20 Mayıs 2015 Çarşamba

Karınızı baş parmağınızdan daha kalın sopayla dövmeyin!

Çalışma şartlarında iyileştirme isteyen otomotiv sektörü işçileri bir süredir iş bırakma eylemi içindeler. Konuya işçi açısından, işveren açısından, ülke ekonomisi açısından, iktidar açısından ya da muhalefet açısından bakmak pekala mümkün. Her farklı bakış açısının farklı bir haklı ortaya çıkaracağı açık. Ekonomi karmaşık bir sistem olduğu için bu tür vakaların belli bir kesin sonuca indirgenmesi oldukça güç. Öyleyse karar verebilmek için elinize iki seçenek kalıyor: Ya kendi çıkarınıza olan sonuç haklıdır ya da baş parmak kuralı!

Konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olunamayacağı ve karar almak için tüm kriterlerin bilinmesinde zorluk olduğu durumlarda baş parmak kuralı (rule of thumb) devreye girer. Yaklaşık bir hesaplama ve pratik bir çıkarımla karar alınır. Daha basit söylersek göz kararı karar almak gerekir. Baş parmak adı da bir zamanlar İngiltere'de uygulanan bir yasaya dayanır: Karını baş parmağından daha kalın bir sopayla dövme!

Karmaşık ekonomik sistem ve piyasalaşan dünya hakkında karar vermeniz gerekiyorsa baş parmak kuralı şunu söyler: Haklının değil güçsüzün yanında olun! Çünkü güçsüz olup da haksız olan birini kolay kolay göremezsiniz.

Neden mi?

Türkiye'nin ilk büyük profesyonel banka soygunu 1961 yılında gerçekleştirildi. Elinde Sten marka makinalı tüfeğiyle banka şubesinden içeri giren Necdet Elmas kasadaki 165 bin lirayı alarak kapıda bekleyen Chevrolet marka araca binerek hızla uzaklaşır. 12 gün sürecek kovalamaca başlamıştır. Önce polisler, ardından gazeteciler ve ardından ödülü duyan herkes kovalamacaya katılır. Hızlı araba kullanan gangsteri yakalamak kolay değildir. Dönemin Cumhurbaşkanı olaya el koyar. Bir general, yedi yüz kişilik askeriyle Necdet Elmas'ın peşine düşer. Bu küçük orduya iki keşif uçağı ve bir de helikopter eşlik etmektedir. Belki de dünya soygun tarihine geçecek en orantısız kovalamacadır bu. Bir iki araba çalmak dışında hiçbir suçu olmayan bir adamın peşine takılan küçük bir ordu. 12 gün süren kovalamaca mutlu sonla biter ve Necdet Elmas yakalanır. Peki ama mini bir orduyu sıradan bir soyguncunun peşine takma kararını Cumhurbaşkanı neden vermiştir?

Dönemin araştırmacılarına göre Cumhurbaşkanı duyduğu bir sözden dolayı rahatsız olmuş ve endişeye kapılmıştır. Sonrasında da küçük bir orduyu Elmas'ın peşine takmıştır. Peki ama ona bu endişeyi yaşatan söz neydi ki?

Bir orduyu sıradan bir soyguncunun peşine takan söz, soygun sırasında soyguncu Necdet Elmas tarafından söylenmişti. Maaşından arta kalan 450 lirasını bankaya yatırmak için sıra bekleyen müşteriye, "Sen ne iş yaparsın" diye soran Necdet Elmas, "İşçiyim" cevabını alınca, "Ben işçinin parasını almam" diyerek paraya dokunmamıştı. İşte, devletin tepesini korkutan ve orduyu harekete geçiren söz buydu: "Ben işçinin parasını almam."

Bir zamanlar bu ülkenin soyguncuları bile işçiye saygı duyan kişilermiş. Bugün artık dünyada işçiye asgari ücretten öteye değer veren ülke neredeyse yok gibi.

Eğer hala yaşanan iş bırakma hakkında karar vermekte zorluk çekiyorsanız, baş parmak kuralı belki size yardım edebilir. Bu kadar karmaşık bir sistem içinde haklının değil güçsüzün yanında olmak size bir şey kaybettirmeyecektir. Bir zamanlar bunu bu ülkede soyguncular bile yapıyordu.

Bugün artık İngilizler gibi birçok gelişmiş ülke bir şeyi çok iyi anlamış durumda: Karını başparmağından daha kalın bir sopayla neden dövmemen gerektiğini. Peki biz anlayabildik mi?

Hiç yorum yok: