Zenginler ve yoksullar arasındaki gelir farklılığı giderek bir uçuruma dönüşürken bu eşitsizliği ortadan kaldıracak somut tedbirlerin alınamıyor olması gelecek için gerçekten düşündürücü. Büyük bir sorumluluk sessizliği seyrediliyor. Problemi görmesi gerekenler problem olmadığında ısrarlılar. Bu sessizlik ortasında, geçen haftalarda İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’dan gelen öneri ölçüsüz bir saldırı gibi algılandı. Yayınladıkları raporda, dünyanın en zengin 100 kişisinin gelirinin, yoksulluğu 4 defa bitireceğini ileri sürdü. Aşırı derecede artan gelirlere dikkat çekerek bu durumun yaratacağı olumsuzlukları gündeme getirdi. Fakat rapor pek ses getirmiş görünmüyor. Ne dersiniz, sizce bu görüş rasyonel mi?
Bize oldukça rasyonel görünüyor. Fakat rasyonel olduğunu kabul edersek yazıyı burada bitirmemiz gerekir. Üstelik hayatın irrasyonel olduğu kabullenmesine de aykırı bir durum yaratmış oluruz. Öyleyse biraz daha farklı bir açıdan bakmaya çalışalım. İspatlamaya çalışacağımız düşünce “Aç insanlar çalışmaya muhtaçtır!” düşüncesi olacak ve konuya irrasyonel bir açıdan bakmayı deneyeceğiz. Kısaca şunu demek istiyoruz; zenginler, daha zengin olamadıkları sürece açlıktan ölebilirler. Nasıl mı?
Tüketim kültürünün en basit ritüeli yemek yemektir. Yemek yeme şekillerinin sınıfsal ve toplumsal mizacı ne kadar iyi anlattığı herkesin malumudur. Gelin bu ritüeli sınıfsal bir karşılaştırmaya tabi tutalım ve farklılıkların neyi anlattığını bulmaya çalışalım.
Yoksul insanlar ya da hayatlarını kazanmak için bedensel işlerde çalışan kişiler için günün ana yemeği öğlen saatlerinde yenir. İş arasında yenen yemek aynı zamanda yorulan vücudun dinlenmesi anlamına gelir. Bedenini değil de sermayesini kullanarak hayatını kazanan zenginler için ise günün en önemli öğünü akşam yemeğidir. Çünkü ertesi günün ihtiraslı planları akşam yemeğinde düşünülür.
Yoksul insanlar için yemek samimi ilişkilerin yaşandığı bir andır. Masadaki tek bıçak her şeyi kestiği için artık kesmez hale gelmiştir. Yemek yendikten sonra sıyrılarak temizlenen tabağa diğer yemeğin konulması son derece normaldir. Zenginlerin yemek sofralarındaki ilişkiler daima mesafelidir. Her yemeğin bıçağı ayrıdır. Yemek yeme ve temizlik birbirine karıştırılmaması gereken süreçlerdir.
Yoksullar için yemek iş demektir. Kendi bedensel çalışmalarını temsil eder. Kendi işleriyle değiştirilebilir bir değere sahiptir. Zenginler için yemek satın alınan bir maldır. Karşılığı sadece paradır.
Yoksullar yeni yiyeceklere direnirler. Bu, ağızlarının tadını bilmemekten değil, yeni yiyeceğin kendi iş sürecindeki karşılığını bilmemelerinden kaynaklanır. Zenginler farklı hazları almak için ödenmesi gereken paraya düşünürler sadece.
Yoksullar, yemeklerini pişirdikleri odada yemeyi tercih ederler. Zenginler için yemek salonu iktidar mücadelesinin devam ettiği bir yerdir. Uyarıcı bir anlam taşır. Gelecekteki işler genellikle yemeklerde planlanır.
Yoksullun yemeği, ürettiği ya da emeği ile satın alabildiği basit şeylerdir. Zenginler ise rekabetçi dünyalarında daha fazla enerjiye ihtiyaç duydukları için daha fazla et tüketirler.
Yoksullar için bir düğün, katılımcılara yemek dağıtılması anlamına gelir. Yıllarca yapılan düğün hazırlığının anlamı budur. Zenginler için şölenlerde yemekli kutlama yapmak masraf demektir. Zenginlerin ilave masraf için ayrılmış ya da biriktirilmiş paraları yoktur.
Bu tipik özellikler hemen hemen dünyadaki tüm kültürlerde benzerdir. Fazla yaratıcı ve özel seçilmiş sahneler değildir. Peki buradan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız?
Zenginler ve yoksulların yemek şekilleri ile yapılabilecek tek bir çıkarım vardır. Konu üzerinde düşünen başta John Berger olmak üzere birçok filozof ve eleştirmen aynı sonuca ulaşmaktadır. Yoksullar, yedikleri yemeği düşünürler. Doydukları an tatmin olurlar ve süreç tamamlanmış olur. Zenginler için ise yemek yeme bir fantezi ya da ayin gibidir. Hiçbir zaman tatmine ulaşamazlar ve bu onlarda sonsuz bir iştah yaratır. Hiç dinmeyen bir iştah!
Dünyanın 100 zengininin serveti yoksulluğu bitirebilir belki ama bu hiçbir zaman adil bir sonuç yaratmayacaktır. Çünkü yoksullar karınlarını doyuran bir yemek yedikleri zaman doymuş demektirler. Oysa zenginler daima açtır ve sürekli çalışmaya ihtiyaçları vardır. Hırsları ve rekabet açlıkları da bu yüzdendir. Kısacası, zenginler daha zengin olamadıkları sürece açlıktan ölürler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder