Üniversite öğrencilerinin büyük bir kısmı finans sektörüne bir yerlerinden girme telaşında. Uzaktan parlak görünen, paraların havada uçuştuğu, herkesin ortalamanın üstünde giyindiği ve mütevazi bir küstahlıkla insanları küçük gören bu yapının bir parçası olabilmeyi hayal ediyor. Üniversitelilerin sorusu hep aynı: Bir finans kuruluşunda nasıl iş buluruz? Sahi, nasıl bulurlar?
Elbetteki bazılarının şansı daha yüksek: İş görüşmelerinde sürekli gülümsemeye çalışanların, güzel görünmek için dişlerini beyazlatanların ya da ingilizce öğrenenlerin. Yükselmek içinse şirket içindeki sahte aile ruhunu geliştirmek için gece kulüplerine gidenlerin, daha hızlı merdiven tırmanmak adına şirketin parlak simalarından biriyle evlenenlerin ya da yine yükselmek adına boşananların, çatışmaları yönetmek için liderlik, performansı arttırmak için kişisel gelişim seminerlerine katılanların. Şüphesiz bunların şansı çok yüksek. Peki ama şirketlerin kapısında kuyrukta telaşla bekleyen biriyseniz yapmanız gereken nedir?
İşte burada sonuç tamamen size bağlı. Zaten az olan işlerden birini kapmak istiyorsanız önce piercing'inizi çıkarmanız, berbere gidip uzun saçlarınızı ve sakallarınızı kesmeniz ve kendinize yükselmeye aç, heyecanlı bir acemi çaylak süsü vermeniz gerekir. Yani kısaca kendinizi olduğunuzdan çok farklı göstermeniz gerekiyor. Böylece kendinizi iş verilebilir biri olarak göstermiş olursunuz ve hayallerini kurduğunuz projelerin arasına gömülürsünüz. Alacağınız vasat ama asgari ücretlilerle karşılaştırıldığında yüksek ücretin karşılığı sizi siz yapan şeylerden uzaklaşmanızdır. Artık gönüllü olarak bir çalışma aracına dönüştüğünüz için sizden kendinizi satmanız yani haksız da olsa rekabet ederek öne geçmeniz beklenir. Çünkü aldığınız görece yüksek ücret yaptığınız işe değil gülümsemeniz, kendinizi ifade ediş şekliniz ve şirketin kurallarına uymanıza verilmektedir. Kendi kendinizi ne kadar iyi sömürürseniz o kadar başarılısınızdır artık.
Eğer bir şirkette yüksek ücretli bir iş arıyorsanız yapmanız gereken şey belli: Kendinizden hızla uzaklaşmak! Bu son derece kışkırtıcı fikrin ne kadar doğru olduğunu araştırmak istiyorsanız bir profesyonele başvurabilirsiniz. Ya da eski bir raporda yazan Fransızların saatlik üretimde Avrupa'nın en verimli insanları olduğu yıl aynı zamanda anksiyite ve anti-depresan haplarının da dünya şampiyonu olduğu açıklamasına. Sizce arada bir ilişki olamaz mı?
Yıllar geçtikçe edindiğiniz sayısız bilgi sizi bir sonuca varmaktan özellikle kaçınan uzmanlık terimleriyle konuşan bir finans yöneticisine çevirdiği zaman belki kendi kendinizden uzaklaşmanın ne demek olduğunu anlarsınız. Finans dünyası içinde olmayı mahalledeki çöpleri toplamaktan daha üstün gördüğünüz sürece bu kendinden uzaklaşma fenomenini şirketler daha çok talep edeceklerdir, emin olun. Ve sizlerin birçoğu duvarda M.L.King'in "Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup 'Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş' desin" sözünü okuyup etkilendiğinizde, bir outlet mağazasında gizlice alışveriş yaptığınızı bile farketmeyeceksiniz.
Edindiğiniz rasyonel bakış açısı, elinizdeki son ankete göre nutuk atan bir pazarlamacı haline getirecek sizi. Bir kişisel gelişim uzmanının, kendinizi geliştirmek için "Ben=Ben" formülünü saatlerdir size anlattığını fark edemeyeceksiniz. Kendi peşinizden koşup durmanız için tasarlanan kişisel gelişime Fizik bilimi gibi inanacaksınız. Bir sınavda başarılı olamadığı için hayatları mahvolan son derece akıllı ve bilgili insanların yakınmaları size gülünç ve haksız gelecek.
Şirketin hayati meseleleri için önemli toplantılara katılacaksınız. Emin olun, herkesin rol yaptığını anlayacaksınız rahatlıkla ama masanın üzerinde ceset varmış gibi soğuk bir duygusuzlukla masadakilere gülümseyeceksiniz. Basamakları hızlıca çıkmak için dizlerinizin üzerine çöküp yalvardığınız halde böbürlenmekten de geri kalmayacaksınız.
Bu karamsar tabloyu felaket gibi görüyorsanız yanılıyorsunuz. Gerçek felaket nedir biliyor musunuz; bu kendinden uzaklaşma eğer sizi kaygılandırıyor ama tesir etmiyorsa, ki öyle olduğunu bugün finans sektöründe çalışan kişilere bakınca kolayca anlarsınız; işte gerçek felaket budur. Kaygılanıyoruz ama tesir etmiyor!
Yine biliyoruz ki üniversiteden yeni mezun her genç bu karmaşık dünyada Mugabe'ye dönüşmeden Mandela olmayı düşler. Fakat çoğu sonunda kendisini her hafta The Economist beklerken bulur!
2 yorum:
Bende bir finans sektörü calısanıyım ama siz keşke Yazınızda keşke bir yerlerde istisnalar kaideyi bozmaz demiş olsaydınız.
Baris bey calistiginiz finansal kurulus heidi ve peter ile ayni dagin yamacinda galiba, bir is teklifi getirseniz de ayni takimda calissak.
Yorum Gönder