Gençler için hayatlarının en önemli anlarından biri olan üniversite yerleştirmeleri geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Gençler hayatlarının akışını değiştirecek mesleklerini seçerek üniversiteye ilk adımlarını attılar. Heyecanları en üst seviyede olsa da o günleri yaşamış ve şu anda iş hayatında olan insanlar acı bir gerçeğin farkındalar: Üniversitelerimizin birçoğundan mezun olan gençler maalesef okullarını bitirdiklerinde şirketler tarafından tercih edilmeyecekler!
Bu maalesef acı bir gerçek. Üniversitelerimizin hem bilim insanı hem de iş hayatının her kademesi için iş insanı yetiştirme potansiyeli çok düşük. Şirketler birçok üniversite mezununu kendileri için yeterli görmüyor. Hal böyle olunca da ne bilimin ne de iş hayatının gelişmesi diğer ülkeler kadar hızlı olamıyor.
Üniversiteye yerleşme yarışında herkes Ali Yavuz kadar şanslı olamıyor maalesef. Ali, 1940’larda mesleğini seçip okuluna başladığında, bir gün bu ülke için ne kadar önemli bir insan olacağını düşünmemişti elbette.
Derslerde mesleki bilgiler yanında bir insana hayat boyu gerekli olabilecek ziraatçilik, sağlıkçılık, balıkçılık, marangozluk gibi dersler de uygulamalı olarak gösteriliyordu. Derslerin yarısı teknik konular, yarısı uygulamalıydı. Öğrenciler her sene 25 klasik romanı okumak zorundaydılar. En az bir tane müzik aletini çalmayı öğrenmeleri gerekiyordu. Okulun vizyonu öğrencilerin okulu bitirdikten sonra işlerini zorunluluk olarak değil severek yapmaları üzerine kuruluydu.
Ali okulu bitirince köyüne döndü. Yöre halkının fakirliği ve çocukların sağlıksız büyüme koşullarını görünce okulda öğrendiği asıl mesleğini yapmaktan vazgeçti. İnsanların bir öğretmenden daha fazlasına ihtiyacı vardı. Okulda gördüğü derslerden birinde yumurtanın anne sütünden sonra tüm vitaminleri taşıyan tek gıda olduğunu öğrenmişti. Öyleyse kendi köyündeki çocuklar da yumurta yiyebilmeliydiler. Ama köyde birkaç tavuk haricinde tavuk yoktu.
Derhal işe koyuldu. Okulda tavuk yetiştiriciliğini de öğrenmişti Ali. Seçmeli derslerden biriydi bu. Önce köyündeki insanlara nasıl tavuk yetiştireceklerini öğretti. Durmadı. Sonra diğer köylere gitti. Kısa süre içinde tüm yöreye nasıl tavuk yetiştirileceğini ve yumurta elde edeceğini öğretti. Kısa bir süre sonra tüm köylüler tavuk yetiştirerek geçimlerini sağlayabiliyor ve çocuklarına yumurta yedirebiliyordu. Yöre makus talihini yenmişti. Artık insanlar varlıklı, çocuklar sağlıklıydı.
Ali, sadece bir yörenin değil, bir ülkenin kaderini de değiştirmişti. Bugün ülkemiz yumurta üretiminin büyük kısmı Afyon’da onun girişimleriyle kurulan işletmelerde gerçekleşmektedir. Bundan daha önemlisi, ülkemiz yumurta borsasının, onun tavukçuluğu öğrettiği Dinar’ın Başmakçı köyünde olduğudur. Her sabah ülkemiz yumurta fiyatlarını bu adı ve yeri bilinmeyen köy oluşturur. Ali’nin Başmakçı köyü!
Şüphesiz her üniversiteli Ali kadar şanslı olamayacaktır. Çünkü o dünyanın en iyi işletme okulundan mezun olmuştu. Hangi okul olduğunu tahmin edenler mutlaka vardır. Ama bulamayanlar için biz yine de söyleyelim… Bilemedin canım, Harvard değil!.. Köy Enstitüleri!
Gelişmiş ülkelerin çıkarlarına uygun olmadığı için kapatılan Köy Enstitüleri!
Üniversitelerimizin bilimsel ve pratik yönden neden bu kadar başarısız olduğunu merak edenler de sanırız bunun nedenini öğrenmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder