Açıkçası futbolun da piyasalar gibi bilinen gerçeklerinin yalanlardan ibaret olduğunu gösteren iRRasyonel yüzünün olabileceğine pek ihtimal vermiyordum. Fakat spor medyasının entellektüel ismi Alp Ulagay, Dünya Kupası başlamadan önce benimle paylaştığı bir düşüncesinde aynen şöyle demişti: "Fifa'nın yönetişim modeli önümüzdeki yıllarda çok tartışılacak." O anda ne demek istediğini pek anlamamıştım ama tavsiyesi üzerine futbolun kurumsal tarafını araştırmaya başlayınca, vicdanın parayla takas edildiği yozlaşmış bir dünya futbolu ve futbola sevgisi nedeniyle sömürülen milyarlarca insan çıktı karşıma. Aslında bu pek de alışılmadık bir durum değildi. Tüm değerlerin metalaştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz ne de olsa. Fakat bunun üzerine Uruguay Başkanının Fifa'yı eleştiren sert sözleri gelince Alp Ulagay'ın öngörüsünün bu kadar kısa sürede gerçekleşmiş olmasına şaşırmıştım. Aslında sorun Alp Ulagay'ın da dediği gibi Fifa'nın yönetişim modelindeydi ve Nijeryalı futbolcuların paralarını istemesi meselesi de tam burada düğümleniyordu.
Fifa Başkanı Sepp Blatter, hiçbir denetime tabi olmayan Fifa'yı büyük bir çıkar çatışmasının içine sokmuştu. "Başkanın adamları" ve geri kalanlar arasındaki çekişme 2000'li yıllara gelindiğinde kurum içinde çatışmayı önlenemeyecek noktaya getirmişti. O anda başkanın aklına parlak bir fikir gelir. Adı daha önce Enron'un çöküşünde
Danışmanlık şirketlerinin nasıl çalıştığını iş hayatındaki hemen herkes öğrenmiştir. İşte Fifa'daki sorunları çözmek için yaptıkları da bunlardan farklı değildi. Düzgün ama içi boş cümleler bitince Fifa üyelerini iki gruba ayırıp soğuk bir gecede buzlarla kaplı bir alandaki taşları süpürttüler. Ardından yine iki gruba ayrılan çalışanlara lego oyuncaklarla mühendislik harikaları yaptırdılar. Grubun biri kazanırken diğeri ikinci oldu elbette. Yarışmada sonuncu olmaması tek sevindirici şeydi. Böylece şirketin görevi sona ermişti. Onlara göre problem çözülmüştü. Artık sıra ödemeye gelmişti. Başkan faturayı görünce afallamıştı: 2 milyon sterlin!
Fakat bir sorun vardı. Kasada bu kadar para yoktu. Önce pazarlık yapalım diye düşünüldü muhtemelen, ama demek ki bu işin bedeli bu kadar diye düşünüldü sonra. Öyleyse paranın bulunması için geriye tek yol kalmıştı. Geri kalmış ülkelere, yardım derneklerine ve hakemlik bütçesine ayrılan para kesilerek şirkete ödendi. Ne kadar da harika değil mi, Nijerya gibi geri kalmış ülkelerde futbol adı altında geri kalmışlığı önlemek için gönderilecek paralar danışmanlık şirketinin lego oyununa verildi.
Şimdi hep beraber Nijeryalı futbolcuların paralarını alamadıkları için maça çıkmak istememeleri meselesine tekrar yanıt verelim. Umberto Eco'nun dediği gibi Dünya Kupası spor değil, terbiyeli ayı şovudur. Bu şova çıkarılanlar, tıpkı Nijeryalılar gibi şovlarının bedelini istemek zorundadırlar. Bunu kimin finanse ettiği hiç önemli değildir. Değil mi ki Fifa geri kalmışlık için harcayacağı parayı kendi beceriksizliğini tamir etmek için danışmanlık şirketlerinin "kocakarı ilaçları"na yatırıyor.
Dünya kupasını milli bir mesele olarak gören spor basınımızın Nijerya'ya yanıt veren tekyürek sesine de birkaç söz söylemeden geçmeyelim. Muhtemelen hepsi ilkokul mezunu olan 11 yüksek egolu erkeğin, akıl almaz paralar almasına rağmen hep dünya standartlarının gerisinde kalmış futbol anlayışıyla futbol denen oyunu oynuyor olmaları milli bir mesele değildir ve hiçbir zaman da olamaz. Bu en başta üniversite mezunu olup iş bulamayan milyonlarca gence hakarettir. Sonra da sporun ahlakına.
Ama yine de sen daha iyisini bilirsin. Neyse sözü fazla uzatmayalım, birazdan maç başlayacak: "İyi vurur oradan; vurdurmayalım çocuklar!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder