Sizi sevmeyen biri paranızı çalarsa o hırsız ya da suçlu değildir. Ceza çekmesi de gerekmiyor. Paraya aşırı düşkün biri olarak kabul edin ve onu affedin. Çünkü o mağdurdur!..
Paranızı çalan bir kişi olabileceği gibi, bir şirket veya finansal kuruluş da olabilir. O nedenle onları da affedebilirsiniz. Onlar da suçlu sayılmazlar. Olsa olsa birer kurbandırlar!..
Bu sahte derviş sözlerine inanan yoktur herhalde. Finansal piyasalar böyle bir yer olsaydı ekonomik aktivitelere güvenir miydiniz? Şüphesiz hayır. Üstelik bırakın hırsızlık yapmayı, fiyat oluşumlarını etkileyecek haberlerin yayınlanması bile yasaktır birçok ülkede. Güven ve huzurun sürdürülebilir olması için finansal piyasaların korunaklı yerler olması gerekir. Çünkü hayatın kendisi de böyledir. Suç ve suçlu her zaman için cezalandırılır. Aksi takdirde suçun artmasının önüne geçilemez. Fakat sosyal düzeni sağlayan bu nedensellik son yıllarda büyük bir yara almış durumdadır. Artık suçluyu mağdur ya da kurban olarak gören bir illet ile uğraşmak zorundayız. Bu illeti birçok insan zaten yakından tanıyordur.
1993 yılına gelindiğinde tenisin zirvesinde Monica Seles adlı 18 yaşında genç bir bayan vardı. Tüm kupaları genç yaşında kazanmış ve tenisin efsaneleri arasına o yaşta girmeyi başarmıştı. 30 Nisan 1993 tarihinde, Hamburg’ta katıldığı bir turnuvada ikinci seti oynuyordu. İşte tam o anda spor tarihinin en kara olaylarından biri gerçekleşti. Günter Parche adlı holigan sahaya girerek Seles’i bıçakladı. Bu olaydan sonra Seles kortlardan iki yıl uzak kaldı ve bir daha da istediği başarıyı yakalayamadı.
Spor dünyası derin bir şok içindeyken Parche tutuklanmıştı. Herkes büyük bir ceza alacağını düşünürken ertesi gün serbest bırakılmıştı. Dünya şaşkındı. Peki ama böyle bir şey nasıl olabilirdi?
Yazar Steve Salerno, 2005 yılında yazdığı SHAM adlı kitapta konuya belki de en çözümleyici açıklamayı getirir. Parche serbest bırakılmıştır. Çünkü onu bu suçu işlemeye iten şey Seles’in en büyük rakibi Steffi Graf’a duyduğu saplantılı aşktır.
Evet, hakim obsesif aşkından dolayı Parche’yi suçsuz bulur. Salerno’ya göre psikolojik tedaviyi yeterli gören adalet sisteminin altındaki erozyon kişisel gelişim denilen düşünce sistemi tarafından yaratılmaktadır. Kişisel gelişimin ortaya koyduğu anlayışa göre suçlu diye bir şey yoktur. O olsa olsa bir kurban ya da mağdurdur. Hırsız, rüşvetçi ya da tecavüzcü olması da mümkün değildir. Onlar da kendine yardım etmeyi başaramadıkları için sadece birer mağdurdurlar. Eğer kişisel gelişim kitaplarını okuyup bu zaaflarını yenebilselerdi bu sonuç ortaya çıkmazdı.
İşte bu sahte evrensel harmoniyi sunan bilgilere kişisel gelişim deniyor kısaca. Hani birçoğumuzun isimlerine aldanıp hayatımızın bir veya birkaç anında aldığımız kişisel gelişim kitapları. sonusz aşk, ebedi mutluluk, büyük zenginlik sunan kitaplar… Bugün tüm dünyada suçlular bu kadar kolay suç işleyebiliyorlarsa bunda hiç şüphesiz kişisel gelişim denilen bu illetin payı büyüktür.
Bu tür kitapları zaman zaman okusak da söz konusu para ise o kadar müsamahakar olamayız. Hele hele finansal piyasalar da bu asla kabul ve tahammül edilemeyecek bir şeydir. Paramızı çalan daima hırsızdır ve öyle de kalması gerekir.
Piyasalar çoğu zaman vahşi yerler olarak değerlendirilip kınanırlar. Fakat kişisel gelişim saplantısına fazla bulaşmadıkları için yine de çok korunaklı yerler oldukları rahatça söylenebilir. Unutmayın aptallık hırsızlıktan daha tehlikelidir. Sadece paranızı değil zamanınızı da çalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder