Piyasaların aldığı bu güvenle yoluna devam etmesi şüphesiz ki önemli bir gelişme. Fakat artık piyasalar sadece güzel haberlerden etkilenen ve zenginlik yaratan alanlar değiller. Karamsar düşüncelerin çöküş senaryoları üzerine yaptığı yatırımlar da piyasaların önemli bir yanı. Avrupa Birliği ulusları destekli bu konsensüs piyasaların ritmini bazıları için bozabilir.
Anlaşmanın ayrıntılarının henüz tam olarak belirlenmediği bu ortamda akla gelen en önemli sorulardan biri şu: Tahvillerin ödenmeme ihtimaline karşı onları sigortalayan enstrümanlar olan CDS’ler bu süreçte ödenecek mi?
Bu tür kontratların sözcüsü sayılan kuruluş International Swaps & Derivatives Association (ISDA) üstlenilen %50 zarar sonrası aktife olmaya hazır 3,7 milyar dolarlık CDS olduğunu söylüyor. Bir diğer takas kuruluşu Depository Trust&Clearing Corporation (DTCC) ise 77,7 milyar dolarlık CDS olduğunu belirtiyor. Farklı takas kuruluşları ve takası bildirilmeyen CDS kontratları da göz önüne alındığında bu rakamın daha yüksek olacağı anlaşılıyor.
Anlaşmanın gelecek detayları belirsizlikleri giderecektir. Fakat kontrat bedellerini ödeyecek kuruluşların bu ödemeyi hangi koşula bağlayacakları merak konusu. Eğer tahvillerin vadesi dolduğu gün ihraç edilecek yeni tahvil eskisiyle değiştirilme koşulu içermiyor ve ödeme de yapılmadıysa CDS bedellerinin ödenmesi gerekiyor. Öte yandan eski tahvillerle değiştirilme koşulu içeren yeni bir tahvil ihracında da CDS bedellerinin ödenmesi gerekecek. İşte, bu noktada karşı karşıya kalınan soru bizi yeniden krizin ilk günlerine götürüyor. CDS kontrat satıcıları temerrüt durumunda kalınması halinde bu bedelleri ödeyebilecekler mi? Yoksa Lehman Brothers’ın veya AIG’nin çöküşleri gibi yeni çöküşler gelecek mi?
Bu noktada akla şöyle bir soru daha gelebilir. Neden bankalar %50 gönüllü zarar yazmayı kabul etsinler? CDS satıcılarına gidip paralarını almayı deneyemezler mi? Bu elbette ki mümkün. Fakat 2012 yılı içinde vadesi gelecek tahviller ellerindeki tek tahviller değil. Avrupa Merkez Bankası %50 gönüllü zararın kabul edilmemesi durumunda Yunan tahvillerini tahakkuka düşmüş olarak kabul edeceğini ve teminata kabul etmeyeceğini belirtiyor. Bu durum aktiflerinde yüksek tutarda Yunan tahvili bulunan bankalar için intihar olabilir. Çünkü ECB’den kredi almalarının önü kesilecek. O nedenle böyle bankaların gönüllü zararı kabul etmesi yüksek bir ihtimal gibi görünüyor.
Görülebileceği üzere üstünde oyun oynanan husus Yunan tahvillerinin tahakkuka düşürülüp düşürülmeyeceği. Buradaki politik manevralar henüz net değil. Bu noktada başka bir soru akla geliyor. Elinde Yunan tahvili olmadığı halde Yunan ekonomisi üzerine karamsar düşünceler besleyen yatırımcıların aldıkları CDS’ler ne olacak? Ülke göz göre göre iflas ettiği halde tahvillerin politik düzenlemelerle tahakkuka düşmemiş sayılması yatırımcıların kaybı olmayacak mı? Serbest piyasa ritmi bozulmayacak mı?
Bu soruların yanıtını almak için önümüzde hala uzun bir süreç var gibi görünüyor. Birliğin ilişkili taraflarla toplantısından çıkacak sonuç bazı sorulara yanıt vermemizi mümkün kılabilir. Ama yeni soruları da beraberinde getirecektir. Zararların %50 oranında gönüllü kabul edilerek realize edilmesi durumunu rating şirketleri nasıl yorumlayacaklar? Yunanistan için tahakkuk anlamına gelen D rating verilecek mi?
Süreç sanıldığı kadar basit değil aslında. Yani kurtarma ilahi bir yardım olarak sunulmuyor. Kurtarma fonu EFSF parayı ECB’den alacak. Daha sonra da bu parayla EBC’nin elindeki Yunan tahvillerini satın alacak. Kurtarma fonu parayı EBC’den alacağı için EBC’nin kurallarına uyulmadığı sürece kimse para alamayacak. Son derece karmaşık ve felsefi paradokslarla örülü bir durum.
Merkez bankalarının krizin başından bu yana bankalara ve piyasalara yaptıkları likidite takviyeleri kısa vadede hisse senedi ve emtia piyasalarını uçurmaktan öteye çözüm sağlamadığı görülmektedir. Belli problemlere özel çözümlerin çöken global ekonominin tamamına etki yapmadığı ortadadır. İtalya, İspanya ve Portekiz’in krizi henüz alevlenmemişken Yunan krizine ödenecek bedel yüksek bir fatura olabilir.
Fakat yatırımcılar şöyle düşünmekteler. Piyasalara bundan daha önce de likidite takviyesi yapıldı. Fakat çözüm olmadı. Ama ekonomin ve politikanın zeki patronları mutlaka hataları görüp önlemlerini ona göre almıştırlar. Umulur ki öyle olsun. Fakat yine de insanların aynı hatayı üst üste iki kez yapmaları en zeki insanlar için bile son derece sıradan bir durum sayılabilir. Belki de bunun en çarpıcı örneği NASA’dır denilebilir.
Dünyanın en iyi bilim adamları ve en kusursuz sistemlerine sahip kurumu olan NASA 2009 yılında bir gözlem uydusunu Vanderberg üssünden Taurus XL roketiyle fırlatır. Fakat roket havalandıktan birkaç dakika sonra patlar. Kurulan inceleme komisyonu kazanın nedenini kısa sürede belirler: “Roketin üzerindeki koruyucu kabuk fırlatıldıktan sonra uydudan ayrılmamıştır.”
NASA 2 yıl boyuncu yapılan hatayı giderecek önlemleri alır ve yeni bir uydu hazırlar. Hazırlanan uydu 2011 yılı başında Vanderberg üssünden Taurus XL roketiyle fırlatılır. Fırlatıldıktan 6 dakika sonra uzmanlar roketin üzerinde bir hatayı tespit ederler. “Roketin üzerindeki koruyucu kabuk uydudan ayrılmamıştır.”
Ve düşünülebileceği gibi roket patlamıştır.
Aynı hatanın üst üste yapılması ihtimali asla yok sayılmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder