Asimetrik bilgi finans literatüründe şöyle tanımlanmaktadır: Bir bilginin, o bilgiye bağlı olarak karar veren taraflar arasında, biri lehine diğerleri aleyhine sonuçlar doğurabilecek biçimde, dengesiz olarak dağılımı.
Başka bir ifadeyle; bir tarafın, diğerinin bilgi eksikliğini kendi lehine kullanması, maddi veya manevi zarar verici bir durum oluşturma potansiyeli. Kısacası, taraflar arasındaki bilgi eşitsizliği.
Finansal hayatta, bir tarafın sahip olup, öteki tarafın sahip olmadığı asimetrik bilgi 2 önemli probleme sebep olmaktadır.
a) Asimetrik bilginin bir işlemden önce, ahlak dışı ve etik olmayan bir şekilde kullanılması anlamına gelen ters seçim (adverse selection) ilkesi. Örneğin, sağlığı iyi olmayan birinin hayat sigortası ödemelerini, sağlığı yerinde olana kıyasla daha istekli yerine getirmesi. Sigorta şirketinin böyle bir durumda, müşteriler üzerindeki riski tanımlayabilmesi mümkün olamamaktadır. Ya da kredi alacak birinin içinde bulunduğu finansal sıkışıklığı gizlemesi.
b) Asimetrik bilginin bir işlemden sonra, ahlak dışı ve etik olmayan bir şekilde kullanılması anlamına gelen ahlaki çöküş (moral hazard) ilkesi. Örneğin; sabit ücretle çalışan, yaptığı satışlardan prim almayan bir bankacının kritik, zor, zaman alan ve riskli satışları gerçekleştirmede daha isteksiz olması.
2001 yılında Nobel ekonomi ödülüne layık görülen G.Akerlof, M.Spence ve J.Stiglitz, asimetrik bilginin, kişisel ve algılamalara dayanır olmaktan öteye önemli finansal sorunlar doğurduğunu göstermiştir.
Akerlof ‘un 1970 yılındaki Limon piyasası problemi (The Market for Lemons) konunun önemi hakkında finansal çevrelerde ilk farkındalığı yaratan çalışmadır. Akerlof, çok basit ve dikkat edilmeyen bir davranış kalıbını Nobel ödülünü alabilecek bir ekonomi kuramına dönüştürmüştür. Akerlof modeli şöyle açıklamaktadır: İkinci el araba satışı yapan iki firma olduğunu düşünelim. Bunlardan biri kalitesiz arabaları ucuza satarken, diğeri kaliteli arabaları daha pahalıya satmaktadır. İkinci el araba almak isteyen bir müşteri; ucuz fiyattan satan satıcının, arabanın yetersizlikleri hakkında sahip olduğu bilgiye sahip olmadığından, her iki fiyat arasında bir ortalama belirleyecek ve bu da müşteriyi düşük fiyattan satan satıcıya yönlendirecektir. Bu fiyattan satış yapacak olanlar ise, kaliteli araba satıcılarını piyasa dışına iteceklerdir. Kalitenin belirsizlikle ilişkilendirilmesi esasına dayanan bu model, alıcı ve satıcılar arasındaki bilgi asimetrisinin, iki kaliteden de malın arzını durdurmaya varacak sonuçlar doğurabileceğini vurgulamaktadır.
Stiglitz ise, kredi piyasasında yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bankaların kredi arzını daraltarak piyasayı dengeye getirmek istediklerinde, kullandıkları faizleri yükseltme formülünün doğru olmadığını, aslında bir “ters seçim” olduğunu söylemektedir. Ona göre, faiz oranı arttıkça risk almaktan çekinenler pazardan çıkacak, riskli projelere yatırım yapacak olan riskli müşteriler ise pazarda kalmaya devam edecektir.
Kredi açısından bilgi asimetrisinin önemi;
Kredi verenler, kredi alanların tüm özelliklerini bilmediklerinden ortaya bir “ters seçim” durumu çıkmaktadır. Bir yatırım kredisi alan firma, projenin beklenen getirisi hakkında bankadan daha fazla bilgiye sahiptir ve bunu objektif olarak paylaşmaya istekli değildir. Bu da risk yönetiminde banka açısından önemli sorunlar doğurabilmektedir. Buradan hareketle, kredi talep isteği ile müşteri ratingi arasında ters korelasyonun olduğunu söylemek mümkündür.
Asimetrik bilgi probleminin finansal piyasalarımızda çözümüne yönelik en somut adım şu an için Kredi Kayıt Bürosu(KKB) olarak görünmektedir. Bu kuruluşun amacı, üye bankaların veri tabanlarında yer alan müşterilerine ilişkin tarihi ve güncel kredi bilgilerini, belli bir ücret karşılığı değişimini esas alarak, kredi verenlere kararlarında yardımcı olacak şekilde sunmaktadır. Perakende kredi pazarına hız veren KKB’nin kişisel rating uygulaması, bankalar açısından en önemli kredi değerlendirme süreci olarak görünmektedir. Bankaların veri tabanlarında gerçeğe aykırı, demode ve anlamsız dataların payının yüksek olması, müşteriler hakkındaki özet rapor formatlarının, ihtiyaca uygunluklarının düşük olması nedeniyle değerlendirme süreçlerinde zaman kayıplarına sebep olması ve yorumlanamaz bilgilerin fazlalığı sistemin düzeltme gerektiren alanlarıdır.
Yönetim açısından asimetrik bilginin istismarı;
Gerek kurumsal, gerek kurumsal olmayan şirketlerde bilgiye sahip olanlar, diğerlerinin de bilmesi gereken bu bilgileri yönetim erglerini güçlendirmek için etik dışı kullanmaya meyillidirler. Ülkemiz şirket yönetim kültürü buna yöneltmektedir. Katı emir komuta iletişimiyle güçlenen fonksiyenel yönetim tarzı, gelişmesini, bürokrasiyi de varlığına ekleyerek sürdürmüş, ortaya üst-merkezli ve bize özgü bir yönetim anlayışı çıkarmıştır. Bilgiye ulaşma kaynaklarının herkese açık hale gelmesi ast’ları ulaşılabilir bilgiyle donatırken, formel bilginin değerini azaltmış; işin doğasından kaynaklanan, üst yönetim tarafından sahip olunan ve üst yöneticilerin enformel iletişimlerinin oluşturduğu teamüller, şirketin yazıla olmayan kuralları ve “know-how” haline gelmeye başlamıştır. Modern şirket yönetimi kuramı açısından açıkça bir “de facto” durumu olmasına karşın, hiçbir uygunluk prosedürü içinde bu durum sorun yaratır görünmemektedir.
Şirket yönetimleri ve hissedarlar arasındaki şirketin geleceğiyle ilgili her türlü temas, bilgiye sahip olanlar açısından güçlü bir asimetrik bilgi oluştururken, bunun ilişkili taraflar aleyhine kullanılması ortaya “şirket içi gladio” algılamalarına sebep olan bir hava yaratmaktadır.
Ben merkezci yönetim anlayışı, “insanlar korkutularak yönetilir, korkutanlar da iyi yöneticilerdir” ilkel düşüncesiyle, formel olmayan her tür bilgiyi yönetim alanlarını güçlendirmek için bir silaha dönüştürmektedir. Hissedar, hissedar temsilcileri ve üst yönetim bu de facto durumdan “gizli ve vergilendirilmeyen gelir” elde etmektedir.
Asimetrik bilgiye sahip olmayanlar, söz konusu bilgiye ulaşmanın zorluğunu bildiklerinden, yakınmalarını farklı şekillerle göstermektedir. Asimetrik bilgi paylaşımındaki yetersizlikler karşı tarafın çıkarlarını zorladığında, yöneticilerin mütevazilik ve yumuşak başlılıklarının yerini gizli ve bastırılmış bir öfkenin aldığı görülmektedir. Son yıllarda dünya finansal piyasalarıyla entegrasyonunu hızlandıran Türk yöneticileri, kendilerine yöneltilen her türlü soruya, geleneksel yaklaşımları gereği tam açıklama/açıklamama perspektifinden farklı olarak, batılı yöneticilerin, kompleks durumları kısa, manidar ve sorgulanamaz şekilde ifade etmekte kullandıkları indikatif söylem tarzını benimsemişlerdir. Asimetrik bilginin verdiği güç vasıtasıyla, karşı tarafın bilgisizliği indikatif küstahlıkla gizli bir eleştiriye tutularak, bir hareketsizleştirme tavrı güdülmektedir. “Örümcek ağı” etkisi yaratan bu iletişim şekli yöneticilerin erişilmezliğini arttırır bir rol oynarken, karşı tarafı da pasifize etmektedir. Böylelikle asimetrik bilgi, yönetim misyonunun belli çevreler tarafından devam ettirilmesi ve asla bu yapı içine “dışarıdakiler”in dahil edilmemesi gizli düşüncesini ortaya çıkarmaktadır.
Sözün özü; asimetrik bilginin paylaşılmaması sonucunda, yönetim, seçilmişlerin değil, elitlerin tekelinde tutulmaya devam edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder