Yatırım kararlarında kişisel bilgi seviyesi en önemli faktör olsa da bizi doğru karara götürecek en güvenilir faktör değildir. Makul bir kararı verecek bilgiye sahip olmamızın o kararı vermek için yeterli olmadığını gördüğümüz anları sıklıkla yaşarız. Büyüklük önyargısı (bigness bias) denilen bir olgu bu anların en tehlikeli düşmanlarından biridir. Usta bir yatırımcının öngörüsünü acemi birine göre daha tercih edilir bulmamızın altında yatan bu olgudur. Çünkü kafamızda garip bir büyüklük sistemi taşırız. 1 kilo elmayı 2 lira daha ucuza almak için tüm pazarı dolaşırız ama bir araba alırken 3.000 liranın pek lafı olmaz.
Aynı önyargı şirketler için de geçerlidir. Coca Cola şirketinin 20.yüzyıl başlarında yaptığı bir dizi hatanın nedeni bu yanılsamadır. Ezeli rakibi Pepsi’yi en az üç kere satın alması önerildiği halde sadece 1.000 dolar karşılığı olan bu satın almayı gerçekleştirmemişti. Belki fiyat 1 milyon dolar olsaydı alacaktı!.. Ya da batmaz denilen Titanic’in son derece ileri teknoloji ile yaratılan gövdesi üzerine eğer yeterli filika eklenebilseydi kayıplar daha az olabilirdi.
Bilginin geometrik artışı, karar verme sistemlerimizde gözle görülmesi zor bir değişime neden olmaktadır. İnsanlar, bilgi düzeyleri ve çevrelerindeki mevcut bilgi seviyesi arttıkça, daha fazla bilgiyi kullanarak karar vermek yerine daha az bilgiyi kullanarak kararlarını vermeye başlamışlardır. Genellikle burada en sık yapılan hata, bir şeyin değerini görünen gerçekliğiyle değil, büyüklük önyargısında olduğu gibi kendi duygusal değerlendirmelerimiz ekseninde vermemizdir.
Bu hafta Jane Austen’in Gurur ve Önyargı (Pride and Prejudise) adlı romanının 200.yılı. Yapılan anketlere göre roman tüm zamanların en sevilen birkaç romanından biri. Austen’i, 42 yıllık hayatında, roman tarihinin ilk büyük kültü yapan bu roman, sosyal değerlere olan ayrıntılı bakış açısıyla eleştirmenler arasında karşıt görüşlerin oluşmasına neden olsa da de en sevilen romanlar arasındaki yerini korumuştur.
İngiliz yazar David Lassman 2007 yılında bir deney tasarlar. Jane Austen’in Gurur ve Önyargı adlı romanını yeniden yazar. Sadece kitabın adını ve birkaç karakterin adını değiştirir ve yayınevlerine Alison Laydee (A Lady Austen’in takma adıdır) adıyla gönderir. Yayınevleri arasında Penguin ve Bloomsbury gibi büyük yayınevleri de vardır. Sonuçlar çarpıcıdır. Yayınevlerinden biri hariç hiçbiri kitabı tanıyamamıştır ve yayınlamayı ret etmiştir. Üstelik tarihin en etkileyici roman giriş cümlelerinden birine de dokunulmamıştı. (It is a truth universally acknowledged, that a single man in possession of a good fortune, must be in want of a wife)
Artan bilginin karar verme sistemimiz üzerinde yarattığı baskı bizi daha az bilgiyi kullanarak karar vermeye zorlamaya başlıyorsa, suçu çevresel faktörlere bağlamak doğru bir çözüm olmayacaktır. Görünen gerçekliği belirlemek için kullanacağımız ölçü bir romanı değerlendiren yayınevinin düştüğü hata gibi üzerindeki isim değil, romanın içindeki gerçeklik olmalıdır. Bunu sağlayamadığımız sürece yaşadığımız dünyanın anlamı da kaybolmaya başlıyor demektir.
Brezilyalı yazar Carolina Maria’nın Çöplük adlı eserindeki şu söz sanıyoruz karar verme sistemimizin düştüğü zayıflığın en somut uyarıcısı gibi durmaktadır: “Bugün de çöplükten yiyecek bir şeyler bulamadım ve çocuklarım 3 gündür tek bir lokma bile yiyemediler; duyduğum bir habere göre de İngiltere kraliçesi gördüğü yoğun ilgi sebebiyle kraliçe olmaktan sıkılmış."
Enformasyon şelaleleri kişileri giderek daha az düşünerek karar vermeye yöneltiyor ve bunun engellenmesi de maalesef mümkün olamıyor. Öyleyse söyleyecek fazla bir şey kalmıyor demektir. Umarız dünyanın en sevilen romanını bundan sonra siz yazmazsınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder