24 Nisan 2014 Perşembe

Üniversite mezunu ticari maldır!

Üniversiteden mezun olma zamanı yaklaşıyor. Finans dünyası yeni yetenekler kazanacak. Mezuniyet bekleyenler kariyerlerine nasıl başlayacaklarının hesaplarını yapıyorlar. Birçoğu idealist ve büyük hedeflere sahip. Enerji ve zamanlarını başarı için harcamaya hazırlar. Hocalarını, medyadaki yol göstericilerini ve şöhretli bilim adamlarını dinleyerek kendileri için en uygun başlangıcı yapmaya hazırlanıyorlar. Kendilerine birçok nasihat veriliyor. Önceliklerinizi tespit edin diyen var. Önyargılarınızdan kurtulun diyen. Kendinizi doğru anlatın, sektör analizi yapın, çalışacağınız şehirleri inceleyin gibi birçok öneri. Bu yüzeysel ve sığ önerileri dinleyen öğrenciler her şey kendi ellerindeymiş gibi bir havaya kapılıyorlar. Zaten bu önerileri okuyunca her şeyin sizin elinizde olduğunu düşünmekten başka seçenek aklınıza gelmiyor. Peki sizce bunlar doğru mu?

Bunların hepsi, kabalık olmasın ama, palavra. İş dünyasında sizi bekleyen şeyin ne olduğu size söylenmiyor. Ne hocalar, ne iş dünyası, ne de medyadaki yol göstericiler gerçekleri anlatmıyorlar. Peri masalları ve adil rekabetin olduğu bir dünyanın sizi beklediğini söylüyorlar. Oysa hiç de öyle değil. İş hayatına başlarken şu gerçeği öğrenmeniz faydalı olur: Kandırılıyorsunuz ve okurken de kandırıldınız!

Bırakın mezun olduktan sonra sizi neyin beklediğini, okurken bile size üniversitenin ne olduğu söylenmedi. Şu anda hocalarınızın şirketler ve sizin aranızda nasıl çöpçatanlık yaptığını görüyorsunuzdur. Size durmadan sertifikalar öneriyorlar. Sertifikalı mezunun ancak ve ancak fiyat etiketlerini üstlerinde taşıyan insanların yer aldığı bir dünyada söz sahibi olacağını söylemiyorlar ama. İdeallerinizi, hayallerinizi, bilime olan aşkınızı paraya satmanızı istiyorlar. Bu sertifikaları almazsanız iyi bir iş bulamayacağınızı söylüyorlar. Oysa dört yıl boyunca sizi derslerle korkutmuşlardı. Emin olun üniversite hocalarınız kadar korkutacak bir "tanrı" bulmakta uzman kişiler göremeyeceksiniz hayatınız boyunca.

Sahip olduğunuz bilginin sizi refaha kavuşturmasını bekliyorsunuz. Oysa bundan 30-40 yıl önce üniversiteler kişinin konuşma özgürlüğünü korurdu. Bugün sadece bilgilerini paraya dönüştürme mekaniğini koruyorlar. Bunu da şöhretli üniversite olarak sağlamaya çalışıyorlar. O şöhretli hocalara, diğer öğetim görevlileriyle kıyaslandığında astronomik rakamların ödenmesinin sebebi budur. Ortaçağda bir üniversite hocası olmak fakir, hatta dilenci olmak anlamına gelirdi. Bugün bu durumun birkaç medyatik öğretim görevlisi haricinde değişmediğini görmek gerçekten üzücü. Ama bunların hepsi senden saklanır.

Bugün üniversiteler, mezunlarını, tıpkı bir ticari mal gibi şirketlere satmaya çalışmaktadırlar. Bunu kavrayamayan mezunlar ise hala acaba hazinede mi çalışsam, yoksa varlık yönetiminde mi gibi ütopik bir dünya hayal ediyorlar. Sanki geleceklerini belirlemek kendi ellerindeymiş gibi. Fakat bu iki çaba da boştur. Ne hocalar, ne de öğrenciler istihdamın şartlarını belirlemekte yeterlidir. Gerçek oldukça acıdır.

İş görüşmesine gittiğinizde kafanızdan ne geçtiği önemli değildir. İnsan Kaynakları ellerindeki sınırlı listeye göre hareket eder. Genellikle işleri zordur. Çünkü işe alacakları kişi sayısının en az yüz katı kadar başvuru vardır. O nedenle kriterlerini çok önceden belirlemişlerdir. Dikkat ettikleri birkaç özellik vardır: Yabancı bir üniversiteden mezun musun, ülkedeki şöhretli bir üniversitenin şöhretli bir bölümünü mü bitirdin, evrensel olarak geçerli bir yabancı dilin var mı ve yurt dışından verilen pahalı iş sertifikalarından birine sahip misin. İşte belirleyici kriterler bunlardır. Sen üç kişinin işini tek başına yaparmışın, bu işe gönlünü vermişin, herkesten çok çalışıp başarılı bir çalışan olacakmışın, hayatını bu işe adayacakmışın, kimsenin umurunda olmaz.

Tüm bu şartlar sonucunda ortaya ne çıkar biliyor musun: Toplam mezunların %1'ine yakını görece yüksek maaşlı ve gelecek vaat eden bir iş bulurken, geri kalanlar 2000'li yıllara kadar lise mezunlarına yaptırılan işlerde istihdam edilirler. Yani yarışa bazıları çok çok önde başlar. Önde başlayanlar üniversitedeki yakın arkadaşlarına bile şirket içinde yukarıdan bakmayı öğrenirler. Genellikle aralarındaki mesafe de zaman içinde pek kapanmaz. Arka gruptakilerden bazıları çok çaba sarfedip arayı kapatsa da öndeki gruptakiler onlara küstahça bakmayı sürdürürler.

Üniversiteden yeni mezun arkadaşım, işte gerçek budur. Ticari bir malla aynı yapıya ve sürece sahip şekilde seni üreten üniversiteden mezun olarak fiyat etiketini daima üzerinde taşıyacağın bir iş hayatına başlıyorsun. Söylediklerim finans sektörü özelinde değerlendirilse de hemen hemen tüm sektörlerde durum aynıdır. Üzülerek söylüyorum üniversiteden mezun arkadaşım, -azcık muhasebe bildiğini varsayarak- sen bir ticari malsın! (Doğruluğunu eski mezunlardan teyit edebilirsin.)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

daha çok yazın..

Hacker62 dedi ki...

Tbrkler