kolay bir seçenek değildir. Gerçekleşme ihtimali imkansıza yakındır. Bu açıdan psikolojik bir şekil vermenin dayatıldığı açıktır. Çünkü kişiler canlandırılması kolay olan şeylerin hayallerini kurarlar. Kişiyi böyle bir adaya düşürecek seçenekler kötü bir olayın ertesinde olabileceği için hayal edilmesi zordur. Bu tasarımın psikologlar tarafından Zimbardo deneyine eklenen bir sahne olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Yarışmanın formatı yakınlık ve iletişim kurmaya zorlar. Fakat burada can alıcı kısım devreye girer. İnsanlar bir yandan hızlı şekilde samimi ilişkiler kurmaya zorlanırken bir yandan da birbirlerine rakip olmaya zorlanırlar. Duyguların bu psikolojik kesişimi ortaya birçok farklı kişilik ve iletişim şekli çıkarır. Katılımcıların profil özellikleri birbirine çok yakın olmakla birlikte ortaya çıkan yeni özellikler oldukça farklıdır. Katılan kişilerin yüzeysel bir bakış açısıyla bile şöhret açlığı çeken kişiler olduğu rahatça anlaşılabilir. Bu kişilerin seçilme amacı, kendilerinin düşündüğü gibi karakterlerinin ne kadar mükemmel olduğunu herkese göstermek değildir. Yapımcıların Zimbardo deneyinden de çok iyi bildikleri gibi, kişiliklerindeki kusurları ortaya çıkarmaktır. Şöhret peşindeki “denekler” başlangıçta buna pek önem vermeseler de tüm dünyadaki örnekler incelendiğinde şöhretini arttırabilen pek çıkmamıştır.

Nasıl bir stratejinin oyunu kazanacağı üzerine yapılan araştırmalar ise genellikle bir sonuç vermemiştir. Ağaç altında oturup düşünen, diğerlerini izleyip hareketlerini yorumlayan bilge kişilerin maalesef yarışmayı kazanma şansları yoktur. Düşüncenin eylemle birleşmiş hali olan aksiyona prim veren mizansen, düşünmenin gücünü önemsiz göstererek kişileri eylemsel bir hayata yönlendirir. Bu, uygarlık tarihinin kuruluş ilkelerinin nasıl değiştirilmeye çalışıldığının bir göstergesi olarak algılanmalıdır.

Kazanma üzerine hangi teorinin başarılı olacağının önceden kestirilmesi imkansızdır. Eski bir Survivor katılımcısı Harvard Hukuk Fakültesi öğrencisi John Cochran, oyunun tüm stratejilerini öğrenmeye aylarını harcamış ve tüm psikolojik tekniklerini öğrenmiştir. Fakat hesaplayamadığı şey bunun diğerleri tarafından nasıl algılanacağı olduğundan “somurtkan” bulunarak oyundan def edilmiştir. Gerçek hayatın, bilimsel düşünen insanları başarısız kılacağını düşünen yeni kuşaklar yaratmak için bu harika bir sahnedir.

Tüm oyun boyunca acımasız davranan karakterlerin beş dakikalık Tv konuşmalarında dünyanın en mütevazi ve iyi niyetli insanı gibi görünmelerinin izleyiciler tarafından desteklenir bulunması, hayatta başarılı olmanın da formülünün böyle sahte bir mütevaziden geçtiği düşüncesini fazlasıyla yaratacaktır.

Yapılan istatistiklerde bayan katılımcıların beğeni tercihlerini yüksek tahsilli kişilerinden yana değil de temel düzey tahsili olanlardan yana kullanması da düşündürücüdür. Gerçek hayatta eğitim seviyesi arttıkça bayanlar tarafından tercih edilme oranı artarken, burada karşılaşılan çelişki psikolojik kodların negatif yönde değiştirilmeye çalışıldığını gösterir.

Seyirciler açısından değerlendirildiğinde, belli bir mizansen dahilinde hareket edildiği anlaşılsa bile, “kendiniz olmanın kaçınılmazlığı” duygusuna yakalanmamak mümkün değildir. Davranış öngörüsü yapmaya istekli ve röntgenci eğilimleri yüksek kişilerin “sersem antropolog” gözüyle değerlendirme yapmaya kendilerine kaptırmaları programın popülaritesinin temel hammaddesidir. Fakat programdaki karakterlerin gönderilmeyle biten “kısa ömürleri”, izleyici sadakatinin uzun dönemde yok olduğunu gösterir. Yapımcılar buna çare olarak eski kazananların katıldığı “All Star” sezonlar yaratsalar da pek etkili olmaz. Zihinsel olarak sürdürülebilir olmayan ve davranışları bir sonraki bölüme taşınamayan karakterler uzun dönemli popülarite kazanmaz.

Zimbardo’nun 40 yıl önce yaptığı ve gördükleri karşısında bir daha tekrar etmemeye karar verdiği hapishane deneyi bugün reality show’ların değirmenine su taşıyan bir işleve bürünmüştür. Dünya halklarının psikolojik kodları ise hızlı bir şekilde değiştirilmektedir. Zimbardo, Survivor’ı sert bir dille eleştirerek insan davranışlarının en kötü yönlerini ve yanlış insani değerleri teşvik ettiğini belirtmektedir. Popülerliğin röntgenci eğilimler tarafından sağlandığını vurgulamaktadır. Survivor’da yarışanların davranışları, sürpriz olmayacak şekilde, olumludan olumsuza doğru bir değişim gösterecektir. Zaten bunun dışında da show’un herhangi bir sürprizi yoktur.

Survivor’da kesin olan tek şey, gücün ve güçsüzlüğün doğası ortaya konularak güce bakışımızın psikolojik kodlarının zaman içinde değiştirildiği gerçeğidir. Peki bu çıkarım ne kadar gerçektir?

Ucla Üniversitesi 1987 ve 1997 yılları arasında, 9-11 yaş arası çocuklar üzerinde bir araştırma yapar. Araştırmada çocuklara 16 insani değer verilerek kendileri için önem sıralarının ne olduğu sorulur. Ünlü olma, bu araştırmada 15. sırada çıkar. Üniversite aynı araştırmayı 2007 yılında yeniden yapar. Sonuç bu kez oldukça farklıdır. Ünlü olmak, 9-11 yaş arası çocukların önem verdiği birinci değer haline gelmiştir. İşte reklamlar, sinema filmleri, sosyal medya ve televizyon show’ları ile bir neslin psikolojik kodları böyle değiştirilmiştir.

Psikolojinin nesi kötü diyen kendini bilmezler mutlaka çıkacaktır. Ama unutulmamalıdır ki, bir toplumda psikolojiyi pozitif anlamda geliştirmek ancak yaşam kalitesini her alanda arttırarak sağlanabilir. Yaptığı deney ile bugünkü psikolojik kodlama çağını yaratan Philip Zimbardo’nun şu sözü tüm soruları fazlasıyla cevaplıyordur sanırız: “Hayatım boyunca psikolojiyi insanlardan uzak tutmaya çalıştım.”

Lütfen ama lütfen (ya da belki yeter ama) psikolojiyi insanlardan uzak tutun!

Hiç yorum yok: