16 Haziran 2012 Cumartesi

Sizce Jonathan Lebed dahi mi, suçlu mu?

Finansal piyasaların giderek daha fazla tahmin entellektüelizmine bağlı hareket etmesi, tahminlere ve tahmin yapanlara karşı duyulan iyimserliği arttırıyor. Artık ne zaman sosyal medyaya baksak herkesin bir tahmini olduğunu görüyoruz. “Dolar/Euro paritesi artışa geçecek!.. Altın fiyatları her an düşebilir!.. Borsalar gerileyecek!.. Petrol fiyatları düşüyor!..” gibi birçok tahmin ne yana baksak karşımıza çıkar oldu. Çoğu zaman tahmin yapıp bizi yönlendirmeye çalışanları tanımasak bile bu tür mesajlara iyimserlikle bakabiliyoruz. Bu insanoğlunun yadırganmayacak bir davranış şeklidir aslında. Peki bu yatırım kararları ne kadar güvenilirdir?

Mesleği tahmin yapmak olanlar yanında tahmin yapmayı amatör bir profesyonellikle gerçekleştirenler, gerçekten amatörler veya kendi psikolojilerini tatmin etmek isteyenlerin finansal tahminleri artık hayatımızın her anına girmiş durumda. Bu enformasyon yağmuru altında yatırım kararlarını alırken yanı başımızda “dolar yükselecek” veya “altın düşecek” diye fısıldayan ses ne kadar güvenilirdir sizce?

Jonathan Lebed’in hikayesini dünya 25 Şubat 2001 tarihinde New York Times gazetesinden öğrendi. Okuyanlar şaşkına dönerken; ABD sermaye piyasası kurulu SEC gibi Lebed’in sıradan bir dolandırıcı ve suçlu olduğunu düşünenler ile Yalancı’nın Pokeri adlı kitabın yazarı Michael Lewis gibi piyasa dâhisi olduğunu düşünenler uzun süre karşı karşıya geldiler. Lebed’in hikayesi insanların yatırım kararlarını verirken kendilerine sunulan ekonomik tahminlerin arkasındaki önemli bir sis perdesini kaldırması açısından emsalsiz bir ders sunmaktadır.

SEC, Jonathan Lebed’i 2000’li yılların başında ikince kez mahkemeye verir. Lebed’in bu kez işlediği suç “pompala ve boşalt” (pump and dump) adı verilen yaygın bir hisse senedi manipülasyonudur. Pompala ve boşalt operasyonunda işlemler kısaca şöyle yapılır. Yatırımcı, işlem hacmi çok düşük olan hisse senetlerinden satın alır. Aldıktan hemen sonra kişisel imkanlarını kullanarak hisse senedinin reklamını yapar. Bu reklamlardan etkilenen diğer yatırımcılar hisse senedinden alırlar. Böylelikle hisse senedinin fiyatı yükselişe geçer. Bu aşamada hisse senedini daha düşük fiyattan alıp reklamını yapan yatırımcı, yükselen fiyatlardan elindeki hisse senetlerini satar. Böylece aradaki fiyat farkından kar elde eder. Diğer yatırımcılar ise bu suni artışın uzun sürmemesinden ötürü kayba uğrarlar. İşte SEC, bu işlemi gerçekleştiren Jonathan Lebed’i karaborsa yapmaktan suçlamaktaydı.

Lebed işlemleri şöyle yapıyordu. Önce hisse senedinden büyük miktarda satın alıyordu. Daha sonra Yahoo-Finans forumlarında ya da chat odalarında çok sayıda eposta ile şirketin reklamını yapıyordu. Genellikle “Tüm zamanların en ucuz hisse senedi!” gibi bir başlık altında hisse senedinin fiyatının çok yakın zamanda patlayacağını söylüyordu. Ardından da şöyle bir açıklama yapıyordu: “Şirketin bu yıl için satış tahmini en olumsuz şartlarda bile 50 milyon dolar civarında gerçekleşecek. Bu sektörde ortalama bir şirket 4,50 fiyat-kazanç oranıyla işlem görüyor. Bu şartlar altında şirketin hisse senetlerinin 50 dolara yükselmesi kesin gibi. Fakat en kötü senaryoda bile hisse senetlerinin kısa vadede 30 dolara yükselmesi an meselesi.”

İşte bu epostalardan etkilenen okuyucular hisse senedine hücum ederler. SEC kayıtlarına göre bu hisse senetlerinde kaos yaşanır. İşlem hacmi normal bir günde 60.000 adedi geçmeyen hisse senetleri 1 milyon adedin üzerinde işlem görür. Bu kaosun sonucunda Lebed hisse senetlerini almasından 1 gün bile geçmeden satarak büyük bir kar elde eder.

Lebed bu işlemi 11 kez yapmıştır ve toplamda 800.000 dolar kazanmıştır. Mahkeme sonrası suçlu bulunarak kazandığı paranın bir kısmı elinden alınmıştır. Şimdi buraya kadar anlatılanlardan bu hikayenin ne özelliği var diye düşünenler olacaktır. Çünkü piyasalarda bu tip olayların olması oldukça sıradanlaşan bir durumdur. Jonathan Lebed’in hikayesindeki en önemli ayrıntıyı en sona bırakarak şu ana kadar üzerinde durmadığımız farklı bir açıya yönelelim. Peki zararla sonuçlanan bu tip kandırmacalara insanlar tekrar tekrar nasıl inanıyor?

Lebed savunmasında “manipülasyon olmazsa borsa da olmaz” diyordu. İnsanların çoğu bu argüman karşısında ne yönde düşünmeleri gerektiğini bilemez. Ama insanları bu hataya düşüren bu argümanın gerçekliği üzerine atfettikleri teyit değildir. Hem Lebed, hem de tuzağına düşünler aynı düşünce şekline sahiptiler: “Kazanmak için inanmak gerek!”

Kazanmaya istekli ama piyasalar hakkında fazla bilgisi olmayan duygusal kişiler bu hataya düşmüşlerdi. Çünkü piyasaya geç girenler bu tür epostaları okudukları zaman erken girenlerin çok para kazandıklarını düşünürler. Öyleyse acele etmeleri gerekiyor ki onları yakalayabilsinler. Böylece Lebed’in epostasına inanarak alım kararlarını verirler.

Gelelim Jonathan Lebed’in hikayesindeki yukarıda bahsettiğimiz en çarpıcı yöne. İyi niyetli ve naif yatırımcılar, okudukları yatırım önerisinin arkasında kim olduğunu çoğu zaman bilemezler. Tıpkı Lebed’in kim olduğunu bilmedikleri gibi. Lebed, tüm bu işlemleri yapıp 800.000 dolar karı elde ederken sadece 13 yaşındaydı. Mahkemeye çağrıldığında ise sadece 14.

İki soru ile bitirelim. Acaba Lebed’in tuzağına düşenlerin hangisi hayatının o anına kadar 13 yaşındaki bir çocuğun tavsiyesini dinlemiştir? Sizce Lebed dahi mi, suçlu mu?

7 yorum:

Unknown dedi ki...

Dahi...:)

Adsız dedi ki...

Gereksiz

Ali Ruhi dedi ki...

Lebed bak git..

İbrahim Duğral dedi ki...

Behavioral Finance denilen bu işte.. Rasyonel insan da neymiş.. Keyness gelsin de bu işlemi açıklasın kısaca

İbrahim Duğral dedi ki...

Behavioral Finance denilen bu işte.. Rasyonel insan da neymiş.. Keyness gelsin de bu işlemi açıklasın kısaca

KENAN dedi ki...

DAHİ VE SUÇLU

Fatih Arslan dedi ki...

Sadece dahi veya suçlu demek bence haksızlık olur.