Yönetim şeklimizin değiştiği görüşü son dönemlerin popüler gündemlerinden. Birçok uzman tarafından da dile getiriliyor. Ama değişimin ne yönde olduğu konusu hala belirsiz. Değişen yönetim şeklimizin ne olduğu henüz tam olarak ortaya konulmuş değil. Herkesin anladığı bir şeyler var elbette ama değişen gerçekte ne?
Yönetim, düşünme ile başlayan bir aktivite olduğuna göre yönetim sistemindeki değişimin ne olduğunu anlamak için bakmamız gereken ilk yer hiç şüphesiz düşünce şeklidir. Düşünce şeklindeki değişimi anladığımız an yönetim şeklindeki değişimi de büyük ölçüde anlamış oluruz. Öyleyse gelin hep beraber ülkeyi yönetenlerin (ve hatta halkın) düşünce şeklini evrensel ölçütler doğrultusunda anlamaya çalışalım.
Değişen yönetim şeklinin 5 özelliği:
1- İnanç odaklı düşünme şekli
Küresel bir ankette katılımcılara şu soru yöneltilmiş: Gerçekten şeytan diye bir şey var mı? Bu soruya Malta'da %85 oranında evet yanıtı verilirken Letonya'da %9 oranında evet denmiş. Cevabın bu kadar farklı olmasının nedeni açıktı. Maltalılar dindar insanlarken Letonyalılar ateistti. Fakat araştırmacıların kafasını karıştıran başka bir şey vardı. Bu kadar basit bir soruya verilen yanıtlar nasıl bu kadar farklı olabiliyordu? Çünkü şeytanın varlığı gerçeklere dayandırılamayacak kadar uhrevi bir konuydu ve soru şeytana inanıyor musunuz şeklinde sorulmamıştı. Yani aslında verilmesi gereken yanıt her iki ülkede de (ortalama zeka insanlar için) %100 oranında "Bilmiyorum" olmalıydı. Ama maalesef soruyu her iki ülke vatandaşı da inandıkları şekilde algılamıştı.
İşte, inançlar düşünce şekline hakim olduğunda gerçekler anlamını yitirir. Tıpkı 11 Eylül sonrasındaki şu anket sonucundan geriye kalanlar gibi: 11 Eylül'ü Arap grupların yaptığı sizce doğru mu? Amerikalılar, %95 doğru; Endonezyalılar, %20 doğru.
Özetle, inanç odaklı düşünce sistemimiz vatandaştan yöneticiye güçlenmiştir.
2- Hata girişimciliği
Bugün Nobel Ekonomi Ödülüne aday gösterilmesi gereken ilk kişi D.Acemoğlu değil Edward Glaeser'dir bize göre. Hata Girişimcisi (entrepreneurs of error) deyimi son derece çarpıcı bir tanımlamadır. Glaeser'e göre bugün dünyadaki tüm önemli sorular (terörden ırkçılığa, dinden ayrımcılığa kadar) yanlış inançların ipe dizilmesiyle oluşturulmuştur. Amerikanın ne yaptığı ile ne olduğu arasında hiçbir bağlantı yoktur ama insanlar olduğuna inandırılmışlardır. Çünkü yöneticiler insanları öyle olduğuna inandırırlar. Politikacılar, aile, dini liderler ve basın Glaeser'in Hata Girişimciliği dediği inanca yönelik bilgi yayma kurumunun en güçlü merkezleridir. Bu merkezler, gerçeğin dağıtımıyla ilgilenmeleri gerekirken hatanın dağıtımını yapmaktadırlar.
İşte, ülkemizde aileden dini liderlere, politikacılardan medyaya değişen şey hata girişimciliğinin artmasıdır. Sosyal medyayla birlikte hemen herkes hata girişimcisi.
3- Bildiğinden daha fazlasını bilme
Son yılların en etkileyici devlet yönetimi çalışmalarından biri hiç şüphesiz Pennsylvania Üniversitesinden P.Tetlock'un araştırmasıdır. Ülke yönetimine odaklanan Tetlock, kamu yöneticileri, siyaset bilimciler, ulusal güvenlik uzmanları ve iktisatçılardan oluşan yaklaşık 300 uzmanın son yirmi yılda yaptıkları binlerce öngörüyü inceledi. Örneğin önümüzdeki 5 yıl içinde Suriye'de rejim değişecek mi ya da İtalya'da çoğunluk partisi gelecek seçimleri kazanabilecek mi gibi yüzlerce soru üzerinde uzmanların yaptığı tahminlere baktı ve tahminlerin ne ölçüde gerçekleştiklerini saptadı. Öngörüler büyük ölçüde başarısızdı. Ama Tetlock'u şaşırtan asıl şey bu değildi. Uzmanlarla yaptığı görüşmelerde son derece kaygı verici başka bir şey buldu: %96'sı doktora derecesine sahip olan uzmanlar bildiklerinden daha fazlasını bildiklerine inanıyorlardı.
İşte, bugün ülkemizdeki uzmanların da temel sorunu budur: Doğru olduğunu bilmedikleri bir konuda bile savundukları düşüncenin doğru olduğu hususunda sarsılmaz bir inanca sahip olmak.
4- Ultracrepidarianism
Telaffuzu zor bu sözcük hakkında internet üzerinde bir araştırma yaptığımızda, bir popüler sözlük yazarı haricinde kullananını görmedik. Dogmatizmin özel bir yan dalı kabul edebileceğimiz bu sözcüğün anlamı, ülkenin yönetim değişikliğinin de temelini oluşturuyor.
Sözcüğün türetildiği hikaye kısaca şöyle: Antik Yunanlı ressam Apelles, tablosunu eleştiren ayakkabıcıya şöyle der: Ayakkabıcı, sandaletten yukarı çıkma! Yani aslında demek istediği şudur: İnsanlar sadece bilgi sahibi oldukları konuda yorum ya da sistematik eleştiri yapabilirler; her konuda değil.
En sade vatandaştan en tepedeki yöneticiye kadar değişen yönetim şeklimizin temelini bu sözcüğün oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendi bilgi ve uzmanlık alanı dışındaki konularda fikir ve tavsiye verme alışkanlığı patolojik bir durum almış. Ultracrepidarianism artık yeni yönetim şeklimiz.
5- Ahlaki pusula
Herkes, vicdanı ile oluşturduğu bir ahlak anlayışına sahiptir. Bu oldukça doğal bir durumdur. Bazılarında daha güçlü bazılarında ise daha zayıf olabilir. Doğru ile yanlışın arasındaki farkı algılamayanımız yoktur herhalde. Ama iş problem çözmeye geldiğinde ya da ülke yönetmeye, yapmanız gereken ilk şey ahlaki pusulayı bir kenara koymaktır. Neden mi?
Mesela kürtaj konusuna mı eğiliyorsunuz; belli bir konunun ahlaki doğruluğu ya da yanlışlığı üzerine takılıp kalırsanız, konunun esasını kaçırırsınız. Ahlaki pusulanız, öyle olmadığı halde tüm cevapların açık seçik ortada olduğuna, doğru ve yanlış arasında net bir çizgi bulunduğuna ve en kötüsü de bu konu hakkında bilinmesi gereken her şeyi bildiğinize sizi inandırır. Siz de doğal olarak daha fazlasını öğrenmek için çaba sarf etmezsiniz.
Gemiciler de yıllarca pusulaya güvendiler. Ama kemerlerindeki metal tokanın pusulayı bozduğunu yüzyıllar sonra fark ettiler. Bakalım biz ne zaman fark edeceğiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder