Görevlerine son verilen gazetecilere Yılmaz Özdil de eklendi. Birçokları muhtemelen şaşırmamış ve üzülmüştür. Çoksesliliğin giderek kakafoni sayıldığı bir toplumda elbette ki çatlak sesler düzeltilir şeklinde öngörü zor olmasa gerek. Fazla önemsemeyenler de vardır muhtemelen. Yüksek bir koşullu çıkarsama düzeyi, sokak ağzından yontulmuş abartılı retorik ve yoğun ironiyle sunulan politik hicivlerin eleştirel bir değer taşımadığını söyleyeceklerdir onlar da. Fakat ne olursa olsun, bir gazetecinin işini yapmaya çalıştığı için işinden olması pek kabul edilebilir bir şey değildir. Herkes şu soruyu kendine sorabilir: Acaba işimi yapıyorum diye işime son verilirse ne düşünürüm? Şüphesiz bir fail ve mağdur ararım. Mağduru bulmam zor değil elbette; ne de olsa işini kaybeden benim. Peki öyleyse fail kim?
İlk bakışta Yılmaz Özdil'in eleştirel yazısının kararda etkili olduğu söylenebilir. Muhtemelen farklı açıklamalar da sunanlar olacaktır. Biz bu soruya uzun, karmaşık, politik, toplumsal ya da komplo teorileri ile dolu bir cevap verecek değiliz elbette. Bazen düşüncenin ultraviyolesi de yeterli olabilir. Nasıl mı?
Bir çocuk doktoru olan Harry Bakwin 1945 yılında bir makale yayınlar. Tıp dünyasını bir anda şaşkına çeviren "Pseudodoxia Pediatrica" adlı makale bilinen tüm gerçeklere karşı çıkmaktadır. Konu çocukların bademcik ameliyatıdır. Araştırılan ise çocuklardan %kaçı bademcik ameliyatı oluyor sorusudur?
İşte bu sorunun yanıtını bulmak için okullardan seçilen 11 yaşındaki 1.000 çocuk bir hekim grubuna gönderilir ve kaç çocuğun bademcik ameliyatı olması gerektiği sorulur. Elde edilen yanıt %61'dir. Yani çocukları 611'i ameliyat olacak, kalan 389'unun ameliyat olmasına gerek bulunmamaktadır. Sonuçlar araştırma grubunun önceden tahmin ettiği gibidir. %60'lık seviye gerçek durumu yansıtmaktadır. Fakat bu noktada Harry Bakwin'in aklına şeytanca bir fikir gelir. Bademcik ameliyatı olmasına gerek görülmeyen 389 çocuğu başka bir uzman grubuna götürür. Çocukların bademcikleri incelenir ve karar gelir: 174 tanesi yani %45'i ameliyat olmalıdır. Araştırma grubunun kafası karışmaya başlamıştır, çünkü sonuçları bilimsellikle izah etmek güçleşmektedir. Ama Harry Bakwin durmaz. Bu gruptan ameliyat edilmesine gerek görülmeyen 215 çocuğu başka bir uzman grubuna yönlendirir. %45'inin ameliyat olması gerektiğine karar verilir. Bakwin, ameliyat olmasına gerek görülmeyenleri başka bir uzmana yönlendirir. Gelen sonuçlar şimdi şaşırılacak seviyededir. Üç muayene sonunda çocukların %94'ünün bademcik ameliyatı geçirmesine karar verilmiştir.
Aslında deneyden çıkan sonuç oldukça basittir: Doktorlar nasıl bir çocuk grubu görürse görsünler yaklaşık yarısının bademciklerinin alınmasına karar vermektedirler. Ne bilim, ne de başka bir şey. Hepsi sadece bu: Taraflı algı!
Yılmaz Özdil meselesine gelirsek. Aslında sorun herkesin düşündüğü gibi "Dulcinea"sı adına yel değirmenlerine saldıran bir "şövalye"nin sonunda kaybedeceği meselesi değildir. Ya da gazetenin içsel yörüngesi veya politik pratikler sorunu da değildir. Sorun ilgili yayın grubunun son on yılda 24 gazetecinin işine son vermesinden de rahatlıkla anlaşılacaktır. Amaç eleştirel bakış açısını yok etmek olduğu sürece daima bir sonraki kurban bulunacaktır. Çünkü sorun eleştirel yazıları yazanların "hasta" olması sorunu değil, doktorun önündeki gruba göre hareket ettiği gerçeğidir. Maalesef bu gerçek hayatımıza girmiştir ve var olduğu sürece de bademcik ameliyatı yapılacak birileri mutlaka çıkacaktır.
Kısaca özetlemek gerekirse, eğer bir gruba bademcik ameliyatı yapılacaklar ve yapılmayacaklar diye "ikiye ayıran" bir düşünce şekliyle yaklaşırsanız, bilimsel bakış açısı yok olur ve taraflı algı başlar. Tıpkı Yılmaz Özdil meselesinde çok seslilik, hümanizm ve bağımsız gazetecilik gibi değerlerin yok olarak taraflı algıya dönüşmesi gibi.
Öyleyse sorulması gereken soru şu: Yılmaz Özdil'den sonra bademcik ameliyatı sırası kimde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder