İş dünyası şu "liderlik" denilen kavramdan çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir herhalde. Şirketlerin eğitim departmanları çalışanlarına nasıl lider olunacağını öğretmek için ders üstüne ders veriyor. Satış görevlisinden gişe görevlisine, operasyon elamanından sigorta elemanına kadar herkese eğitimlerle liderlik aşılanıyor. İyi bir liderin nasıl olması gerektiği harf harf öğretiliyor. Bu kadar lideri nerede istihdam edeceğiz diye düşünen yok muhtemelen.
Bu eğitimlerde lider kavramına somut bir tanım getirilemiyor. Nitelik standartları sıralanarak tanımlamalar yapılıyor. Vizyonlu, tutarlı, sebatkar, risk alabilen, uzağı görebilen gibi ilk çağ savaşçısından modern erdemli insana kadar ulaşılan tüm insani değerler yüceltilerek sıralanıyor. Hayatı boyunca satış görevlisi kalacağının bile farkında olmayan genç çalışanımız ise hayallere dalıp gidiyor. Derken yönetici ile liderin farkı anlatılıyor. Biri işi doğru yaptığı için aşağılanırken, öteki doğru işi yaptığı için göklere çıkarılıyor. Aslında bir bütünün parçalarının postmodern bir retorikle nasıl yapısöküme uğratıldığı gözden kaçırılıyor. Burada bir nokta koyalım. Amacımız liderlik eğitimi denilen saçmalıkların yüzeyselliğini, komikliğini ve gerçekdışılığını ortaya çıkarmak değil. Üzerinde durmak istediğimiz konu, bu eğitimleri alarak geleceğin lideri olacağını sananların nasıl bir düşünce hatası içinde olduklarını ortaya koymak. Daha açık söylersek, dinlediği birkaç hikaye ve süslü söz ile kendini Bill Gates sananın hatası.
Finans sektörü birçok parlak gence istihdam olanağı sağlıyor. Hepsi yüksek tahsilli olunca liderlik eğitimleri de artıyor. Çünkü her gün sayıları artan finans kuruluşlarına lider gerek. Öyleyse herkes eğitime! Hayatı boyunca sigorta satacak kişiden, telefona bakacak kişiye kadar herkes!
Eğer liderliği öğrendiyseniz şimdi sıra size liderlik edeceğiniz bir şirket bulmaya geldi. Büyük bankalarımızdan birini yöneteceğinize kanaat getirdik. En fazla personeli olan bankalardan üçünü size uygun bulduk. Kendilerini tanımladıkları kısımlarda, başarılı çalışanlarını ne kadar hızlı yükselttiklerine hayran kaldık. Bu bankaların CEO'larının ne kadar sürede bir değiştiğini öğrenirsek size uygun bir pozisyonun ne zaman açılacağını buluruz diye düşündük. Fakat gördüğümüz şeyden dehşete kapıldık. Adını vermeyeceğimiz bu üç bankanın CEO'ları ortalama olarak 12 yıldır görevlerinin başındaydı. Yani şirketlerini tam 12 yıldır yönetiyorlardı ve yaşlarına bakıldığı zaman muhtemelen bir 12 yıl daha yönetecek yaştaydılar. Öyleyse bu şirketlerde lider olmanız pek mümkün gözükmüyor. Peki ama size uygun bir liderlik işini nasıl bulacağız? Bunca yıldır lider olmak için eğitim alıyorsunuz; ne zaman lider olacaksınız öyleyse?
Cevabı öğrenmek istiyorsanız hemen söyleyelim: Hiçbir zaman!
20 yüzyılın başlarında, Alman sosyolog Robert Michels eşitlik, işbölümü, uzmanlaşma gibi kavramlar üzerinden kendisini tanımlayan kurumsal yapıları ve liderlik sistemlerini inceliyordu. Bir şey dikkatini çekmişti. Bu kurumların hepsinde ortak bir davranış şekli vardı. Bu yapılar içinde iletişimi sağlayan, karar ve denetim mekanizmalarını işleten kişilerin kendilerini olduklarından daha yetkin, temsil ettiklerinden daha seçkin ve feda edilemez görüyorlardı. Bu kişiler kurumlar içinde hakim bir elit zümre yaratmışlardı. Yönetim tarzları ise belirli bir grubun ülke yönettiği oligarşiden farklı değildi. Robert Michels o gün insanlık tarihinin en önemli ve aşılamaz teorilerinden birini ortaya koyar: Oligarşinin Tunç Yasası.
İster bir şirket, isterse bir briç kulübü olsun, liderlik pozisyonuna tırmanabilen daima küçük bir azınlık olacaktır. Geri kalanlar mevki ve rütbe bakımından daima takipçi konumunda kalacaklardır. Ortam ne olursa olsun, az sayıda kişi "oligarşik" liderler haline gelecek, diğerleri de onları takip edecektir. Liderler daha fazla para kazanırken kontrol güçlerini de ellerinde tutacaklardır.
İşte tüm hikaye bu kadar basittir. Liderlik eğitimi diye sunulanlar Oligarşinin Tunç Yasasını gizlemekten başka bir şeye hizmet etmez. Genç satış görevlisinin payına da liderlik eğitimi denilen kukla tiyatrosunu izlemek düşer. Her şirketin kendi "yuvarlak masa şövalyesi" olduğu gözden kaçırılır. Kişiler adil yönetimle liderlik koltuğuna otursalar da, kendi konumlarını sağlamlaştırdıktan sonra demokratik değerlerden ödün verdikleri dikkate alınmaz. Yani kısaca liderlik tunçtan bir yasadır ve daima oligarşiye tabidir.
Liderlik denilen kukla tiyatrosuna hizmet eden büyük bir sektörün oluştuğu da gözden kaçırılmasın lütfen. Liderin tanımında bile uzlaşılamamıştır oysa. Neyse...
Lider sıfatını belki de en çok hakeden çalışan grubu olan esnafların şu klişesi (palavrası) liderin tanımını fazlasıyla ortaya koyuyor herhalde: "Maaşlı bir iş bulsam valla gidecem!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder