Klasik bankacılığı savunanlar aktifte taşınan kredileri, varlıklarını sürdürmenin en öncül gereksinimi olarak görürken, modern finansçılar bunların mali tablolarda hantallık yarattığını düşünüp menkul kıymetleştirerek satma (securitisation) yoluna gitmişlerdir. Gelecek dönemlerdeki nakit akışları üzerine kurulan bu sistemle bankacılık sistemi likidite sorununu rahatça çözebilmiş ve yükselen piyasalar için kaynak yaratabilmiştir.
2000’li yılların başında, Küreselleşme, ulusal ticari sınırları tamamiyle kaldırmış, paranın hareketine özgürlük getirmiştir. Yükselen piyasalar (emerging markets) yükselen katma değerler yaratırken, bundan pay almak isteyenlerin iştahını da kabartmıştır.
Onyıllardır kendi sınırları içinde kapalı kalan ve ülke ekonomilerinin kamburları olarak algılanan şirketler bir anda yıldız olurken, bunları satın alacak büyük finans gruplarını da yeni arayışların içine itmiştir.
Leveraged Buyout (LBO) krediler, şirket satın alımlarının finansmanında kullanılan krediler olarak 50’li yıllar ortasında finans dünyasına girmiştir. Kreditörler, ekseriyetle satın alınan şirket hisselerini temlik alarak, satış bedelinin %50-75 arası tutarda kaynak sağlarlar. Nakit akışlarındaki düşük hız nedeniyle rating firmaları tarafında B(-) veya daha düşük ratingle derecelendirilen bu krediler bugün, bilançolarda büyük rakamlara ulaşmıştır.
Subprime krizinin bankaları içine soktuğu likidite ve sermaye sıkışıklığı, bankaları nakde dönüştürebilecekleri tüm varlıklarını satma durumuna getirmiştir. LBO’lar düşük nakit akış hızları nedeniyle satışta en önce akla gelen varlıklar olmuşlardır.
Son aylarda, LBO pazarındaki aktif finansörlerin içinde bulundukları sıkıntılar nedeniyle bu kredilere uyguladıkları faiz oranlarını Libor+6 seviyelerine kadar yükseltmeleri, satın alımlarda Libor+2 puanın bile altında oran uygulayan yükselen piyasa bankalarını sektörün içine çekmiştir.
Migros ve Un Ro-Ro satın almalarında finansör olan yerli bankaların etkinliği Wall Street tarafından övgüyle karşılanırken, sözkonusu kredilerin yıllar itibariyle banka aktiflerinde taşınacak olması şaşkınlığa neden olmaktadır.
2000’li yılların başında, Küreselleşme, ulusal ticari sınırları tamamiyle kaldırmış, paranın hareketine özgürlük getirmiştir. Yükselen piyasalar (emerging markets) yükselen katma değerler yaratırken, bundan pay almak isteyenlerin iştahını da kabartmıştır.
Onyıllardır kendi sınırları içinde kapalı kalan ve ülke ekonomilerinin kamburları olarak algılanan şirketler bir anda yıldız olurken, bunları satın alacak büyük finans gruplarını da yeni arayışların içine itmiştir.
Leveraged Buyout (LBO) krediler, şirket satın alımlarının finansmanında kullanılan krediler olarak 50’li yıllar ortasında finans dünyasına girmiştir. Kreditörler, ekseriyetle satın alınan şirket hisselerini temlik alarak, satış bedelinin %50-75 arası tutarda kaynak sağlarlar. Nakit akışlarındaki düşük hız nedeniyle rating firmaları tarafında B(-) veya daha düşük ratingle derecelendirilen bu krediler bugün, bilançolarda büyük rakamlara ulaşmıştır.
Subprime krizinin bankaları içine soktuğu likidite ve sermaye sıkışıklığı, bankaları nakde dönüştürebilecekleri tüm varlıklarını satma durumuna getirmiştir. LBO’lar düşük nakit akış hızları nedeniyle satışta en önce akla gelen varlıklar olmuşlardır.
Son aylarda, LBO pazarındaki aktif finansörlerin içinde bulundukları sıkıntılar nedeniyle bu kredilere uyguladıkları faiz oranlarını Libor+6 seviyelerine kadar yükseltmeleri, satın alımlarda Libor+2 puanın bile altında oran uygulayan yükselen piyasa bankalarını sektörün içine çekmiştir.
Migros ve Un Ro-Ro satın almalarında finansör olan yerli bankaların etkinliği Wall Street tarafından övgüyle karşılanırken, sözkonusu kredilerin yıllar itibariyle banka aktiflerinde taşınacak olması şaşkınlığa neden olmaktadır.
Bank for International Settlements (BIS) tarafından yayınlanan son raporda, LBO kredilerde tahhakkuk oranının %2'ye yükseldiği, Mayıs 2009 tahminlerinin de %6,3 olduğu belirtilmektedir. Bununla beraber Amerika'da LBO faiz oranları LIBOR'un 413,2 baz puan üzerinde, yani LIBOR+4,132 seviyesindedir.
Mortgage krizi sonrası yapılandırılmış finansal ürünlere talebin durması, LBO’ların seküritizasyonunu zorlaştırmış; son çare olarak, bu kredilerin belli bir iskonto oranıyla satılması noktasına getirmiştir.
Deutsche Bank, Citigroup ve Royal Bank of Scotland, nisan ayında, İngiliz kimya devi Alliance Boots Ltd.’nin, KKR tarafından satınalımında kullanılan ve Avrupa'nın en büyük LBO'su olan 22 milyar $'lık krediyi satışa çıkardı. Uzun süre alıcı bulunamadıktan sonra, 15 Mayıs 2008 de 3,9 milyar $ tutarındaki kısmı Deutsche Bank tarafından satıldı. Satışın LBO pazarı için önemli bir benchmark olması ve satışları arttıracağı muhtemeldir.
Mortgage krizi sonrası yapılandırılmış finansal ürünlere talebin durması, LBO’ların seküritizasyonunu zorlaştırmış; son çare olarak, bu kredilerin belli bir iskonto oranıyla satılması noktasına getirmiştir.
Deutsche Bank, Citigroup ve Royal Bank of Scotland, nisan ayında, İngiliz kimya devi Alliance Boots Ltd.’nin, KKR tarafından satınalımında kullanılan ve Avrupa'nın en büyük LBO'su olan 22 milyar $'lık krediyi satışa çıkardı. Uzun süre alıcı bulunamadıktan sonra, 15 Mayıs 2008 de 3,9 milyar $ tutarındaki kısmı Deutsche Bank tarafından satıldı. Satışın LBO pazarı için önemli bir benchmark olması ve satışları arttıracağı muhtemeldir.
LBO pazarının tartışmasız en büyüğü KKR (Kholberg, Kravis, Roberts&Co.) adlı Amerikalı yatırım şirketidir. Kurulduğu 1977 yılından bu yana 160'ın üstünde şirketi, büyük kısmını yabancı kaynak kullanarak satın almıştır. 2008 yılı başında bonolardan kaynaklanan faiz yükümlülüklerini 2 kez 2 aya kadar ertelemesi tahakkuk swaplarını yükseltirken, firma ratingini de düşürmüştür. Tüm büyük bankaların aktiflerinde KKR'ye kullandrılan LBO kredilerin olması, bu bankaları bir önce bu kredileri satma düşüncesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Alıcısı bulunamayan bu kredilerin en istekli alıcısının yine KKR olması finansal sistemin, aktörleri dışındakiler tarafından kavranabilmesinin ne kadar zor olduğunu gösterir gibidir.
Finansal tablolarında 15 milyar $ lık aktif büyüklüğe sahip olan KKR’nin, trilyon dolarlarla ölçülen iştirak ve bağlı ortaklıklık portföyünü hiçbir konsolidasyon yükümlülüğüne tabi olmadan yönetmesi, kredi verenler açısından hangi analiz prosedürlerinin uygulandığı sorusunu akla getirmektedir.
KKR hakkındaki bilgileri başka bir yazıya bırakırken son olarak şunu hatırlatmakta fayda vardır. Türk bankalarının, Wall Street'in çok çok altında faiz oranlarıyla kredilendirdikleri KKR'nin Türkiye'deki satınalmalarının, gelecek dönemlerde bankaların karlılıklarını nasıl etkileyeceği merak konusudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder