Piyasaların nasıl işlediği konusu finansın içindekiler için "çocuk oyuncağı" dışındakiler için "muamma"dır. Ama aslında her iki taraf da piyasaların nasıl işlediği konusunda tam bir bilgiye sahip değildir. Finansa yakın olanlar piyasaları görünmez elin yönettiğine inanırlar. Yani alıcı ve satıcı daima uzlaşacak bir çözüm bulurlar mantığıdır bu. Üzerinde fazla düşünmediğiniz sürece bu son derece kabul edilebilir bir argümandır. Peki ya biraz düşünürseniz?
Mesela rastgele açtığımız bir haber kanalındaki şu başlıklara bakalım. "Bist direnemedi." "Gelişen piyasalarda rekor borçlanma." "Telekom'un karı beklentiyi aştı." Şimdi bu başlıklar üzerinde biraz düşünelim. İlk başlıkta borsanın düşüşünün olumsuzluğu üzerine bir vurgu var; fakat açığa satışçılar için bir fırsat doğduğundan hiç bahsedilmiyor. İkinci başlık borçlanmanın yüksekliğinin tehlikeli olabileceği düşüncesi yaratıyor; acaba kredi alıp da kendini mutsuz hisseden bir yatırımcı var mıdır sorusu görmezden geliniyor? Üçüncü başlık şirketin karındaki beklenti dışı artışın yatırımcılar için çok hoş karşılanması gerektiğinin altını çiziyor; milyonlarca müşteriden yüksek fatura bedelleri alınmış olmasının ahlaki olumsuzluğuna pek aldırış edilmiyor. Rastgele seçilen bu üç haber başlığı aslında piyasalar hakkında bize çarpıcı bir bilgi veriyor. Daha doğrusu iki bilgi veriyor. İlki, piyasalar hakkındaki genellemelerimizin ya da başka bir deyişle ifade edersek referans noktalarımızın yüksek bir hata içerdiği. İkincisi ise doğru kabul ettiğimiz bu varsayımların çözülmesi güç derin paradokslar oluşturduğu.
Hiçbir ekonomi kitabı piyasalar üzerine sabit olan referanslarımızın çelişkili yapısını açıklamaz. Krediyi vadesinde ödemeyenin "lanetlendiğini", yüksek fiyattan aldığı bir şeyi düşük fiyattan satanın "akıldışılığını" ve dolandırıcıyı yakalayanın sisteme olan ideal "hizmetkarlığını" anlatır durur. Okuyanlar da bunlara inanır ve piyasa denilen hayali mekanın örf ve adetleri belirlenmiş olur. Artık borsanın düşmesi kötü, aşırı borçlanma olumsuz, yüksek şirket karı iyidir. Ne dersiniz, sizce de öyle mi?
iRRasyonel olarak bu sorunun yanıtını yıllarca ekonomi kitaplarında aradık. Fakat aradığımız yanıt ekonomi kitaplarında değil de bir psikoloji kitabında karşımıza çıktı. Psikolog Darian Leader, "Kadınlar neden yazdıkları her mektubu göndermezler?" adlı kitabında çarpıcı bir hikaye anlatır. Benzerine hiçbir ekonomi kitabında bugüne kadar rastlamadığımız hikaye kısaca şöyledir. "Dük" adlı büyük bir dolandırıcı müthiş bir plan hazırlar. Amerika'da küçük bir kasabaya yerleşir ve yerel bir bankada bir hesap açtırır. Çeşitli küçük işlemler yaptırır ve bankanın güvenini kazanır. Derken cuma akşamı şehirdeki lüks otomobil mağazasından içeri girer ve en pahalı spor arabayı almak istediğini söyler. Ne fiyatını sorar ne de arabanın hangisi olduğunu. Galeri sahibi hayatının fırsatını yakalamıştır. Elde edeceği kazanç ömrünün sonuna kadar çalışmadan yaşamasına yetecektir. Alıcı ve satıcı anlaşır ve sıra ödemeye gelir. 1 milyon dolarlık ödeme çekle yapılacaktır. Satıcı derhal telefona sarılır ve bankayı arar. Karşılığı olduğunu öğrenirse sorun kalmayacaktır. Fakat telefonlara kimse yanıt vermez. Çünkü bankanın mesai saatleri birkaç dakika önce sona ermiştir. Satıcı bir karar vermelidir; çeki almalı mı yoksa satıştan vaz mı geçmelidir? Dük ona pazartesiye kadar şehirde kalacağını ve çek ödenince şehirden ayrılacağını söyler. Satıcı biraz düşünür, Dük'e inanır ve çeki alır. Dük ona güven vermiştir. Dük arabaya biner ve oradan ayrılır.
Kasaba küçüktür. Dük, arabayla biraz yol aldıktan sonra yol üstündeki ikinci el araba dükkanına girer. Arabadan memnun olmadığını ve arabayı satmak istediğini söyler. Galeri sahibi memnuniyetle karşılar. Dük, arabayı 1 milyon dolara aldığını ama hoşuna gitmediği için 750.000 dolara satacağını söyler. Galeri sahibi parayı getirmek için müsaade ister ve kasanın olduğu odasına gider. Fakat kafasına bir şey takılır. Yandaki araba satıcını arar ve sonrasında her şeyi öğrenir. Dük bir dolandırıcıdır. Çekle aldığı bir arabayı peşin paraya satarak büyük bir vurgun yapacaktır. Satıcı çeki tahsil için pazartesi bankaya gittiğinde de muhtemelen Dük çoktan başka bir şehre kaçmış olacaktır. Galerici vakit kaybetmeden polisi arar ve Dük'ü dolandırıcılıktan tutuklattırır.
Hikayenin burada bittiğini düşünüyorsanız yanıldınız. Buraya kadar her şey normal ve sıradan. Klasik bir dolandırıcılık hikayesi. Herkesin anlayabileceği ve benzerlerine sıklıkla rastlanılan basit bir hikaye. Oysa Dük'ün hikayesi pazartesi başlar. Polis çeki bankaya götürür ve hesabı kontrol ettirir. O anda karşılaştıkları şey gerçekten öngörülemezdir: Çekin hesabı müsaittir. Öyleyse Dük dolandırıcı değildir. Satıcı, galerici ve polis şok olmuştur. Dük haksız tutuklama gerekçesiyle polise dava açar ve satıcılardan da tazminat ister. Peki ortaya çıkan bu son durumu nasıl yorumlayacağız şimdi?
Dük, bütün işaretlerin onu bir dolandırıcı olarak gösterdiği bir oyun kurgulamıştır. Cuma günü bankaların kapanacağı saatte dükkandan içeri girmiş, en pahalı arabayı pazarlıksız almıştır. Çekin karşılığı için pazartesiye kadar beklenmelidir. Birkaç dakika sonra aynı arabayı çok düşük bir fiyata ve peşin paraya satmıştır. Tüm bu işaretler onun dolandırıcı olduğunu göstermektedir. Ama o dolandırıcı değildir; en azından bu seferlik. Peki o zaman Dük kimdir?
Aslında Dük piyasanın nasıl işlediğini bilen ender insanlardan biridir. Onu dolandırıcı gibi gösterecek sabit referansların ve varsayımların toplumsal bir eğilim olarak benimsendiğinin ve insanların bu genel geçer kurallara köklü yasalar gibi güvendiğinin farkındadır. Bu nedenlerle de hatalı kararlar vereceklerinden emindir. Dük, piyasanın sarsılmaz denilen bu ilkelerini, arabasını canının istediği zaman ve istediği fiyattan satma hakkına sahip olduğu gibi en bilinen piyasa gerçeklerini kullanarak bir anda altüst etmiştir.
İşte piyasa denilen kavram tamamen budur. Sayısız koşullu genelleme üzerine kurulmuş sabit referansların yarattığı karmaşık sistem. O nedenledir ki ne yukarıda alıntıladığımız haberler hakikati yansıtır, ne piyasalardan anladığını söyleyenler piyasaların nasıl işlediğini bilir, ne de piyasaları düzenlemeye çalışan "azizler" akışı kesintiye uğratacak engelleri yok edebilirler. Her şey Dük'ün ortaya koyduğu gibidir: Karşılığı olmayan çek değil sensin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder