8 Şubat 2015 Pazar

Bazı kitapların çevrilmemesi gerçekten iyi oluyor!

Gelişmişliği, kalkınmayı, ileri gitmeyi, yükselmeyi, büyümeyi ve hatta süper güç olmayı "para"ya indirgeyen bir anlayışa sahibiz artık. Milli gelir arttıysa, kişi başına milli gelir yükseldiyse sorun yok demektir, tıkır tıkır ilerliyoruz. Paranın klasik tanımı değer saklama aracı olduğuna göre bu düşünce çok da saçma durmuyor. Para, gelişmişliği, kalkınmayı, büyümeyi gösteren en hassas gösterge gibi algılanabilir. Tüm enerjimizi parada depoladığımıza göre onu izleyerek geleceğimizi de pekala görebiliriz. Ne dersiniz, sizce paraya endekslenmiş bu yönetim anlayışı bizi nereye götürüyor?

Ekonomi biliminin en temel tanımlarından biri "Azalan Verim Yasası"dır. Bu teoriye göre üretim faktörlerinin bazılarını sürekli arttırarak üretilen ürün miktarını sürekli arttıramazsınız. Basitçe anlatmak gerekirse, yüksek mahsul almak için tarlaya gübre atmanız gerekir. Diyelim ki, tarlanız için bu rakam 5 çuval gübredir. Şimdi 10 çuval gübre döktüğünüzde üretim miktarı iki katına çıkmayacaktır elbette. Hatta düşecektir. Gübre miktarının sürekli arttırılması bir işe yaramayacaktır. Belli bir seviyeden sonra gübre miktarını arttırmak üretim miktarını azaltmaya başlayacaktır. İşte o anda azalan verim yasası işlemeye başlamış demektir. Bu yasa sizin tarlanız ya da şirketlerin üretimi için ne kadar etkiliyse bir ekonominin geleceği açısından da o kadar etkilidir. Nasıl mı?

Bir antropolog ve tarihçi olan Joseph A.Tainter, büyük uygarlıkların çöküşünü araştırırken ekonominin bu temel yasasının karşısına çıkacağını hiç düşünmemişti. Bilinen tarih kitapları uygarlıkların çöküş nedenlerini sıralarken kaynak tükenmesi, doğal afetler, istilalar, ekonomik sıkıntılar, sosyal işlevsizlik, din ve bürokratik yetersizlikler gibi nedenleri sayıyordu. Tainter, 27 büyük medeniyetin çöküşünü araştırmış ve bilinen tarihi adeta yırtıp atan bambaşka bir neden bulmuştu: Azalan verim yasası.

Tainter'ın 1988'te yayınladığı The Collapse of Complex Societies (Karmaşık Uygarlıkların Çöküşü) adlı kitabı, azalan verim yasasının büyük uygarlıkları nasıl çöküşe götürdüğünü mükemmel şekilde ortaya koyar. Maalesef dilimize çevrilmeyen bu kitapta Tainter, azalan verim yasasının medeniyetlerin yükseliş, düşüş ve çöküşünü nasıl yarattığını örnekleriyle analiz eder. Medeniyetler ilk başlarda son derece başarılıdır. Halkın gelirlerden aldığı pay giderek artar ve refah gelişir. Yatırımlardan kişilerin aldığı pay belli bir noktaya kadar artış gösterir. Fakat bu noktadan sonra seçkin kademeler kendi paylarına düşenle ilgilenmeye başlarlar. Rant arayışı ve üretken olmayan araçlarla servet biriktirme çabaları yoğunlaşır. Bu çabalar, en zengin %20 ile en fakir %20 arasındaki servet bölüşümünü adaletsiz hale getirir. Yani azalan verim yasası devreye girmiş ve çöküş başlamıştır. Tainter, son tahlilde medeniyetleri yıkanın istilalar ve depremler değil, bunlara verilen tepki olduğunu söyler. Vergileri yükseltme, kuralları çoğaltma, bürokrasiyi arttırma ve seçkinlerin kendi çıkarları doğrultusunda davranma alışkanlıkları azalan verim yasası devreye girdikten sonra artık çöküşe hizmet eder ve beklenen son er geç gerçekleşir.

Azalan verim yasasını ülke ekonomileri için en iyi özetleyen rakam Gini katsayısı denilen hesaplamadır. Gelir dağılımındaki eşitsizliği gösteren bu hesaplamaya göre, ülkemiz OECD ülkeleri içinde sondan ikinci sırada yer alıyor. Yani azalan verim yasası Tainter'ın dediği gibi işlemiş.

Gini katsayısını biraz daha açarsak şu göstergeye ulaşabiliriz. 2014 yılı Temmuz ayı verilerine göre, çalışanlarımızın 5 milyonu asgari ücretli. Bunlardan eşi çalışmayıp en az üç çocuğu olanların sayısı ise 0,9 milyon kişi. Yani 900.000 kişinin asgari ücretle en az beş kişilik aileye bakması gerekiyor. Gerçekten düşündürücü. Milli gelirin 1 trilyon dolara, kişi başına mili gelirin 10.000 dolarlara ulaştığı bir dönemde 5 milyon kişinin asgari ücretli olması gelir eşitsizliğininin boyutunu fazlasıyla gösteriyordur. 2002'de asgari ücretli sayısı ise 2,8 milyondu. Yani 15 yılda iki katına çıkmış görünüyor. Azalan verim yasası ne güzel işlemiş değil mi; 2002'de kişi başına milli gelir 3.492 dolar iken şimdi 10.000 dolarlar seviyesinde, ama asgari ücretli sayısı iki katına çıkmış. Yorum size kalmış artık.

Kısaca özetlemek gerekirse, Gini katsayısını azaltmadığınız sürece milli geliri arttırmak azalan verim yasasına hizmet eder. Sonrasını merak edenler Tainter'ın kitabını okuyabilirler. Kitabın çevirisi yok demiştik... Bazı kitapların çevrilmemesi gerçekten iyi oluyor!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

türkiyede böyle bir blog olması beni sevindiriyor. okudukça öğreniyorum.
saygılar.