30 Eylül 2014 Salı

Devletten kriz bekleme!

Ekonomistlerimiz ya da ekonomi-politiğimizi yönetenler rakamları yorumlarken nedense sokaktaki vatandaşa ne olup bittiğini gösterecek çıkarımlar yapmıyorlar ya da yapmak istemiyorlar. Kara tahta ekonomistlerimiz rakamları evirip çevirip sıradan insanın yorumlayamayacağı şekle sokuyorlar. Kendilerini her zaman üniversite öğrencilerine ders veriyor zannediyorlar. Ekonomiyi yönetenler ise daima kendilerine göre yorumluyorlar. Aslında aradığımız Charles Dickens'ın David Copperfield romanındaki Bay Micawber gibi biri. Micawber'ın ekonomiden anladığı oldukça basitti: "Gelirin 20£, giderin 19,5£ ise mutlusun; gelirin 20 £, giderin 20,5£ ise sefil." Aslında ekonomi dediğin de bu kadar basit değil mi? Ama ekonomistlerimiz ya da politikacılarımızdan nedense Micawbervari bir açıklama duyamıyoruz. Ya da duyduklarımız manipüle edilmiş açıklamalar. Öyleyse gelin ekonomimizin Micawber'i biz olalım ve ekonomimizde ne olup bittiğine bakalım.

Ekonomimiz üzerine iki karşıt düşünce hakim. Bir kısım kriz sinyalleri alıyor, diğerleri ise "hani kriz nerde, sen 2000 öncesindeki krizleri görmemişsin" diyor. Halkın algılaması da genellikle bu şekilde. Önceki krizleri görenler devalüasyonu krizin en büyük alameti sayıyor. Borçlarını ödeyemeyen bir merkezi hükümet görmediği sürece krizin olduğuna inanmıyor. Ne dersiniz sizce de kriz yok mu?

Ekonomimizin tepeden çöktüğü yılları hatırlamayanlar olabilir. Öncelikle kısa bir tarihsel kıyaslama ile başlayalım. Ülkemizin 2003 yılındaki dış borcu 147 milyar dolardı. Bu borcun %78'i devletin, %22'si özel sektörün borcuydu. 2014 yılına geldiğimizde ise dış borç 387 milyar dolar olmuştu. Bu borç içinde kamunun payı %31, özel sektörün payı ise %69'du. 2003 ile 2014 yılları arasındaki dönüşümü farketmişsinizdir herhalde. 2003'te borcun %78'i devlete aitken, 2014'te bu oran%31'e gerilemiştir. Sizce bu durumda kriz kimin kapısını çalacak?

Siz sorunun yanıtını Micawber'i de anımsayarak düşünürken biz ikinci bir parmak hesabı daha yapalım. Hane halkı denilen sokaktaki insanın borcuna bakalım. 2003 yılında sokaktaki adamın bankalara olan toplam borcu 13 milyar liraydı. 2014 yılına gelindiğinde bu rakam 337 milyar olmuştu. Yani borçluluk 26 kat artmıştı.

Şimdi şu üç rakama yeniden bakalım. 2014 yılında devletin dış borcu 122 milyar dolar. Özel sektörün dış borcu 265 milyar dolar. Hane halkının (bir anlamda) dış borcu ise 337 milyar lira. Bu rakamları 2003 yılı ile kıyasladığımızda şu çıkarımı rahatça herkes yapabilir artık. Geçen 10 yıl içinde devlet borçlarını azaltırken, şirketler ve hane halkı borçlarını arttırdı. Hem de öyle bir arttırdı ki...

Bu tablodan şu sonuca kolayca varılabilir. Halkımız artık 2000 öncesinde gördüğü krizleri beklemesin. O krizlere benzer bir krizin yaşanması mümkün değil. Çünkü borcu olan kriz yaşar ve devletin borcu artık çok değil. Bütçe dengesi ile kolayca yönetilebilecek gibi duruyor. Peki öyleyse kriz kimin krizi?

Her gün batan sayısız şirketten, yazılan onca çekten, protesto olan onca senetten şirketlerin derin bir kriz içine girdiği anlaşılıyor. Ama onlar şirkettir, başlarının çaresine bakar derseniz size hane halkımızdan biraz bahsedeyim. Hane halkımız 75 milyondan oluşuyor. Bu 75 milyon kişi 337 milyar borç yaratmış durumda. Yani kişi başı 4.500 lira. Eh çok yüksek sayılmaz. Asgari ücretin 5 katı diyelim. Ama parmak hesabını biraz daha ilerletelim. Bu hane halkı kimlerden oluşuyora bakalım. Üniversite dahil 21,6 milyon öğrenci. 5 milyon işsiz. 10 milyon yeşil kartlı. Yani toplamda 36,6 milyon kişi gelirden muaf. Bunlara ağırlığı asgari ücretli 10 milyon emekliyi de ekleyelim. Ediyor 46,6 milyon kişi. Buna 10 milyon kişi olduğu tahmin edilen kayıt dışı işlerde ya da ev hanımı olarak çalışanları da ekleyelim, ediyor 56,6 milyon kişi. Geriye bir tek çalışanlar kaldı. Bunların sayısı da topu topu 18,4 milyon kişi. Üstelik yarısı asgari ücretli. Yani çalışan başına ortalama borç 18.400 lira. Neresinden bakılsa asgari ücretin 20 katı bir borç. Hangi parayla nasıl ödenir?

Sokaktaki arkadaşım, eğer hala devletten kriz bekliyorsan, bekleme! O kriz hiç gelmeyecek. Çünkü devletin borcu yok. Borcun büyük kısmı artık senin üzerinde. Bu kriz artık senin krizin. Şimdi şapkanı önüne koy ve Micawber gibi hesapla. Borcun ne kadar, varlığın ne kadar? Eğer borcun 20, varlığın 20,5 ise mutlu olabilirsin, çünkü kriz yaşaman olası gözükmüyor. Ama hane halkının %95'i gibi borcun 20, varlığın 19,5 ise sen borçlu birisin ve kriz senin için başlamış demektir.

Sokaktaki vatandaşın bilmesi gereken aslında tek bir şey var: Her şeyi de devletten beklemeyin canım, bütçeni aşan bir tüketici kredisi alarak sen de krize girebilirsin!

Hiç yorum yok: