102 yaşına gelmiş adama uzun yaşamanın sırrı sorulduğunda şöyle yanıtlamışdı: "Her sabah uyandığımda, pencereden dışarı bakar ve bugün tam istediğim gibi bir gün diye aklımdan geçiririm."
Asyalılar, her krizin beraberinde fırsatlar getirdiğine inansalar da, Amerikalı finans uzmanlarının inanç ve düşüncelerden öteye birşeyler yapabilme yeteneğine sahip oldukları ortadadır.
Mark to market, muhasebe ve finansla ilgilenen herkesin çok iyi bildiği, bilançodaki kalemleri cari(piyasa) değerlerine dönüştürme yöntemidir. Tekdüzen muhasebe sisteminde, ihtiyatlılık ilkesiyle birlikte değerlendirildiğinden sınırlı bir kullanım alanına sahip olsa da, uluslararası raporlamada (IFRS) kullanılması zorunlu bir muhasebe kuralıdır.
Basit bir örnekle açıklayalım. Mali tablolarını UFRS'ye göre düzenleyen bir firma; 10 YTL'den aldığı, 100 adet X hisse senedini, defterlerine 1000 YTL maliyet değeriyle kaydeder. Yıl sonu bilançosu hazırlanırken, x hisse senedinin borsa değeri 110 YTL'ye çıktıysa, değerleme işlemi sonrası (mark to market) hisse senetlerinin toplam tutarı bilançoya 1100 olarak aktarılırken, 100 ytl de gelir tablosuna kar olarak yazılır. Benzer bir karşılaştırmayla, X hissesinin fiyatının 90 YTL'ye düşmesi halinde ise, hisse senetleri kalemi 900 olarak düzeltilirken, gelir tablosuna 100 YTL zarar aktarılır.
Değerlemeye tabi tutulacak kıymetin bir future kontrat ya da opsiyon sözleşmesine bağlı olması halinde, fiyat düşüşlerinde, değerleme işlemine ilaveten teminat tamamlama çağrısı (margin call) sonucu meydana gelecek nakit çıkışları ayrı bir düzenleme konusu olduğundan burada dikkate alınmamıştır.(SPK, Seri:5, No:51)
Başka bir ifadeyle; işlerin iyi gittiği, fiyatların yükselme trendi içinde olduğu bir piyasada (Bull Market) Mark to Market mali tablolarda karı arttırırken, kriz durumlarında (Bear Market) zararınızı ikiye katlar. Hele ki, bahsettiğimiz kriz şu ana kadar 400 Milyar $ şirket zararına sebep olan Subprime'sa, yapabilecek çok fazla şey de kalmıyor.
Fakat krizlerin içindeki fırsatları kara dönüştüren finansçılar; ( ki onlara finans mühendisleri demek daha doğrudur ve büyük bir ihtimalle çok yakında kompleks türev ürünler ve getirdiği krizler üzerine eleman yetiştiren okullar açılacaktır) Amerikanın dev şirketlerinin zararlarını kara dönüştürecek dahiyane bir yöntem bulmuşlardı.
Aslında bulmuşlardı demek pek doğru olmayacak, probleme farklı bir bakış açısıyla bakabilmişlerdi demek daha uygun.
Mortgage krizinin, aktiflerinin %47'sinden fazlası mortgage kredilerine bağlı türev enstrumanlardan oluşan Wall Street'in büyük finans kuruluşlarına sıçraması fazla uzun sürmemişti. Söz konusu bu türev ürünlerin çoğunun değerini belirleyecek fiyatlama modellerinin ve benchmark oranlarının bulunmaması, işlemlerin organize olmayan piyasalarda yapılması, değerleme işleminde fiyatı belirleyecek tek mekanizma olarak arz-talep dengesini bırakmıştı.
Bu ürünlere olan talebin durması sonucunda da, şirketler 3'er aylık dönemlerde bu varlıkları kademe kademe silerek cari değeri olan sıfıra doğru yaklaştırmaktadır. Bugüne kadarki varlık silme 400 milyar $ seviyesinde olup, ulaşacağı boyutlar hakkında yapılan yorumlar pek de iyimser görünmemektedir.
Değeri düşen varlıklar şirketleri büyük zararlara sokarken, rating kuruluşları ikinci darbeyi vurmakta geçikmedi ve dünya ekonomisinin lokomotifi bu dev şirketlerin ratinglerini düşürmeye başladılar. Düşen ratingler şirketlere güveni yatırımcılar gözünde azaltırken, şirketlere ait bonolarının fiyatları düşüşe geçti. İşte bu noktada Wall Street firmaları finansal sıkıntılarını kara dönüştürmeye başladılar. Citibank ve 4 büyük Amerikan finans şirketi, basit bir muhasebe kuralını yeniden yorumlayarak, kendi bonolarındaki düşüşü 12 milyar $ kara dönüştürdüler.
Yaptıkları şey basitti: Bilançolarının pasiflerinde yer alan bonoların fiyat düşüşlerini kar olarak gelir tablolarına aktarmak.
Bu yeni muhasebe matematiği, kurallara uygun olsa da, genel kabullere aykırıydı. Amerikanın 3. büyük yatırım şirketi olan Merrill Lynch, son 3 çeyrek, borçlarının piyasa değerindeki 4 milyar $ düşüşü gelirlerine eklemeyi bilmiştir. Merrill'in kriz başladığından bu yana, varlıklarındaki 38 milyar $ azalmanın 4 milyar $ gelir getirmesi herhalde muhasebenin altın çağına(!) girdiğimizin bir göstergesi oluyor.
Amerikanın 4. büyük yatırım şirketi Lehman Brothers, yine aynı yöntemle, kendi bonolarının spread'lerini genişleterek 1.9 milyar $ gelir yaratırken, aktif büyüklük olarak dünyanın en büyük bankası Citibank 1.7 milyar kar elde etti.
Türkiye'de, firma ratinglerinin ülke ratingiyle birlikte düşünüldüğünde düşük düzeylerde kalması nedeniyle, firmaların yabancı kaynak temin etme yöntemleri arasında bono ihracı arka sıralarda yer almaktadır. Bilançolardaki yükümlülüklerin sabit veya ihbarlı faizli banka kredileri ve satıcı borçlarından oluşması, cari fiyatlara getirme işleminin sadece varlıklar için yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu da "mark to market"in tartışılır yönlerinden bir süre daha uzak kalacağımız anlamına geliyor.
Mark to market hakkında ayrıntılı bilgiye Finansal Krizin Gizli Doğası: Maça Kızı Efekti adlı kitabımdan ulaşılabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder