Haftanın en önemli ekonomi olayına Danıştay imza attı. Basında "Havva Ananın direniş başarısı" olarak sunulan Danıştay'ın Yeşil Yol Projesini durdurma kararı şüphesiz son günlerin değil son yılların en önemli ekonomik olayı. Ekonomiye uzak olanlar konuyu sadece bir politik ya da ekolojik mesele olarak görebilirler. Ama Havva Ana meselesi, yani Yeşil Yol denilen Karadeniz'in yaylalarını otoyolla birleştirecek olan projenin durdurulması sadece bir politika ya da çevre meselesi değil, özünde kapitalizmin en önemli taşıyıcı düşüncesine vurulan ağır bir darbedir. Kapitalizm en hassas yerinden vurulmuştur. Nerden mi? Müşterek mallardan.
Kapitalizmin en güçlü katalizörü olan müşterek malların kullanımı sorununu 1968 yılında bir biyolog olan Garrett Hardin fark etmişti. Ortak Malların Trajedisi adlı teorisi son derece basit ve mantıklıydı. Diyordu ki, hava, deniz, su, orman gibi ortak malları kişilerin inisiyatifine bırakırsan, hızla tüketilirler ve sonunda insanlara kalan sadece trajedi olur. İşte bu mantıklı teori kısa sürede politika ve yakın arkadaşı ekonominin temel düşüncesi oldu. Devletler, şirketler ve gücü elinde bulunduranlar ortak malların mülkiyetini ele geçirerek bunların daha iyi korunacağı şeklinde bir düşünce geliştirdiler. Sonrasında da halklara ait olan dereden ormana, denizden meraya kadar her yeri özelleştirerek yönetimleri altına aldılar. Kendilerine göre haklıydılar elbette. Hem mallar korunuyordu hem de ekonomiye katma değer sağlanıyordu. Eğer bu ortak alanlar insanların kuru vicdanına bırakılaydı yok olup gideceklerdi. Tıpkı Yeşil Yol Projesi ile yapılmaya çalışılan şey gibi. Yaylalar halkın kullanımına bırakılırsa hem ekonomiye katkıları olmayacak hem de kısa sürede yok olup gidecektir. Ortak Malların Trajedisi teorisi bunu açıkça ve mantıklı şekilde söylüyordu zaten. Tersinin olacağını, yani bu ortak malların insanların kullanımına bırakılırsa uzun süre verimli şekilde yaşayacağını söyleyen tek bir teori bile yoktu. Maalesef ekonomi bilimi böyle bir teori yaratamamıştı. Trajedi kimsenin isteyeceği bir şey değildi. Öyle ise Havva Ananın temel argümanı hatalıydı. Ne diyordu Havva Ana: "Bu yaylalar, üzerinde yaşayan insanlarındır ve onları en iyi biz kullanırız."
Ortak mallar Havva Ananın dediği gibi değil, şirketler ya da devletler tarafından işletilirse kalıcı olurlardı. Havva Ananın öne sürdüğü düşünce yakın bir zamana kadar hatalı kabul ediliyordu. Ta ki 2009 yılına kadar. O yıl, kapitalizmin en güçlü sac ayağına ekonomi tarihinin en sert darbesi indirilmişti. Hem de bu topraklardan, yani Türkiye'den. Nasıl mı?
Ekonomi tarihinin belki de tam olarak kavranamayan bu hikayesini gelin yeniden hatırlayalım. 1970'lerde Alanyalı balıkçıların balık alanlarını paylaşımları büyük kavgalara neden oluyordu. Yaşanan tatsızlıklara devlet yetkilileri de bir çözüm bulamamıştı. Üstelik bu tartışmalı ortamda yükselen bencillik duyguları balık alanlarının hızla yok olmasına sebep oluyordu. Peki ne yapılmalıydı öyleyse? Ortak malların trajedisinin yeniden yaşanmaması için devletten yardım mı istenmeliydi? Alanyalı balıkçılar böyle yapmamışlardı. Akıllarına başka bir fikir gelmişti. Bir kooperatif kurdular. Kooperatif balık alanlarını belirledi ve balıkçılara kura çekerek dağıttı. Her balıkçı ertesi gün bir yandaki balık alanına kaydırılıyordu. Böylece herkesin şansı eşit oluyordu. Hem balık alanları korunuyor hem de balıkçılar para kazanıyordu. Yani insanlar ortak alanları hem kullanıyor hem de koruyorlardı. Şimdi merak edenleriniz olacaktır, hikaye güzel ama kapitalizmin en önemli teorisi ile ne ilgisi var diye. İşte, hikayenin can alıcı noktası burası.
Nobel Ekonomi Ödülünü veren komite Amerikalı ekonomist Elinor Ostrom'un bir makalesini incelerken Alanyalı balıkçıların hikayesini görür. Ostrom'un teorisi ve Alanyalı balıkçıların çözümü tam anlamıyla muhteşemdir. Hem de ekonomi tarihinin gidişatını değiştirecek kadar. İşte, kapitalizme en büyük darbe o gün indirilir.
Nobel Komitesi, tarihinde ilk kez bir kadın ekonomiste, Elinor Ostrom'a, 2009 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü verdi. Neden mi? Alanyalı denizcilerin ortak malları kullanmasındaki dahiyane fikirlerinden dolayı.
İşte, Havva Ananın dediği de Elinor Ostrom'un dediğinden farklı değildi: Mülkiyet hakkına başvurmaksızın da müşterek mallar korunabilir; hem de çok daha iyi şekilde.
Havva Anayı her halde şu anda daha iyi anlıyoruz. O aslında sadece bir ekonomist; "Eşitsizliğin giderilmesi için kapitalizmin ortadan kalkması lazım" diyen iş adamının "ütopya"sını gerçekleştirmeye çalışan yalnız bir ekonomist.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder