Global finansal krizle birlikte ev çöplüğüne dönen dünya, bir zamanların zenginlik sembolü sayılan ev sahibi olma idealini yavaş yavaş rafa kaldırıyor.
Ev sahibi olmak elbette ki zenginliğe götüren yol değil. Ama sürekli düşük fiyatlardan ev alarak yüksek fiyatlardan satma çabası, şüphesiz gerçek bir zengin olma yöntemiydi. Ta ki bugünkü krizin başladığı günlere kadar.
Son yıllarda bankalar mortgage kredilerini genişleterek insanları, en önemli varlıklardan biri olduğunu düşündükleri evlere yatırım yapmaya sevkettiler. Fiyatlar yükseldikçe ve faizler düştükçe eve olan talep ve paralelinde ev üretimi yüksek bir hızda artmaya başladı. Ama bu yapay zenginlik patlayan krizle büyük bir hüsrana dönüştü. Düşen ev fiyatları ve yükselen faizler görmezden gelinen şu gerçeği bir kere daha ortaya çıkardı: “Bir ev ancak borcu ödendiği sürece varlığa dönüşür.”
Ev spekülatörlüğü gerçekten karlı bir işti. Ama bu cazibesini sonsuza değin sürdürmesi mümkün değildi. Çünkü son zamanlarda Ponzi şemasını andıran bir yapıya bürünmüştü. Herkes bu sistemle zengin olacağını düşünüyordu. Dayatılan paradigma şuydu: “Ev fiyatları tarihin hiçbir döneminde düşüş göstermedi!.. Her on yılda iki katına çıktı!..” Maalesef düşünüldüğü gibi olmadı bu kez. Bahçıvanınızın da ev alıp satmaya başladığını gördüğünüzde artık balonun patlayacağını anlamışsınızdır herhalde.
İnsanlar evleri hisse senedi gibi görmeye başlamışlardı. Düşük fiyattan alıp en yüksek fiyattan satabilecekleri ve piyasasının daima likit olduğunu düşündükleri bir borsa olarak algılıyorlardı. Ama evler hisse senedi değil, içinde yaşanan yerlerdi sadece. Aksi halde pozisyonunuzun bir kısmını kapatabilirdiniz. Yani oturma odanızı satar ya da ikinci bir mutfakla takas edebilirdiniz. Hatta yatak odanızı açığa bile satabilirdiniz. Maalesef evin hisse senedi olmadığı acı bir şekilde anlaşıldı.
Fiyatlar belli bir denge noktasında kaldığı sürece ev sahibi olmanın sağladığı tek bir avantaj vardır. O da kira vb. harcamaların kontrol altında tutulabiliyor olmasının getirdiği harcama fazlası. Evin kredi ile alınıp alınmadığına bakılmaksızın, uzun vadede –mesela 15 yıl, ev sahibi olmanın maliyeti kiranın maliyetinden daha düşüktür. Yani krediyle ev alıp sonra da onu kiraya vermek her halükarda karlı bir alışveriştir. Kredi taksitlerini ödeyebildiğiniz sürece tabi.
Burada eski bir soruyu biraz değiştirerek sorarsak ne demek istediğimiz daha açık anlaşılacaktır. Eğer birinden bir milyon borç alırsanız bu sizi milyoner yapar mı?
Ne çalışmak, ne de ev alıp satmak. Hiçbiri zengin yapmaya yetmiyor artık. Bugünkü kaotik ortamda zenginliğe götüren tek yol, global finansal casino’nun bir yerlerinde kumar oynamak. Seçtiğiniz bir hisse senedinde bolca açığa satış yapabilirsiniz mesela.
Yerel bilgeliği global casino’ya tercih edenler ise tekrar bahçıvanlığa geri dönmek zorunda. Ya da hala biraz girişim arzuları kaldıysa Çin yemekleri yapan bir restoran açabilirler.
Ev sahibi olmak elbette ki zenginliğe götüren yol değil. Ama sürekli düşük fiyatlardan ev alarak yüksek fiyatlardan satma çabası, şüphesiz gerçek bir zengin olma yöntemiydi. Ta ki bugünkü krizin başladığı günlere kadar.
Son yıllarda bankalar mortgage kredilerini genişleterek insanları, en önemli varlıklardan biri olduğunu düşündükleri evlere yatırım yapmaya sevkettiler. Fiyatlar yükseldikçe ve faizler düştükçe eve olan talep ve paralelinde ev üretimi yüksek bir hızda artmaya başladı. Ama bu yapay zenginlik patlayan krizle büyük bir hüsrana dönüştü. Düşen ev fiyatları ve yükselen faizler görmezden gelinen şu gerçeği bir kere daha ortaya çıkardı: “Bir ev ancak borcu ödendiği sürece varlığa dönüşür.”
Ev spekülatörlüğü gerçekten karlı bir işti. Ama bu cazibesini sonsuza değin sürdürmesi mümkün değildi. Çünkü son zamanlarda Ponzi şemasını andıran bir yapıya bürünmüştü. Herkes bu sistemle zengin olacağını düşünüyordu. Dayatılan paradigma şuydu: “Ev fiyatları tarihin hiçbir döneminde düşüş göstermedi!.. Her on yılda iki katına çıktı!..” Maalesef düşünüldüğü gibi olmadı bu kez. Bahçıvanınızın da ev alıp satmaya başladığını gördüğünüzde artık balonun patlayacağını anlamışsınızdır herhalde.
İnsanlar evleri hisse senedi gibi görmeye başlamışlardı. Düşük fiyattan alıp en yüksek fiyattan satabilecekleri ve piyasasının daima likit olduğunu düşündükleri bir borsa olarak algılıyorlardı. Ama evler hisse senedi değil, içinde yaşanan yerlerdi sadece. Aksi halde pozisyonunuzun bir kısmını kapatabilirdiniz. Yani oturma odanızı satar ya da ikinci bir mutfakla takas edebilirdiniz. Hatta yatak odanızı açığa bile satabilirdiniz. Maalesef evin hisse senedi olmadığı acı bir şekilde anlaşıldı.
Fiyatlar belli bir denge noktasında kaldığı sürece ev sahibi olmanın sağladığı tek bir avantaj vardır. O da kira vb. harcamaların kontrol altında tutulabiliyor olmasının getirdiği harcama fazlası. Evin kredi ile alınıp alınmadığına bakılmaksızın, uzun vadede –mesela 15 yıl, ev sahibi olmanın maliyeti kiranın maliyetinden daha düşüktür. Yani krediyle ev alıp sonra da onu kiraya vermek her halükarda karlı bir alışveriştir. Kredi taksitlerini ödeyebildiğiniz sürece tabi.
Burada eski bir soruyu biraz değiştirerek sorarsak ne demek istediğimiz daha açık anlaşılacaktır. Eğer birinden bir milyon borç alırsanız bu sizi milyoner yapar mı?
Ne çalışmak, ne de ev alıp satmak. Hiçbiri zengin yapmaya yetmiyor artık. Bugünkü kaotik ortamda zenginliğe götüren tek yol, global finansal casino’nun bir yerlerinde kumar oynamak. Seçtiğiniz bir hisse senedinde bolca açığa satış yapabilirsiniz mesela.
Yerel bilgeliği global casino’ya tercih edenler ise tekrar bahçıvanlığa geri dönmek zorunda. Ya da hala biraz girişim arzuları kaldıysa Çin yemekleri yapan bir restoran açabilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder