9 Nisan 2014 Çarşamba

Nerelerdesin şekerim? "I'm at..."

Son moda tutkumuz twitter. Diğer sosyal medya sitelerini bir anda demode etti. Düşüncelerimizi kısaca itiraf etmeye çok ihtiyacımız varmış demek ki. İnsanlara vaat edebileceğimiz tek şey hayatımıza ilişkin yarım yamalak düşüncelerimiz olsa gerek. Kapanınca bir yarımız gitmiş gibi olmuştuk. Ne dersiniz, twitter'ı anlayabildik mi?

Twitter'ı açtığınızda karşılaştığınız mesajlar genellikle birbirinin aynısı. Mevlana benzeri kişiliklerin sevgi, mutluluk, insanlık gibi konulardaki anlamı belirsiz daha çok "neden bahsettiğimi anlıyorsun" şeklindeki sözleri, müezzin edasıyla yapılan ve kapalı bir ibadethanedeymişiz havası veren dualar, üniversitenin doğal bilimler laboratuvarındakinin benzeri yoğun bir bilgi akışı, amacın ne olduğu belli olmayan beyin fırtınaları, uzmanların fazla zorlanmadan düşünüp buldukları hissi veren kendilerinden emin sözleri vesaire. Kendimizi ifade etme çılgınlığımız aklımıza geleni yayma çabasına dönüşmüş görünüyor.

Mesajların çoğu yavan ve tatsız olan kendini ifade etme ve ilgi çekme denemelerinden başka bir şey içermiyor. Amaç düşünceleri bir yere kaydetmekse spiralli bir eşantiyon şirket ajandası ve kalemi yeterli olabilir hiç şüphesiz. Ama nedense hareketlerin ayrıntılı dökümünü twitter'da tutmak twitter'dan anladığımız tek şey. Herhalde şöyle düşünüyoruz: "Bu benim hakkımda; öyleyse mutlaka ilgi çekicidir!" İyi de canım kardeşim, herkesin senin iç karışıklıkların ve ilkokul seviyesindeki sağduyunla oluşturduğun düşüncelerinle ilgilenmek zorunda olduğu fikrine nasıl kapıldın? Aşırı iyimserliğine hayranım doğrusu!

Twitter'da nedense herkes uzman. O nedenle kişiler fikirlerini dünyaya yaymak için büyük çaba harcıyor. Amatör, lise mezunu, tesisatçı, apartman görevlisi ya da sıradan vatandaşa rastlamıyorsunuz. Yazılanlardan anlaşıldığı kadarıyla herkes Sorbonne'da siyaset, MIT'de doğal bilimler, Harvard'ta ekonomi okumuş. Üstelik 30 yıl da ilgili alanlarda tepe yönetici olarak çalışmış. Fakat atılan mesajlar ve gelen yorumlar sistematik olarak incelendiğinde genellikle tek taraflı tartışmalarla karşılaşıyoruz. Sert bir eleştiri ve bu eleştiriye verilen sert bir yanıt izliyor. Şehir efsanelerinin ortaya çıkma şeklini hatırlatan, genellikle bilgi içermeyen üçüncü el bayağılıkları izliyoruz. Sorun şu ki mesaj yazan kişilerin söz ettikleri konu hakkında en ufak bilgileri yok. Bilgi sahibi olmadığının o da farkında ama yorumumu yaparım diye düşünüyor. Çünkü kendini beğeniyor ve kendinden emin.

İçinde biraz zeka ve bilgi kırıntısı barındıran yorumlar bilgisizlik dağlarının arasında kolayca kayboluyor. Cehalet kısa sürede herkesi esir alıyor. Bu ne sürü psikoloji, ne de sosyal psikoloji ile açıklanabilir. Olan şey güruh psikolojisi ve onun ortaya çıkardığı kanunlardan başka bir şey değildir. Zevksizlik, kendini beğenmişlik ve egoizmle birleşen bilgisizlik. Hepsi bu.

Aslında bilimsel açıdan olan şey fizikteki sinyal/gürültü meselesi gibidir. Mühendislikte sinyal, gelen önemli bilgiyi, gürültü ise karışık ve ilgisiz sesleri ifade eder. Twitter'da karşımıza çıkan bolca gürültüdür. Sinyal almanız gerçekten çok güç.

Andy Warhol gelecekte hepimiz 15 dakikalığına ünlü olacağız dediğinde belki de kastettiği buydu. 15 dakikayı 15 kişi ile değiştirirsek Twitter'dan anladığımız şey ortaya çıkıyor: 15 kişi arasında ünlü olmak!

Daha fazla kişiyle ilişki kurmak için birbiriyle yarışıyor herkes. Ancak kurulan ilişkilerin tek yönlü olduğunun farkında bile değiller henüz. Hazırcevaplığı, kendini satmayı, hiç fikrin olmayan konularda ahkam kesmeyi, abartılı dalkavukluğu, yeni tanrılar yaratmayı gayet iyi öğrendin. Tutkusuzluk, alaycılık ve aşağılama ile bağlantılı yaşam felsefesinde bir uzman oldun. Her taşın altından çıkmada Paris Hilton'u bile geçtin. Tüm bunlar sonunda da bir şeyi çok iyi başardın: Kişisel sorumluluklarından sıyrılarak suçu başkalarına atmak!

Neyse şekerim sen bunları boşver de "I'm at" ile başlayan son mesajını gönder artık; merak etmeye başladım doğrusu, nerelerdesin?

Hiç yorum yok: