3 Nisan 2009 Cuma

Finansal krizde suçsuz var mı?



Global ekonomik krizin oluşum ve gelişim evreleri içinde, düşük faiz bol para politikası, gayrimenkul ve türev balonu, aşırı menkul kıymetleştirme ve finansal sektördeki ahlaki çöküşün ne kadar etkili olduğunu artık herkes öğrenmiş görünüyor.

G20 protestocuları ise Londra sokaklarında suçlu ilan ettikleri bankacıları eleştirmekle meşguller. Belki haksız sayılmazlar ama sonuna kadar haklı olmadıkları da bir gerçek.

Bugüne kadar herkesin en etkili silahıyla vurulduğu, daha önce benzeri görülmemiş bu global krizde Japonya, Almanya ve Çin’in hiç mi suçu yok sizce? Aşırı ihracat histerisiyle, zavallı İngiliz ve Amerikalı vatandaşları, sorumsuz ve bencilce kendi mallarını almak için kışkırtan Japonya, Almanya ve Çin masum mudur? Gösterişli ve rahat arabalar, ucuz tekstil ve tüketim mallarını hırsla pazarlayan bu ülkelerin krizde hiç mi suçu yok?

Karşı konulamayacak bunca ürüne sahip olmak için çekilen kredilerin krize etkisi hiç düşünüldü mü acaba?..

Tüm kredi piyasalarının donduğu son iki yıl içinde başta ABD ve İngiltere, onların peşi sıra daha birçok ülke, yerel harcamayı arttırarak girdikleri darboğazı açmaya çalışıyorlar. Peki Almanya, neden kendi ülkesindeki harcamayı teşvik edici politikalara karşı çıkıyor. Çin, neden bir milyarlık ülkede harcamayı arttırıcı bir yardım paketi oluşturmuyor. Japonya, o konforlu arabaları kendi vatandaşlarına satmak için neden bir paket hazırlamıyor?

Yanıtları her zaman olduğu gibi okuyucuya bırakıyoruz. Ama dünya bu üç ülke mallarını satın alarak, bu üç ülkeye hizmet etmeye devam ettiği sürece, düzelmenin hızlı olmayacağını hatırlatmadan geçmeyelim.

Faizler düştükçe harcama değil borç ödeme artıyor

Tüm dünyada uygulanan faiz düşürme politikaları istenen etkiyi vermekte başarılı olamıyor. Azalan global talep, dünya ticaretini durma noktasına getirmiş durumda.

Global ticaret ithal edenin malı, ihraç edenin parayı aldığı sistemin adı. Ticaret hacminin büyük kısmını Almanya, Japonya ve Çin ve alıcıları ABD ve İngiltere oluşturuyor. Ülkeler karşılıklı olarak talebi arttırmaya çalışsalar da işe yaramıyor. Neden peki?..

İngiltere ve ABD faiz oranlarını düşürdükçe, piyasalara giren para mevcut borçları ödemek için kullanılıyor. 2008’in son çeyreğinde İngiltere’de geri ödenen kredi tutarı, son 35 yılın en büyük rakamı. Bu durum pek sürpriz sayılmaz. Düşen ev fiyatlarının kırılganlığı arttırması sonucunda sakınılmaya çalışılan tahakkuk riski ve düşen faizler sonucunda azalan kredi geri ödemelerinden yararlanma isteği en önemli iki neden olarak öne çıkıyor.

Borçların ödenmesi iyi haber mi? Borç seviyesi ne kadar hızlı azaltılırsa müşteriler o kadar rahat bir pozisyona gelecek ve faizler yeniden yükselmeye başladığında, borçlanmak için kendilerini o kadar rahat ve istekli hissedecekler.

Fakat şu an bu dönemin çok gerisindeyiz. Düşen satışlar ve yükselen maliyetler sonucunda şirketler zarar etmeye devam ettikçe, daha fazla personel çıkarmanın yaşanacağı kaçınılmaz bir gerçek.

Düzelmenin ne kadar süre sonra başlayacağı tahmin edilemese de ne zaman başlayacağı artık biliniyor:

“Enflasyon arttığında, artan enflasyonu dizginlemek için faizler yükseldiğinde ve yardım paketlerinin bedeli için vergiler yükseltildiğinde!”

Hiç yorum yok: