Ekonomi kanallarının son derece teknik dilinden bunalıp ekonomiyi yönetenlerin ne dediğine baktığınızda büyük bir zıtlıkla karşılaşıyorsunuz. Mesela "Davul ile tokmak ayrı kişide olmaz" diyenlere rastlıyorsunuz. "Tarihin en büyük krizini hamdolsun hiç sarsılmadan atlattık" diyen politikacılar peşisıra geliyor. "Dut ağacından oklava, darı unundan baklava olmaz" şeklinde metodik çalışma reçetesi gösterenler, "Hamdolsun IMF'ye dik durduk" diye öğünenler, "Rating şirketini kaale almıyoruz" diyenler. Haberleri takip edenler bu tür sözlere aşinadırlar mutlaka. İlk duyduğumuzda ekonomi gibi karmaşık ve önemli bir mesleği yerine getiren kişilerin evrensel entellektüelliklerini yerel bilgiye dönüştürme yeteneklerine hayran kalırız ve anlatılmak istenen konuyu "şıp" diye anlarız. Demek ki neymiş, merkez bankasını başkanı yönetince olmuyormuş, IMF'ye "posta koymasaydık" faizi düşüremezmişiz ya da rating şirketini ciddiye alırsak ekonomimizi bozguna uğratırmış... Şimdi biraz düşünelim. Sizce ekonomi-politiklerin kullandığı bu dilde bir tuhaflık yok mu?
Ekonominin dili giderek daha sayısal ve karmaşık hale gelirken yöneticilerin dilinin şiirler, atasözleri, deyişler, meseller ya da sözlü bilgeliğin diğer ifade biçimleriyle doluyor olması düşündürücüdür. Kanadalı eleştirmen Northrop Frye'ın "rezonans" dediği durumdur aslında yapılan. Tıpkı Hamlet'in kararsızlığı ya da Sezar'ın ihanete uğramışlığı sonsuz bir değişmezlikmiş gibi, ekonomi dünyası da semantik saçmalıklarla dolu bir yer haline gelmiştir. Böylece mesaj kafamızda sabitlenmeye çalışılır. Peki ama neden? Hakikatin kendisi yerine neden amaçlı metaforik anlamı sunulur bize?
Sorunun yanıtı eski Afrika kabilelerinde saklıdır. Filozof Walter Ong şu hikayeyi anlatır: Yazının olmadığı zamanlarda bir Afrika kabilesinde kişiler arasında anlaşmazlık çıktığında, sorunu olanlar kabile şefinin huzuruna gelip dertlerini anlatırlar. Kabile şefi, ortada yazılı kurallar olmadığı için, belleğindeki çok geniş atasözleri ve deyişler repertuvarından duruma en uygun olanını bulur ve söyler. Böylece taraflar adaletin yerine geldiğine inanıp giderler. Yani hakikat kabile şefinin ezberindeki deyişlerden birinde saklıdır.
Sözle kültürün yerini yazıya bırakması ve teknik bilginin artması nedeniyle bugün artık atasözleri ve deyişler önemini yitirmiştir. Genellikle çocuklarla ilgili sorunların çözümünde kullanılan kaynaklar haline gelmişlerdir. Tasarruf yapmayan çocuğa "Ak akçe karagün içindir" ya da sabırsız davranana "Acele işe şeytan karışır" denmesi gibi. Anlaşılacağı üzere bu tür yaklaşımların ciddi konuları karara bağlamada gülünç kalacağı bir çağda yaşıyoruz.
Düşünsenize, iki numara büyük aldığınız ayakkabıyı değiştirmeye gittiğinizde satıcının sizi "Hata yapmak insana, bağışlamak tanrıya özgüdür" diyerek geri çevirdiğini. Mevduat hesabınıza düşük faiz veren bankanın "Az veren candan, çok veren maldan" dediğini. Kredi almaya gittiğinizde "Arpacıya borç eden, ahırını tez satar" denilip kredi almaktan vazgeçirildiğinizi. Yeni araba almaya gittiğinizde "Eskisi olmayanın yenisi olmaz" denilip ikinci el araç satıldığını. Komik olur değil mi; öyleyse davul-tokmak ilişkisi vurgulanınca komik olmuyor mu?
Neden hayıflanıyoruz ki o zaman; yaşam standartlarımızı şiirlerle, borçlarımızı mesellerle, ay sonunu zor getirişimizi atasözleriyle anlatıp duralım. Hatta ekonomistler de öyle yapsın. Rakamlarla, verilerle, ratinglerle, oranlarla uğraşmayı bırakıp ilkel zamanların kabile şefleri gibi atasözü ezberlemeye başlasınlar. Üç bin atasözü biliyor diye Solomon'u kral yapan ilkel halklardan ne farkımız var ki?
Sözel kültürün geçerli olduğu ilkel zamanlarda, veciz bulmadaki yaratıcılığı ile kabileleri yönetenlerin ruhlarının yeniden dirildiği bir çağda yaşıyoruz artık. Etkili bir deyiş bulduğunuz sürece sizden daha büyüğü yok. Bir iki özgün vecizle, tumturaklı sözle ya da kahraman meselleriyle tırmanamayacağınız kariyer basamağı kalmaz. Ama bir gerçek var ki, bugünkü dünyada bu tür açıklamalar işlevsel bakımdan hiçbir işe yaramadığı gibi, yerel entellektüellikle de hiç ilgisi yoktur.
Neden bu dilin kullanımının bu kadar arttığını merak ediyorsan, yanıt açık değil mi? Sen kişi olarak gerçek bilgiyi ya da hakikati öğrenmek için çaba sarfetmezsen, başında yönetici değil kabile şefi bulursun da ondan.
İleride iş ilanları arasında şu şekilde ilan görürsen, ne iş yapacak diye de apışıp kalma: "Ödemeler servisine kabile şefi aranıyor!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder