Evrende hidrojenle birlikte en çok bulunan elementin aptallık olmasına ekonomi yazarlığının büyük katkısı yadsınamaz. Piyasalar hayatın her anının temel göstergesi sayıldıkça bu karmaşık dünyayı yorumlayan kişilere daha çok ihtiyaç duyar olduk. Talep artınca ekonomi yorumcusu sayısı da bir anda arttı. Artık kafamızı ne yöne çevirsek bir piyasa yorumcusuna rastlıyoruz. Sürekli yorumluyorlar ama yorumlarının ne işe yaradığı henüz belli değil. Kullandıkları terminoloji yetişmiş sınıfların daha da fazla yetişmesine hizmet eder gibi gözükse de "masum vatandaşı" aydınlatıyoruz sanrısındalar. Oysa ortada tek bir gerçek var: Bu yorumların büyük kısmı faydasız.
Ekonomik ve siyasi gelişme, oran, veri ve eğilimlerin birbirinin neden ve sonucuymuş gibi uç uca eklenmesi şeklinde kurgulanan yorumlar çoğu zaman "safsata" diyebileceğimiz bir bilgi türü ortaya çıkarıyor. Söyleyenin kendini tatmini dışında hiçbir amaca hizmet etmeyen bu yorumların nasıl meydana geldiği bugün artık bilinebiliyor. Nöroloji ve nörofinansın yardımları sayesinde ekonomi yorumcusunun beyninin nasıl işlediğini görebilir durumdayız. Beynimizin hayattaki noktaları birbirine bağlama ve böylece şeylerin niçin oluştuğunu açıklayan anlamlı kalıplara dönüştürme yönünde bir evrim geçirdiğini nöroloji bilimi zaten bize söylüyordu. Peki, geri kalan nasıl ortaya çıktı dersiniz?
Ekonomi yorumcusunun beyninin nasıl çalıştığını nöroloji ve nörofinanstan yardım alarak sizler için özetledik.
6 adımda ekonomi yorumcusunun beyni nasıl işler:
1- Önce inanç, sonra dayanak
Bir ekonomi yorumcusu yorumuna başlamadan önce bir inanç yaratmak zorundadır. O inanca dayanak sağlayacak doğrulayıcı kanıtlar daha sonra aranıp bulunur. Rasyonel bir beynin bunun tersini yapması gerekir. Kanıtları kullanarak bir sonuca ulaşması beklenir. Mesela şu sebeplerden ötürü Fed faizi indirecek denilebilir. Fakat sebepler neler olursa olsun bu tür bir çıkarım olası nedenlerin tamamının sayılamayacağı gerçeği göz önüne alındığında doğru bir çıkarım olmayacaktır. Oysa ekonomi yorumcusu şöyle der: Fed faizi indirecek; çünkü şöyle oldu, böyle oldu, şu şunu dedi, bu bunu dedi, falan filan. Süreç ilerledikçe inancı pekiştirme süreci hızlanır, doğrulamaya yönelik olumlu geribildirim döngüsü artar. Yani yorumcu kendi inancına inanmaya başlar.
2- Modele bağlı gerçekçilik
Ekonomi yorumcusunun kendi yalanına inanma süreci, efsane kozmolog Stephen Hawking ve Ayyaş Yürüyüşü adlı analiz şaheserinin yazarı Leonard Mlodinow'un "Modele Bağlı Gerçekçilik" dedikleri şekilde işler. Beyin, dünyaya ilişkin bir model oluşturarak duyu organlarından gelen gelen girdileri yorumlar. Fed faizi değiştirince 6 milyarın hayatının değişeceği (2 milyar günde 1 dolarla yaşarken nasıl oluyorsa), borsa düşerse ekonominin bozulacağı (ülkede 70 milyon insan hayatında hisse senedi görmemişken), işsizlik oranı artarsa ekonominin kötüleştiği (zenginler işsizlere para dağıtarak onları yormak istemiyorlar olamaz mı) gibi modeller olayları açıklamada başarılı sayıldıkları için, dayandıkları unsurlarla ve kavramlarla birlikte bu modellere gerçeklik niteliği yakıştırılır. Böylece yalana inanç herkes için idealize edilmiş olur. Prospektüsü içinde ilaç gibi sunulabilir hale dönüştürülür.
3- İnanca yargı değeri katmak
İnsan beyninin yarattığı bir inancı bilimsel bir yargıya dönüştürmek televizyon dünyasının evrim biliminden aldığı bir tüyo ile sağlanır. Bir TV programında ekonomi yorumcusunun karşısında bir sosyolog, bir felsefeci ya da bir elektronik mühendisinin değil de başka bir ekonomi yorumcusunun oturtuluyor olması geri kalanların ekonomiden anlamadıkları anlamına gelmez. Evrimle edindiğimiz kabile eğilimleri ile ilgili genlerin, bizi içinde yer aldığımız grubun kafa dengi mensuplarıyla koalisyon oluşturmaya ve farklı inançtaki öbürlerini şeytanlaştırmaya yöneltmesi ile ilgilidir. Ekonomi yorumcuları birbirleri ile kabile kurmaya yöneldikçe geri kalanların düşünceleri saçma, kötü ve anlamsız kabul edilir. Bir sosyolog gelir adaletsizliğinin sonuçlarını ne kadar anlatırsa anlatsın ekonomi yorumcusuna göre dünyayı kötüye götüren şey Fed'in faiz artışıdır.
4- Tek bir nöron düzeyinde çıkarım sistemi
Hani Francis Bacon diyor ya, gerçeklik anlayışımızı boş inanç ve düzenbazlık oluşturuyor diye. İşte, ekonomi yorumcularının boş inançlarına bir tutam düzenbazlık eklemeleri işin en önemli kısmıdır. Beyin birçok nöronun etkileşimi sonucu geçerli bilgiyi yaratır. Mesela görünmez el dediğinde bile en az iki nöron kullanılmıştır. Oysa ekonomi yorumcusu adeta tek bir nöron kullanır gibidir. Yorumlar kendi içinde tutarlı gözükse de gerçeklikten uzak, yaşamdan kopuktur. Unutulmamalıdır ki, varılan sonuçlar ancak öncülleri kadar sağlam olabilirler.
5- Kadiri mutlak piyasa
Kutsal dinlerin şans, rastlantı ve olasılığı eriterek önemsizleştirmesi olgusu piyasa dinine inanan yorumcuların da ortak düşüncesidir. Onlara göre her şey piyasa tanrısı tarafından belli bir bilinçle yapılmıştır. Doların yükselmesi, altının düşmesi veya başka bir ekonomik aktivitenin gerçekleşmesi şans, rastlantı ya da olasılık olarak değerlendirilemez. Piyasa tanrısının her birimiz için mutlaka bir tasarısı vardır. İyi şeyler olduğunda piyasa tanrısı bize ödül verir; borsadan bol para kazanırız. Kötü şeyler olduğunda ise tek gerçek şudur: "Piyasa tanrısı gizemli yollarla çalışır, bilmiyor musun; borsa düşüyor ama bu bir düzeltme, alım fırsatı olarak görmen senin hayrınadır."
6- Çalıların arkasından gelen hışırtı
Çalıların arkasından gelen hışırtının bir aslan olduğunu varsayıyorsunuz, ama sadece rüzgar olduğu ortaya çıkıyor. İstatistiksel olarak gerçek olmayan bir şeyi gerçek sanma olarak bilinen Tip I (hatalı pozitif) hatayı işlemiş olursunuz. Yani var olmayan bir kalıbı saptamışsınızdır. Ekonomi yorumcularının yaptığı şey de budur: Sürekli Tip I hatayı işlemek. Her hışırtıyı aslan sanmak. Fed Başkanı J.Yellen'in sonunda dayanamayıp söylediği şey de buydu: "Her veriyi abartmayın!" Yani demek istediği şuydu: "A benim ekonomi yorumcusu kınalı kuzum, çalıların arkasından aslan çıkacak deyip sürekli tip I hatayı işleme, ciğerini yiyim!"
Kısaca söylemek gerekirse, gün boyu izlediğiniz ekonomi yorumcularının büyük çoğunluğu ekonomik bilgiyi veren kişiler değil, adeta "bütün kıvartmaların efendisi" gibidirler. Yapılan şey inanca bağlı gerçekçilikten başka bir şey değildir. Unutulmamalıdır ki, bir bilginin doğruluğunu ona inanan kişi sayısı belirlemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder