7 Nisan 2016 Perşembe

Bizim küvetin kaptanı!

Şirketlerimiz dünyayı değiştirme hayaliyle yaşayan uzmanlarla dolu. Hepsi akıllı, bilgili, modern, kültürlü ve çalışkan. Ama dünyayı değiştirme basit bir mesele değil. Durmadan konuşmakla, yeni yorum getirmekle, yeniden tanımlamakla, tefekkürle ya da düşünüp taşınmakla dünya değişmiyor. O nedenle şirketler en parlak insanları işe almak için büyük çaba harcıyorlar. Başka bir açıdan söylersek, herhangi bir şirkette çalışma başarısı gösteren insanlar diğer adaylardan daha parlaklar. Daha akıllılar, ne istediklerini daha iyi biliyorlar, geleceği planlama kabiliyetleri daha yüksek, teknolojiyi kullanma becerileri gelişmiş ve para için daha fazlasını yapmaya her zaman hazırlar. Neredeyse tüm şirketlerimiz bu tür insanlarla dolu. İş bulamayanlar ise muhtemelen bulanlar kadar yetenekli değil. Ne dersiniz, sizce de öyle mi?

İş hayatına yeni başlayan, basamakları başarıyla tırmanan ya da başarıya ulaşmış arkadaşım. Zekasıyla, konuşma becerisiyle, proaktif düşünce kapasitesiyle, iletişim yeteneğiyle ve hırsıyla kendini diğerlerinden üstün gören arkadaşım. Şirketlerin uzmanlık isteyen işlerini yapan kişilerin %90'ından fazlası olan sizler. Bir üniversiteyi bitirip iş hayatının basamaklarını tırmanan insanlar. Siz kendinizi gördüğünüz ya da başkalarının sizi gördüğü o kişi değilsiniz. Siz başarısızsınız.

Kendini ilk kez tanımak istiyorsan, kendin hakkındaki bu acı gerçeği öğrenmek istiyorsan, aşağıda geçmiş ve gelecekteki hayatının kısa bir kesitini göreceksin.

1- Çok zekisin!
Değerli arkadaşım, bugün herkes biliyor ki, bir iş bulmak istiyorsan, diğerlerinden daha zeki olmak zorundasın. Basit bir devlet dairesinden en ileri şirketlere kadar, bir iş bulmak için yetenek testini geçmen gerekiyor. Sen bu testi geçtiğin için işi kaptın. Diğerleri geçemedikleri için başarısız oldular. Bu işi sen sonuna kadar hak ettin. Ama ben öyle düşünmüyorum. Neden mi?

Çünkü sana muhtemelen şöyle bir soru soruldu:
1, 5, 11, 19... Sıradaki rakamlar hangileridir?
Sen, diğerlerinden daha akıllı olduğun için kuralı hemen buldun:
İlk sayı ile ikinci arasındaki fark 4, ikinci ile üçüncü arasındaki 6, üçüncü ile dördünce arasındaki 8. Takip edilmesi gereken kural bu. Öyleyse sıradaki sayı 29, sonraki 41, sonraki de 55 olmalı. Olabilir. Ama biraz daha akıllı biri olsaydın şöyle de düşünebilirdin:
Değerin karesi alınır, ilk değerle toplanır ve 1 çıkarılır. İlk sırada 1 var, 1'in karesi artı 1 eksi 1 sonuç 1 eder. İkinci sıra 2, karesi 4, artı 2, eksi 1, eder 5. Üçüncü sıra 3, karesi 9, artı 3, eksi 1, eder 11. Bu kuralla devam edersen beşinci sayı 29, altıncı sayı 41, sonraki de 55 eder. Seninkiyle aynı çözüm gibi görünüyor ama seninkinden daha zekice, değil mi?
Ya da aşağıdaki çözümler de doğru olabilirdi:
1, 5, 11, 19, 1, 5, 11, 19...
1, 5, 11, 19, 20, 25, 36, 54...
Benim sıralamam da şu şekilde:
1, 5, 11, 19, 3, 3, 4, 167...
Sonuç olarak, sistem seni diğerlerinden başarılı kılarken ilk kuralı baz aldı. Oysa diğerleri de doğruydu. Matematik ve felsefe uzmanlarına, yani bu soruya en doğru cevabı verecek kişilere bu soruyu sorarsak şu yanıtı alırız: "Bir dizinin yanlış devamı olmazsa doğru devamı da olmaz." Yani ne diyor biliyor musun, sayı dizisine ne yazarsan yaz, doğru olacaktır.

Sen sadece seni değerlendiren insan da mankafa olduğu için o işi kaptın, unutma. Sen akıllı değil sadece seni değerlendirenlerin kurallarını önceden sezme ve o kurallara uyma becerisi gösteren birisin. Çünkü çalışma hayatın boyunca hangi kurallara uyman gerektiğine de yine onlar karar verecek. Sen dünyayı değiştiremezsin; değiştirebilecek gücün olsaydı o testte zaten başarısız olur ve o işte çalışmıyor olurdun.

2- Çok ikna edicisin!
Yetenek testini geçtin, şimdi sıra mülakatta. Bakalım sorularımıza nasıl yanıt vereceksin? Biliyorsun ki en ikna edici yanıtı vereni işe alacağız. İşte sorun geliyor: 10 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?

Evde ayna karşısında cevap verdiğin sorulardan biri muhtemelen. Masada duran özgeçmişiniz ile verdiğiniz yanıtın çelişmemesi gerekiyor. Sağlam kişilikli biri olduğunuzu gösteren bir yanıt olmalı. Bir hikaye anlatmalısınız ve bu hikaye amacınızı net olarak ortaya koymalı. Makul, tutarlı, ikna edici, hedefe yönelik ve ana fikri olan. Mesela şöyle cümleler içerecek: "Çocukluğumdan beri... Beni her zaman etkilemiştir... Hep bunu hayal ettim... Bunun için çalıştım..."
Kendini defalarca tanımlayan ve tanımladığı kişilik kendi kişiliği ile örtüşmeyen bir hayalet olarak gezinmek seni rahatsız etmiyor mu arkadaşım? Ama işi sen kaptın. Çünkü seni değerlendiren mankafaların beklediği yanıtı verdin. Peki doğru yanıtı hiç merak ettin mi:
"10 yıl sonra aynada kendini görecek kişi ile şu anda bu soruyu yönelttiğiniz kişinin aynı kişi olup olmayacağını bilmiyorum. Nasıl biri olacağını, neler hissedeceğini, ne istediğini bilmediğim, henüz tanımadığım kişi için, yani gelecekteki ben için, neden ve nasıl plan yapayım?"

Dünyanın en akıllı filozoflarına bu soruyu sorarsan şu yanıtı verirler:
"Doğuştan bir "ben" yoktur, "ben" bizzat kişi tarafından tanımlanır, her an değişir."

Seni işe alanlar mankafa oldukları için doğru yanıtı bilmezler. O nedenle, "Artık iş senin; yarın gel başla!"

3- Çok proaktifsin!
Amirlerin sana hep aynı nasihatı verecekler: Proaktif ol! Yani başarıya götürecek eylem asıl olaydan önce olur. Olayı beklersen kaybedersin. Tam zamanında bile geç kalmış olursun. Proaktiflik, olası sorunların önceden sezilerek en iyi sonucun alınmasıdır. Günümüzde iş hayatı böyle yürür.

Görüyorum ki çok proaktifsin. Okuyor, araştırıyor, düşünüyor ve keskin öngörüler yapıyorsun. Acaba yaptığın şeyi tam olarak anlayabiliyor musun?

Mesela şirkette bir müdürün var, adı Godot. Mükemmel bir kişilik. Uzun süre sana randevu vermiyor, yılmadan devam ediyorsun ve nihayet kabul ediyor. Randevulaşıyorsunuz. Ama gelmiyor. İlkine değil, ikincisine de gelmiyor. Ama siz hayal kırıklığına uğramıyorsunuz. Orada hayal kırıklığına uğramadan öylece bekliyorsunuz. Duruma proaktif olarak hakimsiniz. Burada ne kadar çok beklersem, ileride şansım o kadar artacak. Burada beklemek proaktif olarak planlanmış bir kazan-kazan durumu. Gelirse iyi, gelmezse daha iyi.

Godot'u bekleyen kişinin sen olduğunu anlamışsındır. Kötü durumlardan ve dış faktörlerden etkilenmiyorsun. Başına gelenden daha kötüsünü düşünüyor ve kendine pozitif pay çıkarıyorsun. Doğal yetersizliklerin sonucu başaramadığın bir şey için yeni bir kavram ürettiğinin farkında bile değilsin. Düşünsene, Aztekler bu kavramı keşfetseler iki bin yıl ileride olacaklardı.

Sabırla devam ettin ve artık sen de bir yöneticisin.

4- Çok teknolojiksin!
Farkında mısın, sürekli gözün mail kutunda. Ne de olsa müdürsün artık. "Okunmamış iletiniz var" mesajını gördüğünde merakla bakıyorsun. Haberler, reklamlar, işe yaramaz, gereksiz iletiler. Zamanı çalmaktan başka işe yaramıyorlar. Beklemeye devam ediyorsun. Asıl beklediğin mail henüz gelmedi.

İçinde bulunduğunuz durumu düşünme yeteneğinden yoksunsunuz. Özgür olmama duygunuzu hissetmek istemiyorsunuz. Bağımlı olduğunuzu fark ediyorsunuz ama yarın burada oturup yine onlarca maile bakacağınızı da.

İşte, tam olarak patronun aradığı kişi sensin. Önündeki monoton, sıkıcı, budalaca sürekli tekrarladığı döngüye son verme özgürlüğüne sahip olduğunu bilen ama bunu asla yapamayan biri. Hayvanat bahçesindeki kafesinde dönüp duran maymun gibi. Zavallı maymun bütün gün manyak gibi dolanır durur; ama bunu neden yaptığını düşünecek olursa kendisine lanet okumaz.

Aslında kaptansınız ama açık deniz değil; küvetinizin. Bu durumdan kurtulmak için bulacağınız tüm çözümler sadece bağımlılığınızın daha fazla güçlenmesine sebep olacak.

Ne olursa olsun, sen artık bir yöneticisin. Maillerinize hızlı yanıt verenler astlarınız, geç verenler üstleriniz. Bekletmekten daha iyi bir metot var mı birisini itaatli kılmak için?

Bıktım artık bu işlerden!

5- Çok hırslısın!
Çalış, çalış, nereye kadar. Ne yapsan beğenilmiyor. Bıktın artık. Bir liraları üst üste koyarak nasıl zengin olacaksın?

Yıllardır her gün kafanı aynı düşüncenin meşgul ettiğini biliyorum: 10 milyonum olsa bir daha asla çalışmam. Çok mantıklı. Kim çalışır ki? Ama sorun o değil. Sorun senin hayallerinin bile mankafaca olduğu. Çünkü mantığın matematikten önce geldiğini hala anlayamamışsın.

10 milyonum olsa çalışmam diyorsun. Kabul. Peki 9.999.999 liran olsa çalışır mısın? 1 liranın lafı mı olur, di mi? O da kabul. 9.999.998 liran olsa çalışır mısın? 2 lira da önemli değil diyorsun. Peki 1 liraları çıkararak kaça kadar düşebilirsin? 8 milyona kadar. Kabul. 7.999.999 liran olsa çalışır mısın? 1 liranın lafı olmaz herhalde. 7.999.998 olsa? Dalga geçme dediğini duyar gibiyim. Benim tek yaptığım, hayat hakkındaki malumatını somutlaştırmak. Rahat bir yaşam için alt sınırını anlamaya çalışıyorum.

10'dan 8 milyona birkaç saniyede düştün, demek ki 2 milyon senin için önemli değilmiş. Hakikaten tuhaf bir insansın; sanıyorum arzu ettiğin parayı biriktirmen için yapman gereken şey ömür boyu çalışmak.

Filozoflar ne diyor, biliyor musun: Para için çalışmaya başladığın an, hobilerin bile amaca hizmet eden bir araca dönüşür. Sadece işine yabancılaşmakla kalmazsın, hayata da yabancılaşırsın. Unutma ki, 1 liranın eksikliğinin önemli olduğu bir alt sınır yoktur. En azından bu sınırı tanımlayamazsın.

Değerli arkadaşım, işte yaşayıp yaşayacağın hayat budur. Sen o iş bulamayan insandan daha akıllı ve zeki değilsin. O iş bulamayan insandan daha fazla dünyayı değiştirmeye muktedir de değilsin. Sadece patronun kurallarını önceden sezmeye ve onlara uymaya herkesten daha isteklisin, hepsi o.


Hiç yorum yok: