1 Kasım 2014 Cumartesi

Düşen meteoru Teknoloji başlığı altına koyan haber sitesi!

Popüler kültür eleştirmeni Neil Postman'a göre, televizyonculuk tarihinin en önemli programı 20 Kasım 1983'te ABC kanalında gerçekleşti. ABD ile Rusya arasındaki nükleer savaşı anlatan The Day After filmini o gün 100 milyon kişi izlemişti. Bu televizyonculuk tarihinin en yüksek izlenme oranıydı. Ama Postman'a göre o günü önemli kılan şey bu değildi. Filmin ardından ekrana gelen ve nükleer felaket olasılığının tartışıldığı açık oturumdu. Açıkoturuma katılan altı kişi konularında dünyanın en önemli söylem sembolüydüler. Hatta bazıları belki de tüm zamanların. Dış politika uzmanı Henry Kissinger, dönemin Savunma Bakanı Robert McNamara, son yüzyılın en önemli politik aktivistlerinden Elie Wiesel, en önemli astronomlarından Carl Sagan, Yazar William Buckley ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Brent Scowcroft. Açıkoturum, televizyonun salt bir eğlence aracı olmadığı, "sorumlu" ve "ciddi" bir bilgilendirme aracı olduğunun ispatı gibiydi. Herkes bu altı kahramanı dinlemeye başlamıştı; acaba bir nükleer savaş çıkar mıydı?

Entellektüel ağırbaşlılık sahibi bu altı adam, nükleer savaş olasılığı ile ilgili sırayla konuşmaya başladılar. Herkes bir şey söylüyordu ve kimse birbirinin sorusuna yanıt vermekle yükümlü hissetmiyordu. Sanki her biri güzellik yarışmasındaymış gibi sırayla söz alıyor ve sürelerini aşmıyorlardı. Konuşmacıların amacı sorulan sorulara yanıt vermek değilmiş de sanki kendi konumlarıyla ilgili bir etki bırakmakmış gibi konuşuyorlardı. Kissenger, yazdığı kitaplardaki önerileri sıralayarak, izleyicilerden artık Dışişleri Bakanı olmadığına üzülmelerini ister gibiydi. McNamara, önceki gün Almanya'da yediği öğle yemeğinde önerdiği çözümleri sıralıyordu. Wiesel, uydurma meseller ve paradokslar yardımıyla insanlığın trajik durumunu vurguluyordu. C.Sagan, silahların dondurulması yönündeki varsayımlarını gezegen adına konuşan bilim adamı rolünde sıralıyordu. Kısacası, düşünürmüş gibi görünen bu adamlar bir tiyatro sahnesinde oynar gibiydiler: Ciddiyet pozu kesmeler, kimsenin idrak edemediği bir anlam... Programdan çıkan sonuç açıktı. Televizyon, düşünmeyi sağlamak için değil alkış almak içindir. Yani her zaman bir eğlence aracıdır.

Bugün bu gerçeği birçok insan bildiği için haberleri internetteki haber kanallarından almak yoluna gitmektedir. Kısa sürede habere ulaşma, çağın en önemli kişisel gereksinimlerinden biri durumuna geldi. İnternet haber portalları içinde en çok okunanı Hürriyet. Sunulan içeriğin genişliği, haber sayısı, hız ve derinlik gibi nedenler Hürriyet'in okunmasının en önemli sebepleridir diye düşündük ve bunu öğrenmek için araştırmaya başladık. Neden Hürriyet okuyoruz?

Bu sorunun yanıtını bulmak için Hürriyet Gazetesinin internet portalında yer alan haberleri, sunum şekilleri ve haberin niteliği açısından inceledik. Anasayfada her an yer alan 100'ün üstünde görselli haberi, bir ay boyunca günün değişik zamanlarında kontrol ederek ne tür içerik sunduklarını kaydettik. Sınıflandırmada, ana sayfada yer alan görselli haberleri kullanırken reklamları sınıflandırmaya katmadık. Sunulan içerikleri beş konu başlığı altında sınıflandırdık ve her bir konu başlığında bir ay boyunca kaç haber verildiğine baktık. Politikadan dünya haberlerine, bilimden ekonomiye kadar olan geniş alanı "Haberler" olarak kaydettik. Haberlerin dışında dört farklı konu başlığı daha ana sayfada hakim durumdaydı. Bunlar Eğlence, Şiddet, Cinsellik ve Spor içerikli haberlerdi. İşte bu beş kritere göre, Hürriyet Gazetesinin internet haber portalında bir ay içinde gözlemlediğimiz yaklaşık 4.000 haberin, sunum şekilleri ve içeriklerine göre dağılımları şu şekildeydi:

Eğlence; %57
Cinsellik; %14
Spor; %8
Şiddet; %5
Haberler; %16

Görüldüğü gibi bir ay boyunca yayınlanan haberlerin %57'si eğlence konularında veya olayların eğlenceli yönleriyle ilgili. Cinselliği çağrıştırıcı haberler ise toplam haberlerin %14'ünü oluşturuyor. Spor %8'ini ve şiddet içeren haberlerse %5'ini oluşturuyor. Politika, günlük gelişmeler, dünyadan olaylar, ekonomi, bilim ve diğer toplumsal konularda verilen haberler ise anasayfadaki haberlerin sadece %16'sını oluşturuyor. Bu haberleri de anasayfadaki kışkırtıcı görseller arasından bulmak için herhalde insanın biraz bilgisayar mühendisi olması gerekiyor. Yazık!

Neil Postman'ın televizyonun bir eğlence aracından başka bir şey olmadığını öne süren düşünceleri sanıyoruz pek de hata içermiyor. Fakat gelişen iletişim teknolojileri ile birlikte bu eğlence dünyasına her an yeni enstrümanlar katılıyor. Şu sıralar internetten yayın yapan haber portallarında olduğu gibi. Neredeyse haberlerin tamamı eğlence öğeleri içeriyor. Trajediler, savaşlar ve büyük yıkımlar, ya şiddet ya da eğlence boyutlarıyla sunuluyor. Haberin kendisine ya da o konuda bir uzman düşüncesine hiç yer verilmiyor. Gerçekten çok vahim...

Bu haberlerin çoğu yaşamımız üzerinde hiçbir etki yapmadığı gibi, üzerinde konuşulacak yanları da yoktur. Hiçbir anlamlı eyleme yönlendirmeleri mümkün değildir. Yaptıkları tek şey zamanı ve dikkati bölmektir. Haberler, ya heyecanla dikkat çekilen ya da süratle unutulacak sloganlar biçimine büründürülmüştür. Haberlerin dilinde hiçbir süreklilik izi yoktur. Her haber kendi bağlamında tek başına bir haberdir. Habere anlam yüklemek, eğer başarabilirse, okuyucunun kendisine aittir; haberi yayınlayanın hiç sorumluluğu yok gibidir. Bu haberler bilgi, düşünme ve katarsis değil sadece bir eğlenme çerçevesi sunarlar. Kısacası internet haberciliği sahte bağlam, ilgisizlik, tutarsızlık ve acizliğin sultasında bulunan bir kültürden bize sunulan bir eğlence mabedinden başka bir şey değildir.

Şurası açık ki, Türkiye'de hiçbir komedyen Hürriyet haber portalı kadar eğlendiremez. Sadece haberlerin %57'sinin eğlence bağlamında sunulması değil... Siz hiç Rusya'ya düşen meteoru teknoloji başlığı altına koyan haber sitesi gördünüz mü?

Hiç yorum yok: